Gönderi

İstiklâl Marşı Şairimizi Anlatıyor Röportaj: Burhan Bozgeyik Cemiyetteki büyük insanlar buhranlı günlerde ortaya çıkarlarmış. Güllükgülistanlık dönemlerde de genç fidelere su vermekle meşgul olurlarmış.Tarihimiz aslında her dönemde "büyük"lerle doludur. Bazıları vardır ki, insanher an onlarla, hatıralarıyla, eserleriyle baş başadır. O "büyük"le haşir neşirolmuştur. Cesedini fânî dünyaya bırakmış olsa bile. İşte Mehmet Âkif böylebüyüklerimizden birisidir. Ülkenin en sıkıntılı dönemi. Şanlı fakat talihsiz kocabir devlet çözülme hâlinde. Yıllardır bu ânı gözetleyen düşmanlar hep birdenyüklenmişler. Düşmanda silah, cephane, malzeme bol. Müslüman Türk'te mi?Ne gezer. Silah, cephane ve erzak bakımından düşmanla kıyas kabul edilmez biryokluk. Bu yokluk içerisinde yegâne "var"ı iman'ı, bu imandan aldığı güç veümitle kazanacağına inancı. Bir de evet bir de Mehmet Âkif gibi vatanperver,imanlı kişiler, rehberler var. İstiklâl Harbi'nin zaferle neticelenmesi, imanın küfrekarşı mutlak üstünlüğüdür. Zafer kazandıran ruhlara tılsımlı nefes gibi işleyen Âkif'in tesirli, gür sesli şiirleri... Ay yıldızlı bayrağın gölgesinde ebediyete kadarbu vatan gençliğinin okuyacağı İstiklâl Marşı bunlardan bir tanesi.İstiklâl Marşı şairimizin yakınlarıyla görüştük. Kızı Feride Hanımefendi ve damadı, aynı zamanda talebesi Muhiddin Akçor Beyefendi anlattılar çok sevdikleri pederlerini. Safahat şairini... Muhiddin Akçor: Mehmet Âkif Bey'in ikisi erkek, üçü kız beş çocuğu vardır.Bir de öz evlâtlarından ayırt etmediği manevî kızı vardır. Bugün iki erkekçocuğundan küçüğü hayattadır. Manevî kızı vefat etmiştir. Üç kızı berhayattır.Feride Hanım ortanca kızıdır.M. Âkif Bey, ailesinden ziyade cemiyetin adamı idi. Evvelâ cemiyet, ondansonra vakit bulabildiği takdirde kendi ailesi ile meşgul olan bir insan idi. 1920'deİstanbul'da Sebilürreşad'da başmakale yazıyordu. Nâşiri Eşref Edib'le anlaşıyor,"Ben Anadolu'ya gidiyorum. Sen de derginin malzemelerini de alarak arkamdangel" diyor. Büyük oğlunu yanına alıp birçok kişinin ihtiyar ettiği yoldan,Alemdağı'ndan yürüyerek Kastamonu'ya gidiyor. Arkasından da Eşref Edib Beymalzemelerle birlikte Kastamonu'ya gidiyor ve orada mecmuayı çıkarmayabaşlıyorlar. Bu mecmuanın takip ettiği hedef millî tesânüdü kuvvetlendirmek, milletin mücadele gücünü artırmak ve düşmana karşı koyma arzularınıuyandırmak ve Millî Mücadele'yi de teşci etmek. Orada intişâr eden Sebilürreşadorduya da dağıtılıyordu. Dokuz ay sonra Mehmet Âkif Bey'in ailesi deKastamonu'ya gidiyor. Âkif Bey, Kastamonu'ya gidişinden üç ay sonraAnkara'ya gidiyor. Ankara'ya gidince Burdur mebusu olması teklif ediliyor. I.Devre sonuna kadar mebus sıfatıyla Ankara'da kalıyor. Fakat zamanının kısm-ıazamını memleketin muhtelif yerlerine yaptığı seyahatlerle, ordu ile temastabulunarak, mev'izelerle, sohbetlerle, halkı birlik ve beraberliğe davet ederek,mücadele güçlerini arttırmaya sarf ediyordu. Feride Akçor: Zaten