Gönderi

508 syf.
·
Puan vermedi
·
27 günde okudu
Kitap 2019'da basıldı. Kitaptaki hayatlar, hala yaşıyor. Kitap, Avustralya halkının hikayesini yazıyor. Kitaptaki hikayeler, bizim hikayemizi anlatıyor. Kitaptaki kadınların hiçbirini tanımıyoruz ama hikayeleri o kadar tanıdık ki... Kitabın ismine baktığımızda, içerisinde hem soru hem de cevap barındırıyor. Kadının Hiç Mi Suçu Yok? sorusuna, Kadının Hiç Suçu Yok! cevabı veriliyor. Gerçekten de hikayelere baktığımızda, kadının suçu yok. Aslında mesele suçlu aramaktan ziyade, sistemi sorgulamaktan geçiyor. Zira bir ay evli kaldığı halde ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalan erkekler de var, maddi kaygılar ve çocuklarının geleceğini düşündüğü için boşanamayan kadınlar da. Sistem, kadına da erkeğe ayrımcılık yapmıyor gibi görünse de, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi faili koruma uğraşı içerisinde oluyor. Sistemin asıl sorgulanması gereken tarafının da bu olduğunu düşünüyorum. "Kadına Şiddete Sıfır Taviz", "Çocuk İstismarı İle Mücadele" gibi sloganların çok fazla kullanılması, sistemin bu açığını kapatmıyor. Çünkü senin sistemini yargılayan adalet görevlileri meseleye ataerkil bakıyor, çünkü senin sistemini yürüten kolluk görevlileri meseleye ataerkil bakıyor, çünkü senin sistemini yasayan meclis görevlileri meseleye ataerkil bakıyor. Bu sistemin tüm paydaşları, ataerkil. "Küçüğün rızası vardı" diyen yargı yok mu? "O senin kocandır, döver de sever de" diyen kolluk yok mu? Bunları söyleyenler insan, ancak onlara bu gücü veren sistem değil mi? Bu çürümüş sistem, kimin işine geliyor? Eşini döven, çocuğuna bakmayan, onları istismar eden, onlara fuhuş yaptıran kişilerin işine gelmiyor mu? Dolayısıyla sistem, faili korumuyor mu? Faillere ikinci üçüncü şansı veren sistem, mağdura ne vaat ediyor? "Kendini Koru" At altına iki imza, kadını koruduk de! Hayır, sen kendini korudun. Kadının imzasını aldın ve kendini korudun. Dört yıldır devam eden cinsel istismar davası var. Düşünebiliyor musunuz? Dört yıldır devam eden istismar davası var bu ülkede. 7 yaşındaki bir çocuğa sadece dokunulduğu için faile denetimli serbestlik veren bir düzen var. 3 yaşındaki Irmak Bebek'in failine noldu peki? Örnekler çok. Eminim herkesin bir çırpıda sayacağı onlarca örnek onlarca hayat onlarca mağdur vardır. Peki çözüm nedir? Önce bir şeye karar vereceğiz, sen bu işi çözmek istiyor musun istemiyor musun? Eğer bu işi çözmek istiyorsak, herkes kendi zevklerinden feragat etmek zorundadır. Sorumluluklarının farkında, haklarını ve yükümlülüklerini yerine getiren, kendisi ve çevresinin tüm insani kimliklerine saygılı insanlar olmak zorundayız. Hiçbir sivil vatandaşın şiddet eğilimi, sadece fiziksel değil, duygusal, cinsel ve ekonomik şiddet eğilimi ödüllendirilmemeli, cezasız kalmamalıdır. Küfürlerin havada uçuştuğu, kavgaların methedildiği ve zorbalığın özendirildiği tüm yayınlar (TV Dizileri, sosyal medya paylaşımları, bilhassa RAP ve POP müzik) yasaklanmalı, caydırıcı cezalar verilmeli ve UYGULANMALIDIR. Hayatın geri kalanında önemli yer tutan eğitim, sağlık ve din kurumlarının yanı sıra kolluk ve adalet görevlilerinin bu noktada samimi ve özverili çalışması, şiddetin dayaktan ve tokattan ibaret olmadığını önce anlaması sonra anlatması gerekmektedir. TDK'nın yayımladığı atasözleri ve deyimler sözlüğünde yer alan bir çok vecizeyi eleştirmek, kınamak için feminist olmaya gerek olmadığını, vicdan sahibi, akıl sahibi, empati sahibi "İNSAN" olmanın yeterli olacağını görmeliyiz. Burada, küçük bir soru sormak istiyorum; "Liselerde, ergenlik çağındaki ve fevri erkeklerin, kendilerini terk eden, aldatan ya da aşkına(!) karşılık vermeyen kızlara şiddet uyguladığını gördünüz mü duydunuz mu ya da şahit oldunuz mu? Ben henüz duymadım, derste kızı tekme tokat döven, okulun penceresinden aşağı atan ya da ona okulun tuvaletinde zarar veren? 40 yaşında, olgunlaşmış, aklı başında, iş güç çoluk çocuk sahibi insanların eşlerine bu şiddeti reva görmesinin altında yatan sebepler neydi? Bu konuyla ilgili literatürü taramış, mesleğini bu konu üzerinden icra eden ve her gün bu konulardan mağdur insanları dinlemiş birisi olarak, ufak bir ekleme yapmak istiyorum. Pedagoji dersleri alan herkesin belki de en sevdiği ders, Öğrenme Psikolojisi'ydi. Öğrenme biçimlerini ele aldığımızda, içlerinde bir tanesi vardı ki, benim en önemli bulduğum öğrenme çeşidiydi: Örtük Öğrenme. Şiddet olaylarına verilen tepki arttıkça şiddet olayları da artıyor. Bunun BENCE en önemli sebebi, örtük öğrenmedir. Hiçbir insan (ya da birçok insan), "eşimi nasıl öldürebilirim" sorusunu sormaz, buna kafa yormaz diye düşünüyorum. Ancak bu olayları dinlemeye maruz kaldıkça, insanın zihnine işleyen "eşini öldür, ona zarar ver, intikamını al" düşünceleri, ne yazık ki gerçeğe dönüşüyor. Son olarak, Kadına Şiddet ya da Cinsel İstismar, uluslararası bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Sadece bugünün değil, tarihin sorunu. Bunu düzeltmek için neler yapacağız zaman ve istatistikler gösterecek ancak şunu da iyi bilmeliyiz ki mağdurlar, mağdur olduğu anlardan sonra değil, mağduriyetinin anlaşılmadığını, failin olağan hayatına devam ettiğini görünce özkıyım gerçekleştiriyor. Sözlerimi Büyük Şair
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
'in dizeleriyle sona erdirmek istiyorum; …Anamız, avradımız, yârimiz. Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen. Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız...
Kadının Hiç (mi) Suçu Yok
Kadının Hiç (mi) Suçu YokJess Hill · Okuyan Us Yayınları · 202145 okunma
··
1.295 görüntüleme
Medha okurunun profil resmi
Çok güzel noktalara parmak basmışsınız. Çok güzel bir inceleme olmuş. Elinize sağlık. 👏 umarım bir gün herkes bunları idrak eder...
yy okurunun profil resmi
Tesekkur ederim, umarım bir gün hiç bunlara kafa yormayız..
Fatma okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, çok anlamlı bir inceleme olmuş🌸
yy okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.