Gönderi

Tuncel Kurtiz
Zaman, can çekişirken, Akrep yelkovan, arasında; Bir adım öteye gidemezken geceden, Ay, ışığını çekerken sinesine, Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara, Hüzün, Bakır bir çaydanlıkta demleniyordu, Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime, Saat on ikiyi beş geçiyordu. Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm; Masum, yalınayak çocukluğum; Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim, Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına, Düş bahçelerim yağmalanıyordu, Her kes payına düşeni alıp giderken. Bütün kimsesizliğimle, Bütün çaresizliğimle, Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda; Üşüyordum, Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık. Saat on ikiyi beş geçiyordu. Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden; Gün ağarıyordu saçlarıma, Tel tel, Raylarımdan çıkıyordum, Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına, Savruluyordum, Bir cinayete kurban gidiyordum, Kaza süsü verilmiş, Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında, Bir tabuta çivileniyordum. Saat on ikiyi beş geçiyordu. – Serkan Uçar 4- Etme  Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı? Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. Ey ay, felek harap olmuş, altüst olmuş senin için… Bizi öyle harap, öyle altüst ediyorsun, etme. Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi, Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. – – – Mevlana Celaleddin Rumi 3- Tut Yüreğimden Ustam  Ustam; Aklım firarda. Göz bebeklerimde müebbet hüzün, Dilimde ay kesiği bir yara, Düşüm kırık dökük, Umudumun boynu bükük, Bir öksüzün omuzlarında sükût. Yüreğim sana emanet sıkı tut. Tut ki; kancık pusulara düşmesin. Bir hain kurşunu gelip deşmesin. Ustam, Ne zaman o senin bildiğin zaman, Ne sevda gördüğün masallardaki. Eskiden, eskiden Halı tezgahında dokunurdu aşklar, Nakış nakış, körpe kız ellerinde. Mendillere yazılırdı isimler, Yüreklere kazılırdı gizlice. Sevdalılar asil ve de yürekli Sevdalar, kavgalar iki kişilik. Oysa şimdi; Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde. Meşru sevdalardan, Gayrî meşru acılar doğuyor kundaklara, Günahkar gecelerden. Beni herkes sevdaya asi sanır, Oysa aşk, beni nerede görse tanır, Hasret tanır, Zulüm tanır, Ölüm tanır, Yüzüm yüzümden utanır. Yorgunum ustam; Ne katıksız somun isterim senden, Ne bir tas su, Ne taş yastıkta bir gece uykusu. Var gücünle asıl sûkûnetime, Çığlığım kopsun, Uzat ellerini güneşe dokun, Uyandır uykusundan, Tut yüreğimden ustam tut, Tut beni, sür güne…
·
113 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.