Gönderi

YAŞASAK DA SUÇLUYUZ, ÖLSEK DE Sizlere önce, aralıksız yağan karın sokakları esir aldığı bir şubat ayından bahsedeceğim. Yıl 2015. Gazeteci Nuh Köklü çocukluk edip, arkadaşlarıyla kartopu oynamaya başlamıştı ki, öfkeli bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Nuh'un son nefesini vermeden önceki "N'olur bu bir rüya olsun." sözleri halen Kadıköy sokaklarında yankılanmaya devam ediyor. Ne yazık ki, sonu gelmeyen acılarımız, ağıtlarımız ve ölülerimiz "rüya" değil. Bu bir kabus! *** Çocuklarını her sabah, sanki cepheye gönderir gibi, okullarına gönderen anne, babalar... Karanlık sokaklarda duyulan ayak sesleri bile insanın içini ürpertiyor. "Ya bu gelen benim ölümümse..." Bu ülkede katledilmek için ille de büyük bir sebebe gerek yok. Hatta çoğu zaman bir sebebe bile gerek yok. Çoğu zaman, insanın yaşıyor olması bile, öldürülmesine neden olabiliyor. Yaşamak, Gülmek, Öpüşmek, Düşünmek, Düşündüğünü dile getirmek, Sevmek, Aşık olmak, Kartopu oynamak, Bir şarkının sözlerini bilmemek... Bizler, yaşlanarak ölmenin ne demek olduğunu unutalı çok oldu. Lanet olsun ki, en çok sevdiklerimiz, hep en erken yaşta bizden kopartılanlar. Giden bir kere gidiyor, kalan bin kere! Ağız dolusu gülemiyoruz. Hani biraz seviniversek, "Acaba başımıza bir şey mi gelecek?" diye korkmaya başlıyoruz. Acaba başka hangi ülkede televizyondaki haberler kaygıyla izleniyordur? Acaba bugün kaç çocuğa tecavüz edildi? Kaç kadının canı bedenlerinden alındı? Yine sokak köpekleri, kedileri zehirlendi mi? Hangi genç sebepsiz sürüklendi yerlerde? Kaçının elleri kolları kelepçeli, polis otolarına alındı? Açlıktan ölen var mıdır yine? Yine hastalık, yokluk, savaş ve pahalılık... *** "Neden bana yan baktın?" diye insan öldürülür mü? Öldürülüyor işte. "Ya benimsin ya toprağın." diye ayrılan sevgiliye kıyılır mı? Kıyılıyor işte. "Burası Türkiye. Kürtçe konuşamazsın ulan." diye insan canından edilir mi? Ediliyor işte. "Şarkının sözlerini bilmiyorum da ne demek lan?" diye insan nefessiz bırakılır mı? Bırakılıyor işte. Can almayı kafalarına koymuşlar için yapacak bir şey yok. Öyle ya da böyle kıyacaklar insana ve hayvana. Mesele o değil. Mesele, bu katillere karşı, biz nasıl kendimizi, biz nasıl birbirimizi nasıl koruyacağız? İşte asıl ben tam burada umutsuzluğa kapılıyorum. Çünkü biz en çok birbirimizi harcıyoruz. Hem de acımadan! Edilen yanlış bir söz, İstemeden ya da düşünmeden yapılan yanlış bir eylem, ya da biraz farklıysak ne bileyim biraz kendimiz olmaya kalksak, En önce yoldaş dediklerimiz, can dediklerimiz, kardeş dediklerimiz yalnızlaştırıyor bizi. Her yerde bir başka linç. Her yerde bir başka ego savaşı. Her yerde bir başka gereksiz hırgür. Düzenin öldüremediklerini de içimizdeki "çürük elmalar" bitiriyor. Yetsin artık, birbirimizle uğraşmak, didişmek, vuruşmak. Şunun şurasında bir avuç insanız ama birbirimize o kadar hor davranıyoruz ki... Biz birbirimizi sevmezsek, el alem bizi nasıl sevsin?! Bir çürük elma, bütün elmaları çürütmeye yeter. Temizlenelim. Arınalım. Birbirimize sarılalım. Yoksa ne bu ölümler biter, ne de bizim yürek ağrımız. *** Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Kartopu da bahane, şarkı da. Yaşasak da, ölsek de suçlu yine biziz. Umut ettiğimiz, insana inandığımız ve direndiğimiz için biz hep "suçluyuz" Suçluyuz biz. Tamer Dursun
·
135 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.