muhtelif defalar cepheye gidiyor. Bazen ordukumandanları davet ediyor. Bazen kendisi gidiyor. Mümkün mertebe askerle çoktemasta bulunarak, onların gayretlerini arttıracak sohbetler yapardı. Manevîcepheyi kuvvetlendirmeye çalışırdı. Muhiddin Bey: İstanbul'dan Kastamonu'ya giden ailesini de bir müddet sonraAnkara'ya aldırttı. Fakat bu faaliyetlerinden vakit bulabildiği kadar kendiçocuklarıyla meşgul olurdu. Feride Hanım: Sonra harp çıkıp Yunanlılar Polatlı'ya geldiği vakit Ankara'yıboşalttılar. Biz de Kayseri'ye kafileler hâlinde gittik. Kayseri'ye gidişimiz çokhazindir. Kağnılarla gidiyorduk. Müthiş de sıcak vardı. On gün sürdüyolculuğumuz. Ben o zaman on sekiz yaşındayım. O sıcağın altında akşamakadar yürüdüğümüz oluyordu. Muhiddin Bey: O zaman cephenin en buhranlı zamanıydı. 1921 başlarında.Düşman Eskişehir'i aldıktan sonra Polatlı'ya kadar yaklaşması üzerine hükümetdairelerinin, bazı müesseselerin Kayseri'ye nakli kararlaştırıldı. Birçok hükümetdevâiri de Kayseri'ye gittiler. O zamanlar çok buhranlı zamanlardı. Vasıta yok.Asayiş yok. Yer yer eşkıyâlar türemişti. Bozgeyik: O sıralar ne ile meşguldünüz? Muhiddin Bey: Millî Mücadele senelerinde ben Ankara Ziraat Mektebi'ndemuallimlik yapıyordum. Mehmet Âkif Bey bize gelirdi. Sevdiği insanları neredeolursa olsunlar, arar bulurdu. Bir gün dahi abes lâfla iştigâl ettiğiniişitmemişimdir. Çocuklarının da devamlı bedenen güçlenmeleri, bir şeyleröğrenmeleri için elinden geleni yapardı.Bozgeyik: Âkif Bey'le ilk defa ne vakit, nasıl tanıştınız? Muhiddin Bey: Âkif Bey'le tanışmam yahut benim onu tanımam çok eskizamanlara dayanır. 12-13 yaşlarında iken gördüm ilk defa. Sonra talebesi oldum.Kendisini çok severdim. O da beni severdi. Hatta çocuklarını Kayseri'ye benyolcu ettim.Ben Darüşşafaka'da okurken 12-13 yaşlarındaydım. Bazı toplantılarda, sınıfhocamız bana Mehmet Âkif Bey'in Safahat'tan alınmış şiirlerini okuturdu. Ovesileyle Safahat ve Âkif'e karşı bir yakınlığım vardı. Bir gün mektebinbahçesinde oynarken hocamız beni çağırdı. Merdivenden çıkmakta olan bir zâtıişaret ederek "İşte Mehmet Âkif budur!" dedi. Ben de o merdivenleri çıkıncayakadar hayranlıkla seyrettim. Sonra Halkalı Ziraat Mektebi'nde bize kitabet dersiveriliyordu. Bu dersimize de hoca olarak Mehmet Âkif Bey gelmez mi? Benimartık sevincime pâyân yok. Sanki onun bir dostuymuşum gibi. Onun derslerinidört gözle takip ederdim. Bozgeyik: Efendim, hocanız Mehmet Âkif Bey'le aranızda cereyân eden hiçunutamadığınız bir hatıranızı anlatır mısınız? Muhiddin Bey: Çok hatıramız var. Ama en mühimi şu: Âkif Bey, kitabetdersinde tahtaya bir beyit yazar, bunun tahlilini yapardı. Bir gün tahta başında birtalebeyle meşgul olurken sınıftan birisi, zannederim münasebetsiz bir gürültüyaptı. Talebelere karşı döndü ve gözünü bana dikti. Halbuki ben dersi dikkatletakip ediyordum. Kolay kolay sinirlenmezdi. Ama o zaman canı sıkılmıştı."Tahtaya kalk!" dedi. Ben de tahtaya kaldırdığı için