Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

512 syf.
·
Puan vermedi
·
193 günde okudu
İnsan
Öncelikle kitabın anlattıklarından, doğrulardan, yanlışlardan ziyade neden bu kitabı okumak istediğimle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Dünyada milyarlarca farklı hayat yaşayan, kişisel birikimi olan ya da olmayan, eğitimli ya da eğitimden tamamen uzak hayat sürdüren insan var. Tüm insanlığı ortak bir paydada birleştiren yegane ölçüt ise bence iyi ya da kötü biri olmak. Eğer öyle olmasaydı; dilini bilmediğimiz, aynı inanca sahip olmadığımız, hiç tanımadığımız insanlar için üzülüyor olmazdık sanırım. Kitabı okumamın sebebi; bu kavga ne içinmiş, neden milyonlarca insanın katline sebep olmuş, bu cani fikir nasıl bir karakterin özüymüş diye merak etmekti aslında. Okurken ise büyük bir kinin, sonu gelmez bir hırsın, önüne geçilemeyen bir bencilliğin şahidi oldum. Herkesin kendine göre haklı olduğu bu dünyada, haksızlığın ne demek olduğunu kavradım. Dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi şu; kitapta binlerce kelime kullanılıyor, binlerce cümle kuruluyor ancak kitapla son derece bağlantılı olan “soykırım” kelimesi hariç. Sadece içi doldurulmamış bir “vatan sevgisi” adı altında, kallavi siyasi görüşlerin birbiriyle yarıştığı, kana kan dişe diş mantığının dikte edildiği bir dolu safsata anlatılmış. Bu sebeple kitabın yarısında dayanamayıp biraz ara verdim 4 ay sonra tekrar okumaya başladım ve zar zor bitirebildim. “Almanya ya bir dünya devleti olacak ya da hiç olmayacak” inancına oldukça sadık bir siyasetçi olan Adolf Hitler; kitabına, çocukluk yıllarını anlatmakla başlıyor. Sürekli yokluk ve savaş gördüğü için ve bunların sebebinin Yahudi ırkı olduğunu düşündüğü için okumaya, yazmaya başladığı andan itibaren tabiri caizse tek hedefi Yahudi soyunu yok etmek. Burada okumaktan kastım okula başlamak anlamında değil, belki de günlük 20 liraya çalıştığı işinden arda kalan zamanlarda, aç kaldığı ama yine de gazete ve kitap almaya para biriktirdiği bir “okumak” eyleminden bahsediyorum. Çünkü aslında herhangi bir “liderlik” vasfı semerine yüklenmediğinde, okumanın, araştırmanın, sanat ve edebiyatın içinde yaşamış biri Hitler. Ancak bize yüklenen vasıflar ya da önemsediğimiz kültür ve eğitim bilgisinin aslında hiçbir önem arz etmediği eylemlerimiz, zihnimizdekilerle çatıştığında ortaya çıkıyor. Hitler, Alman milletinin geleceğini tehlikeye iten iki şeyin olduğunu söylüyor: Marksizm ve Yahudilik. Marksizm, özgür düşünce argümanlarının bir bütününü oluşturduğu için ve Yahudilik, “ari ırk” teorisinin içini dolduramadığı için Hitler bu tehlikelerin yolunu kesmek istiyor. Ve gençlik yıllarından itibaren fikirlerini faaliyete geçirmek adına anti-liberal ve anti-demokratik ideolojinin temeli olan Nasyonal-Sosyalist Alman İşçi Partisi’ni kuruyor. Nasyonal sosyalizm; ari ırkına mensup kişilerin nasıl olması gerektiği, sosyalizm adı altında halk ve yöneticilerin arasına görünmez setlerin çekildiği ve parlamenter rejimin uzun uzadıya kötülendiği bir ideolojiyi benimsiyor. Özel olarak bahsetmek istediğim bir konu ırkçılık. Hitler, İkinci Dünya savaşının çıkmasında payı büyük olan bir lider. Savaşın nedenlerinin en önemli sac ayaklarından biri Hitler’in ari ırk sevdası yani ırkçılık diyebiliriz. Sadece Yahudi doğanların Yahudi olduğu ve sonradan Yahudi olunamadığı için, bu teori, Hitler’in oldukça dikkatini çekmiş olacak ki, kendisi de bir “ ari ırk” ideolojisi benimseyip milyonlarca insanı ölüme terk etti. İnsanlar doğdukları milleti maalesef seçemez. Ve dünyada hiçbir insan mensup olduğu ırk dolayısıyla katledilemez. Daha doğrusu insanlar hiçbir doğuştan ya da sonradan “seçimleri” dahilinde öldürülemez. Allah, emri bil maruf nehyi anil münker düsturunda, sadece iyiliği emredip, kötülükten kaçınmamız amacıyla bu dünyaya kulları olarak iskanımızı sağlamış. İnanç boyutunda böyle düşünmeyen biri için ise bu sadece “etik” temelinde değerlendirmeye açık bir konu sayılabilir. Aslında kurallar olmasa bile, insanın vicdanı en doğru kararı hep verir. Tabii önemli olan o vicdanı kişinin ne ile beslediği… İkinci dünya savaşında yaşanan soykırıma bir son verilememesi aslında ırkçılığın uluslararası bir nefret sisteminden geliyor olduğunun bir göstergesi. Herhangi bir temele dayandırılamayan bu nefret, yıllarca insanlar katledildikten sonra uluslararası arenada boy gösterebilmiş(!) Evet, 1948’de BM tarafından kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesi’nden bahsediyorum. Tam olarak içeriğine hâkim değilim ancak, geç kalınmış yardımın yardım sayılamayacağı fikrindeyim. Bir tarafım Schindler gibi kurtarılanın kâr sayılacağı yönünde olsa da, sanırım bu kadar hassas bir konuda duygusal davranmak aklı selim bir davranış olmazdı. Kitap, Alman İşçi Partisi’nin 1923’te kapatılması sonrasında Hitler’in izleyeceği politikalar ve 1926’da partinin tekrar açılmasıyla ve eskisinden daha sağlam bir temelinin olduğu bilinciyle ilgili yazının yer aldığı bir sonla bitiyor. Bu kitap okunmasa daha iyi olabilirdi. Ama ben, karşıt fikirlerin de değerli görülmesi, eğer görülmezse ve bu fikirler teskin edilmezse daha büyük felaketlere yol açabileceğinden dolayı dinlenmesi taraftarıyım. Bizi geliştiren durumları bir düşünecek olursak, konfor alanımızın dışında olduğumuz durumlar olduğunu fark edebiliriz. Aynı zamanda “kötü de olsa” bizden farklı birini dinlemeye tahammül edebildiğimiz zaman, “kötü” olarak nitelendirdiğimiz pek çok davranıştan otomatik olarak uzak kalırız. “Dünyayı kurtarmak” çok büyük bir eylem, belki ona vaktimiz ve gücümüz yok, ama kendimizi dünya ve dünyanın uzantılarından kurtarabilirsek aslında en kıymetli yardımı o zaman yapmış olacağız. İyi okumalar dilerim.
Kavgam
KavgamAdolf Hitler · Anonim Yayıncılık · 202010,7bin okunma
·
121 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.