Gönderi

XIX. yüzyılın başlarından itibaren Türk dünyasının farklı bölgelerinde yaşayan Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi İzbudak, Cemaleddin Afgani, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçuraoğlu, Ahmet Ferit Tek, Hüseyinzade Ali Bey yazıları, şiirleri ve değerli eserleri ile Türkçülük fikrini sistemleştirmeye başladılar. Türkçülüğün en belirgin özelliği Türkçe üzerinde gösterilen hassasiyettir. Türkçenin Arapça ve Farsça gibi yabancı dillerin etkisinden kurtulması için teklifler yapılmıştır. Dilde sadeleşme hareketinin temsilcisi Genç Kalemler dergisinin önemli yazarları Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'dir. İttihat ve Terakki'nin önemli bir uygulaması da 1911'den itibaren bütün okullarda Türk dilinin kullanılmasını şart koşan bir eğitim politikası izlemesidir. Bu politika “Türk olmayan tüm toplulukları ulus dışı bırakmak ve Türkler arasında vatanseverliği aşılamak” olarak yorumlanmıştır. Orhan Türkdoğan, “Niçin Osmanlı Kimliği” adlı araştırmasında Türkleri tarih sahnesine çıkışlarından itibaren ilişki kurduğu milletler ve İslam'ı kabul etmelerinden sonra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Arapça ve Farsçanın kentli-aydın tabakaya nüfuz etmesinden sonra Türk kültürünün büyük yara aldığını ileri sürüyor. Aydın-halk farklılaşması ikili bir yapı ortaya çıkarmıştır. Çoğunluğu göçebe olan kırsal kesim Türkmenleri şehir merkezlerindeki değişime uğramış halkla geçinemiyordu. Şehirdeki halk cahil ve Türkçeden başka dil bilmeyen Türkmenlere iyi gözle bakmıyor, onlara Etrak-ı bi-idrak diyordu. Fatih döneminde, kabile ve Oğuz geleneği yerine saray kullarına, Yeniçeri Devşirme ordusuna yönelik bilinç üstün gelmiştir."
·
122 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.