sevinmiştim. "Yaz!" dedi.Hâlâ sesi kulağımdadır:"Gönder Allah'ım bu millet kurtulur, tek mucizeBir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize."Bu ikinci mısraı okuyunca ne kastettiğini anladım. Bu saygısızlığın benimtarafımdan yapıldığını zannetmişti. "Anlamadın mı?" dedi. İkinci mısraı bir dahatekrar etti. Yine yazmadım. Sonra yumuşak bir sesle; "Yazmayacak mısın?" dedi."Hayır, yazmayacağım!" dedim. "Peki oturun!" dedi. İşte bana karşı muhabbetpeyda etmesinin başlangıcı budur. Bozgeyik: Şiirleri irticâlî olarak mı yazıyordu, yoksa üzerinde durduktansonra mı yazıp neşrediyordu? Muhiddin Bey: Âkif Bey'in şiirleri büyük bir emeğin mahsûlüdür. Kendisininde belirttiği gibi aylarca üzerinde çalıştığı mısraları vardır. O kadar akıcı, selis,güzel Türkçesi vardır.Âkif Bey Ankara'ya gittiği zaman Taceddin Dergâhı'nda kalmıştır. Şimdi müzeolarak düzenlenmiştir. O tekkenin şeyhi olan Nureddin Efendi misafir etti. ÂkifBey, bazı dostlarıyla orada kaldı. Bu dostları; Washington sefîri iken vefat eden Münir Ertegün, Ziraat Vekâleti'nde me'mûrîn müdürlüğü yapmış Çopur HilmiBey, Hariciye Vekâleti'nden Mısırlı Hilmi Bey vardı. Bunlarla beraberotururlardı. Sonra Âkif Bey'in ailesi Ankara'ya geldi ve onun yanındaki bir evikiraladı. Orada oturdu. Bozgeyik: Birçok ilim, fikir ve sanat adamlarının konuşmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Âkif Bey'in bu yönü nasıldı? Muhiddin Bey: Âkif Bey hoşlandığı insanlar yanında konuşurdu. Sohbetigayet tatlıydı. İnsan, o konuşurken bitmesin diye nefes almaktan bile çekinirdi.Şayet hoşlanmadığı bir kimse olursa, abes laflar eden birisi olursa susardı. Hafifuykuya dalardı. Fakat sevdiği insanlar yanında birbirinden güzel fıkralarla güzelsohbet eder, edebî kudretine inandığı insanlara, eserleri hakkında fikir sorardı.Bozgeyik: Efendim, babanızla küçüklüğünüzden başlayarak unutamadığınızhatıralarınızdan bahseder misiniz? Feride Hanım: Babam küçükken, zaman zaman bizi gezmeye götürürdü. Çokküçüktük o zamanlar. Hatta yorulduğum zaman beni omzuna alır, gezdirirdi.Şehzadebaşı'nda meşhur bir çaycı vardı, oraya götürürdü. Babam arkadaşlarıylaçay içer, sohbet ederdi. Bana da lokum verirdi. Bunları hatırlıyorumküçüklüğümden. Daima açık havayı severdi babam. Geniş bahçeli evlerdeotururduk. Bizim büyük şairlerin şiirlerini okuturdu. Bazen açıklardı. Bir kısmınıezberletirdi.Babam Anadolu'ya giderken küçük kardeşimi yanına aldı. Oğlanlarınbüyüğüydü kardeşim. O sıralar altı yaşındaydı. Aileden onu aldı yanına.Harp sırasında çok üzüntülüydü. Fazla konuşmazdı. Heyecanlıydı.Arkadaşlarıyla sabahladıkları oluyordu. Konuşuyorlardı. Ve kazanacağımıza sonderece inanıyordu. Bozgeyik: Hiç unutamadığınız bir hatıranız? Feride Hanım: Hiç unutamadığım hatıra, babamın ilk Anadolu'ya gidişiesnasında cereyan etmiştir. Annem bir sabah geldi. "Çocuklar kalkın, babanızHalkalı'ya gidiyor" dedi. Babam her zaman Halkalı'ya giderdi. Dersi vardiyorduk. Baktım, babam kapının önünde giyinik vaziyette duruyor. Baktım,babamın gözlerinden yaşlar akıyordu. İlk defa o vaziyette görüyordum babamı.