Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

420 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Apple (elma) firması ilk kurulduğuna logo olarak, Bir elma ağacının altında oturan Newton görselini tercih etmiş. Newton, eşittir yerçekimi, yerçekimi kuramı bilim açısından çığır açacak kadar çok önemli bir bilgi. Eyvallah, ama albenisi var mı? Ürün sattırır mı? Hayır… Karşısında bir dev vardı. Neredeyse tüm piyasayı kontrol eden bir firmaya karşı çıkabilmesi için alışagelmişin dışında bir şey yapması gerekiyordu. Koyulmuş kurallara tamamen karşı çıktığını ve yeni bir düzen getirdiğini anlatabilmesi için belki de en uygun logoyu buldu: Ucu ısırılmış bir elma. Ezelden beri, Şeytan’dan sonra ilk kez kullanılan “ Hayır” kelimesinin metaforu… Risk çok büyük ama sonunda “ o, bu değil de… Ne elmaydı be!!!” diyebilme olasılığından doğan “cahil cesareti”… Mistik; gizemli… Ne olduğu tam olarak bilinmeyen… Hala kendini saklayabilen… Saklı olan her şey gibi ilgi çekici olan… Yukarıda dedik ya, Tanrının emrine karşı çıkılmasına ve cennetten kovulmaya sebep olan, Apple’ın logosu ısırılmış elma değil, bilinmeyene duyulan açlıktı. Son tahlilde, çok şey bildiğimizi sanıp hiçbir şey bilmediğimiz, hayatımızdaki en mistik konu olan “Din” ile ilgili bir kitap da tabi ki dikkatleri üzerine çekecekti. 2007 yılı Unesco tarafından Mevlana yılı olarak ilan edilir edilmez ortaya çıkan; içindeki bolca Mevlana”yı Şems ile terbiye ettikten sonra bir tutam Hayyam ve Hassan Sabah ile hazır hale getirilen formül “moda” kitaplardan biri olmadığını söylemeliyim. Evet Mesnevi ye sırtını bolca dayamış, ama sömürmemiş, nasibi kadarını almış… Kürk Mantolu Madonna’nın başında kitabın kahramanı sandığımız kişinin aslında bizi Raif Efendi”ye ulaştıran sadece bir köprü olduğuna hayret etmemiz veya Sofi'nin Dünyası’nın sonunda karakterlerle ilgili yaşadığımız şaşkınlık duygusu kadar olmasa da; Kitabın içinde başka bir kitabın bulunması kurgu olarak kitabın takdire şayan olduğunu söyletiyor insana. Ancak iki farklı kitap etkisini yaratmak için kasti olarak yapılan bu anlatım farklılığı denemesi, Ella’nın hayatının anlatıldığı bölümlerin çok “yavan” durmasına sebep oluyor. Sanki usta bir yazar var ve yazar olmak isteyen, heyecanlı bir ergen akrabasının “ bir tur da ben bineyim mi?” tarzındaki ricalarını kıramayıp Ella’nın bölümlerinde dümeni ona bırakıyor, izlenimini veriyor. Böyle olunca da ne zaman Ella’nın bölümleri gelse “Ticari bekleme yapma” ruh hali ile okunuyor… Ella ve Aziz’in ilk başlardaki mektuplaşmaları, “Mesajınız Var” filmindeki Tom Hanks ve Meg Ryan arasındaki yazışmaları hatırlatıyor. İkisinde de, sana zarar veremeyecek kadar “uzak” birine zırhını çıkarıp çırılçıplak her şeyi anlatma rahatlığı hissediliyor. Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ında alenen Rumi ve Şems arasından homoseksüel bir ilişki olduğu yazar. Muhafazakar kesim ise aralarında “aşk” değil derin bir dostluk olduğunu söyler. Bu kitapta ise birbirlerine deli gibi aşık oldukları ve kendilerinden geçerek seviştikleri yazıyor… Ne oldu? Kafanızda, kıllı veya kaslı ( fantezi sizin ) iki erkeğin yatakta cinsel ilişkiye girmesi veya asansörde öpüşen Azeri dayılar mı, canlandı. Üzgünüm dostlar bu kitapta homofobik duygularınızı “azdıracak” sahneler yok. Evet aşıklar, ama ruhlar