Moğollar, tarihe adlarını kanla, işkenceyle, yıkımla yazdırmış bir millet olarak tarih sayfalarında yerlerini aldılar. Cengiz Han'dan önce tam anlamıyla bağımsız bir devlet olarak varolamayan bu millet, gerçek bir liderin eşliğinde erişilmez bir imparatorluk kurdular ve Cengiz Han'ın ölümüyle parçalara bölünerek güçlerini ve tabii ki namlarını yaymaya devam ettiler.
Kitap öncelikle Moğolistan coğrafyasından bahse giriyor. İklim, toprak vs.derken Temuçin'in soyu ile birlikte dönemin sosyal, kültürel ve siyasi yapısını ele alıyor yazar. Bunu Temuçin'in han oluşu ve Cengiz adını alışı izlerken Moğollar da tarih sahnesine dalış yapıyor tabiri caizse. Kitabın adı ile de çok net anlaşılacağı gibi Cengiz Han'ın imparatorluğu ile başlayan süreç onun ölümüyle birlikte ortaya çıkan diğer Moğol devletlerini de ele alıyor.
Hemen hem her devlet farklı bir bölüm altında ele alınarak kuruluşundan yıkılışına kadar geçen süreçler anlatılıyor ve her bölümün sonunda bahse konu olan devlet ile İslam arasındaki ilişki tartışılıyor yazar tarafından. 12. Bölüm ise Moğol devletinin/devletlerinin İslam ile uyumu ve İslâmi camiada nasıl karşılık bulduğu geniş çaplı olarak yorumlanıyor.
Tarihte kendilerine bir hayli önemli yer bulan Moğollar bu eserde olabildiğince objektif bir şekilde anlatılmış. Böylece Moğollar üzerine önemli bir eserin daha dilimize çevrilmesi güzel neticeler vermiş oldu.