Çok fena oldum. Gayet tabii bir şeyler anladım. Ben de kendimi tutamadım.Ağlayarak yukarıya koştum. Babam da arkamdan koştu. Beni kucakladı."Üzülmeyin!" dedi. Babamın o hâlini çok iyi anlıyordum. Çünkü bir daha yagörüşecektik, ya görüşemeyecektik.Sonradan görüştüğümüz bir asker, babamın Anadolu'ya gidişini anlattı. Küçükkardeşimle yola çıkmıştı. Aileden bir hatıra olsun diye onu almıştı. –Çok sevdiğibu erkek kardeşim sonradan vefat etti.– Kardeşimi hep sırtında taşırmış.Ayakkabıları yırtılmış. Ayakları kanlar içerisindeymiş. Bozgeyik: Âkif Bey'in spora alâkası nasıldı? Muhiddin Bey: Son derece sporcu bir insandı. Talebeliği zamanındaHalkalı'ya yürüyerek giderdi. Bir hatıramı anlatayım: Merhum, Çengelköyü'ndetepede bir evde otururdu. Erenköy'e bize geleceği zaman kestirmeden yürüyerekgelirdi. Alemdağı'ndan çıkar, Çamlıca'dan aşar, buraya kadar yürüyerek gelirdi.Yine bu tarafta oturan bir dostuyla sözleşmiş, sana falan gün gelirim, diye. Ogün işi çıkmış, gelemeyecek. Sabah namazından sonra çıkıyor yola, yürüyerekdostunun evine gidiyor. "Bugün işim çıktı, sana gelemeyeceğim" diyor,"Allahaısmarladık" deyip dönüyor.Çok kuvvetliydi. Güreşirdi. Alaturka güreş yapardı. Güreşi severdi. Halkalı'dahoca iken, bizim arkadaşlardan birisi vardı, iri yarı bir şey. "Sıkılmasam şuoğlanla güreş tutacağım" derdi. Feride Hanım: Bizi hafta sonları kırlara götürürdü. Çocukları toplardı. Kocakoca taşları fırlatır, atardı. Gayet güzel yüzerdi. Bozgeyik: Gençlerle Âkif Bey arasındaki münasebetleri nasıldeğerlendiriyorsunuz? Muhiddin Bey: Âkif Bey'in fikirleri gençler için faydalıdır. Safahat'ın birparçası olan Âsım, Âkif'in nasıl bir gençlik istediğini açıkça ortaya koyar. Bugünmemleketi hercümerç içerisinde bırakan bugünkü gençlik Asım'ı mutlaka okumalıdır.Gençleri iki şeye teşvik ederdi. Birincisi; kuvvetli bir bünyeye sahip olmak.İkincisi; kafalarını geliştirmeye. Her çocuğu okumaya, bir şeyler öğrenmeyeteşvik ederdi. Bu hususta kendisi yardımcı olurdu. Birisi yeter ki bir şeyleröğrenmek istesin, hemen oturtur, ders verirdi. Kimisine lisan dersi verir,Fransızca öğretir, kimine edebiyat dersi verir, herkesin hangi meslekten olursaolsun zamanını bir şeyler öğrenmekle geçirmesine teşvik ederdi.Feride Hanım: Mithat Cemal Kuntay her hafta gelir, Fransızca dersi alırdı.Yani boş zamanı yoktu. Ya okuyacak, ya okutacak. Ya yürüyecek, ya yürütecek. Şahıslarına ait soruma Muhiddin Bey'in cevabı şu oldu Muhiddin Bey: Mehmet Âkif mevzubahis olunca, kızı ve damadı olarakkendimize bir iftihar vesilesi çıkarmaktan içtinab ederiz. Sizler Mehmet Âkif'ebizden ziyade yakınsınızdır.Bugün Âkif'in yüzünü görmemiş fakat eserlerinden onu öz evlâtlarından dahaiyi tanımış nice gençler vardır. Bundan eminiz. Bozgeyik: Teşekkür ederiz efendim.
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.