aşık… Evet sevişiyorlar, ama bizim anlayamayacağımız bir yücelikte ruhların sevişmesi… Biz de olmayan, varlığını hayal bile edemeyeceğimiz yoğun karşılıksız bir sevgi… Damarlarımıza işlemiş bu homofobiklikten bahsetmişken merak ediyorum. Bu kitabın dışında, tarihte bir örneği daha var mıdır acaba, sırf erkek okurlar tepki verdiği için farklı renkte basılan bir kitap. Burada sözüm yayın evine değil tabi ki basacak, ancak “BİZ” e bir sözüm var, paçalarımızdan akan bu “homofobik” hareketlere daha ne kadar devam edeceğiz? Kitapları çok seven biri olarak ( Çaktırmadan, “çok kitap okuyorum “ ukalalığı yapmıyorum. Basketbolu çok seven bir pigme gibi tahayyül edin. ) kitapları gerçek hazineler olarak görüyorum. Ancak insanların evlerindeki sadece dekor haline gelen, kitaplıklardan nefret ediyorum. Kırk Haramilerin mağarada sakladığı altınlar gibi kimseye bir hayrı dokunmadan orada duran onlarca hatta yüzlerce kitabı görmek moralimi çok bozuyor. Ali Baba cömertliği ile her kitabı başkası ile paylaşıyor, kitabın bir meta olmadığını düşünüyor, “kitaplıksızlığım” ile gurur duyuyorum. Bayram da değil, eniştemin tükürükleri niye yanağımda diyenler için hemen açıklayayım. Kitapta Şems’in, Mevlana’nın el yazmaları ile dolu kitaplığını dağıttığı yerler, kitapta en çok hoşuma giden şeydi. ( Ürkme ! “Sürpriz bozan”la, bozmuş kardeşim, bir sayfa bile yer tutmayan bir olaydan bahsediyorum. Katil uşakmış demedim. Çünkü ilk başta uşak ölüyor. Aşçı bahçıvanı, bahçıvan uşağı… Bir Erşan Kuneri filminden bahsetmiyorum, rahat ol. ) Kitapta, Şems’in sahip olduğu fizik ötesi güçler, süper kahraman gibi görünmesine sebep oluyor. Bu gibi hikâyelerde Allah’a yakın olup fizik kuralları içinde kalan insanlara çok az rastlandığından; gerçek hayatta şeyhler, müritleri sayesinde aktarmasız uçuşlar yapmaya devam ediyorlar. Kitabın sonunda Ella’nın karşılaştığı soru Neo’ya sorulan soru kadar çetindi. Aşkla dolu birkaç sene için, ömür boyu sürecek düzenli bir hayattan vazgeçer miydiniz? Mavi hap mı, kırmızı hap mı? Herkesin kendine sorması gereken bir soru… ( Bak! Burada azcık sürpriz bozan vardı, gıcıklığına söylemedim bu sefer de…) Bu arada, bildiğiniz gibi Şems ve Mevla’nın öğretilerini , maazallah, insanı dinden çıkarabilir bilinci ile okumanız gerekiyor. O kadar tehlikeli ki; Sevginin, Aşk’ın insanın kabesi olması gerektiğini; Allah’ı anmanın, 5 vakit yapılan bir zaruret gibi değil, her nefeste yapılan bir şükür ayini olması gerektiğini; Kalkık kaşın, nirvanadaki kıçın, egon batsın, önce “HiÇ” olman gerektiğini; Şekilciliğin ,ritüellerin sadece kendi nefsine güvenemediğinden kural uyduran insanların işi olduğunu ve bu kuralların bir süre sonra “işin” özünü kaçırmana sebep olan putlara dönüştüğünden uzak durman gerektiğini; söyleyen bir öğretinin zararlarını gelin siz hesaplayın… Son olarak; Elinde tokmakla dolaşan hakim gibi, din öyle olmaz böyle olur diyenlere, Vücudundaki kumaşla kapatılmamış açık alanlara göre sahip olduğun ahlak oranını hesaplamaya çalışanlara ve de Aşk’ın her türlüsünü küfür sayanlara, Eğer varsa bırak zamanı gelince “O” sorsun. Sen, lütfen, bi kendi işine bak ya!!! Diyor ve aşağıya çıkarken almaları için bir şey bırakıyorum. m.youtube.com/watch?v=hZsW8ii...
Aşk
AşkElif Şafak · Doğan Kitap · 200967,4bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.