Tıpkı #beethoven ‘ın “Les adieux, l'absence et le retour sonatı gibi bir eser.
Veda, ayrılık, dönüş …
Kaleminin gücüne ve yaratıcılığına hayran olduğum Tabucchi ölümünden sonra yayınlanan bu yapıtıyla adeta zamanı bükmüş.
Cam yünü yumağı gibi ısıtıp saran cümleleriyle kişileri, mekanları ve hatta olayları somut kimliklerinden arındırıp soyut esvabı giydirmiş.
Tüm bunları hem yaşadığı dönemin siyasal konjonktürünü gözeterek hem de varoluşu, yaşamı, ölümü ve tüm bunları "belirleyen" sınırları sorgulayarak yapmış.
Polonyalı bir şair; namı diğer, Tadeus.
Portekiz'de Salazar diktatörlüğü sırasında izini kaybettiği gençlik aşkı Isabel’i bulmaya kendini adamış.
Merkezine aradığı kadını yerleştirdiği dokuz çemberli bir mandala ile…
Her çember, Isabel'in hayatının bir döneminde onu tanıyan ve onunla ilgili bilgi verebilecek kişilere götürür Tadeus’u…
Macro - micro kozmos derinliğini
karakterlerine verdiği isimlerle dahi bütünleştiren Tabucchi (Tadeus : Cesur yürek , Isabel : Tanrı’ya adanmış ) adeta yaşayanlarla ölenleri ortak bir solukta buluşturmuş.
“Ölüm, yoldaki o dönemeçtir; ölmekse sadece görünmemektir."
Kurgusunun belkemiği olan sabrı ve hayatı öğreten mandala ile Isabel’i ararken Tadeus’un kendini bulma hikayesini kalbime sarıp sakladım.
“Her şeyden geriye çok az şey, bazen sadece bir görüntü kalır.”