Kendi Gök Kubbemiz Kitap İncelemesi
Uzun bir aradan sonra şiir okumaya geri dönüşümü sağlayan kitap Kendi Gök Kubbemiz oldu ve bu kararı vermekte hiç de pişman olmadığımı söylemeliyim. Çünkü neredeyse her şiirde kendinizden bir parça bulabileceğiniz bir eser. Tabii eğer sizin parçanız bu ülkenin parçalarından oluşuyorsa.
Yahya Kemal tam bir İstanbul aşığı, bilirsiniz o meşhur röportajı: "Ankara'nın en çok nesini seviyorsun?" diye sorarlar Yahya Kemal'e o da "İstanbul'a dönüşünü." der ve bu tarz bir sevgiyi her şiirinde görmenin ötesinde, İstanbul sokaklarında attığı her adımı şevkle atıyor olmasından anlıyorsunuz. Sanki o aynı sokaklardan bizim gibi alelade yürümüyor da İstanbul'un büyüsüyle raks ediyor.
çevirdiğiniz her sayfada aslında şair bir yaş daha alıyor ve kitabın son yarısında artık ölüm ve son yolculuk üzerine şiirleri yer alıyor. Ancak bu şiirler bile bir isyandan çok vuslatı bekleyen bir aşık gibi... Koca ömrü -belki de oldukça kısa- bir yolculuğa benzetiyor ve şiirleriyle bizi asıl yolculuğun hem varlığına hem de aslında o kadar da kötü olmayacağı gerçeğine hazırlıyor.
Herkes bir kere yaşar hayatı, ancak kitap okuyanlar defalarca. Eğer bir insan ömrüne panoramik bakmak istiyorsanız bu eser fazlasıyla sizi tatmin edecektir.
Kitaptan Alıntılar (Alttan yukarı doğru okursanız yukarıda bahsettiğim etkiyi bir nebze hissedebilirsiniz diye umuyorum.)
-"Rûh ufuksuz yaşamaz."
"Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yâhud gül."
-"Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,
Günlerce siyâh ufka bakar gözleri nemli.
Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!
Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden."
-"1918
Ölenler öldü, kalanlarla muztarip kaldık.
Vatanda hor görülen bir cemâatiz artık.
Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan
Ve göz kapaklarının arkasında eski vatan
Bizim diyâr olarak kaldı tâ kıyâmete dek.
Kalanlar ortada genç, ihtiyar, kadın, erkek
Harâb olup yaşıyor tâli'in azâbıyle;
Vatanda korkulu rü'ya içindeyiz, gerçek.
Fakat bu çok sürmez, mutlaka şafak sökecek.
Ateş ve kanla siler, birgün, ordumuz lekeyi,
Bu, insan oğluna bir şeyn olan, Mütâkere'yi"
-"İstanbul Ufuktaydı
Gurbetten, uzun yolculuk etmiş, dönüyordum.
İstanbul ufuktaydı...
Doğrulduğumuz ufka giderken...
Sevdâlı yüzüşlerle, yunuslar
Yol gösteriyordu.
İstanbul ufuktan,
Sîmâsını göstermeden önce,
Kalbimde göründü;
Özlentili kalbimde bütün çizgileriyle,
Binbir kıyı, binbir tepesiyle,
Binbir gecesiyle.
Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul'u hicranla tahayyül, beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayâle.
İstanbul'a artık bu dönüş son dönüş olsun.
Son yıllarım artık
Geçsin o tahayyüllerimin çerçevesinde.
Bir saltanat iklîmine benzer bu şehirde,
Hulyâ gibi engin gecelerde,
Yıldızlara karşı,
Cânanla berâber,
Allah içecek sıhhati bahşetse...
Bu kâfi...!"
-"Üsküp:
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene."
-"Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor."
-"Koca Mustafapaşa
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.
Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.
Rûh arar başka teselli her esen rüzgarda.
Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!"
-"İstanbul:
Türk'ün âsûde mizaciyle Bizans'ın kederi
Karışıp mağfiret iklimi edinmiş bu yeri."
-"Ahiret öyle yakın seyredilen manzarada,
O kadar komşu ki dünyâya duvar yok arada,
Geçer insan bir adım atsa birinden birine,
Kavuşur karşıda kaybettiği bir sevdiğine."
-"İstanbul:
Öyle sinmiş bu vatan semtine milliyetimiz
Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalnız biz."
-"Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada."
-"Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta"
-"O Rüzgar
Yaşamak zevki nedir bilmez ölümden korkan!
Gür bir îmanla damarlarda ateşten bir kan
Birleşip böyle diyorlardı, derin bir sesle,
Yeri fethetmek için gelmiş o fâtih nesle.
Böyle bir dersi alan rûha vatan dar görünür;
Dâimâ başka sefer, başka ufuklar görünür.
O nesil duymuş akın zevkini rüzgârda bile;
Bu duyuş varmış akınlardaki atlarda bile;
Bilmemiş var mı geniş yeryüzünün serhaddi,
Yıkmış ufkunda durup karşı koyan her seddi,
Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına.
Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden!"
-"AKINCI
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kâfilerle...
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan,
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün dolu dizgin boşanan atalarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde!
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!"
-"BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyâda,
Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan."
-"Irkın seni iklîmine benzer yaratırken,
Kaç fethe koşan tuğlar ufuklarla yarışmış.
Târîhini aksettirebilsin diye çehren,
Kaç fâtihin altın kanı mermerle karışmış."