Gönderi

Öfkemin Arkhesi
Nerede kalmıştık, gençliğimi dinçliğimi geri verseler veresiye defterimden öfkemi silecem söz. Ayakkabılarımın bağı da açılmaz ki tökezleyip yere kapaklansam. Kapaklansam soluklanmış olurum en azından, kör düğüm yapmışım duraksızım -dur şunu unutmayım da yazayım, yok bu yetmez bir de zihnimin köşelerinden birinde bir ara birilerine artistlik yapmak için hortlatırım.- Benden kaçarmışçasına protesto adeta şu ayaklarımın çırpınışı. Bak şu ibneye bir de bağımsızlığını ilan ederse şu dizlerimin acısı vay halime, trajik bir hikayede küçük emrahı oynarız artık napalım. Burun mu, kaş mı? İfadeler hangisinde gizli, duruşuna mı bakmalı, gözler daha çocuk abisi büyümüyor onlar, zaman zaman da yanıp sönen bir ışık koymuşlar bir de, sorma. Hele bak şu serseriye herbirşeycikleri yapacak horozlanmalara, peh peh. Amcanın gözleri de taze daha valla galaksileri yerleştirmiş gözbebeciklerine gülüyor gözleri, emekli maaşının sevincidir herhal veya ne bilim torunu mu oldu, aa buldum kesin ölen eşinin ardından yeni eş arayışlarında muradına erdi. Üşüyor mudur şu köşedeki çocuk, geleceğin kara gözlü zalimlerinden belli, köşe demişken saçlarını ruhunun evliyalarınca mı örüldü, gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinen şıllık oldu, böyle değildi değil mi? Olmasın da zaten. Kaç köşeli şıllıktır kim bilir vay orospi. Sırıtıyorum da bakıyor şu yanımdaki teyze. Teyze bakıyor, aha kuşlar da uçtu yedin naneyi valla teyze hayat kısa. Rüzgar esiyor şimdik Süleyman Belkıs ve cin ordusuyla bir okey mi atsam, yoksa bulutların matemini de katıp işin işine Füruğ ablama bi gahveye mi gitsem, ay içim şişti. Oy Meyrik Meyrik Meyrik Ben kurbanam sana Meyrik Ben hayranam sana Meyrik (vay) --- Gençliğimi geri verdiler dostlar, şehrin çehreleri şehrelere dönüşmüş, adımlarım adamlara ve madamlara… Öfbe fiyakalı çarpıklıkların şehrinde, kelimeler ve kavramlarda büzüşmüş çarpılmış. Gençliğimdeki gibi...yok yanlış alarm dostlar, bana vermemişler gençliği. Şehrime vermişler gençliğimi. Algoritması bozulmuş evrenin hep veri hatası veriyor. Çehrelerde gözlerdeki yıldızlar sönük, burun ve kaş ifadesiz, fabrika çıkışı kavisli. Duruşlar 5 kuruşluk. Serserilerde horoz kalmamış aforoz edilmişler, vah vah. Amcanın galaksileri de zamanı bükmeye hazır, Einstein görse görelliğin geldiği noktayı, görür gününü. Köşe boş, yok hatta arkadaşlar yontmuşlar, kuytusuz ve köşesiz bu şehir. Somurtuyorum da bakıyor şu yanımdaki teyze. Teyze bakıyor, aha öldü kuş yaşadın valla teyze –ne ballısın gız- hayat uzun. Kuş öldü de uçuşu hatırlamak kaldı bize de. Rüzgar esti keşkelerimin şehrinden, getirdiler Süleymanın cinleri pişmanlıklarımı ve öfkemi. Füruğ ablada tuturdu şu bahçeye ellerimi dikeceğim Belkısla eşeliyorlar torpağı şimdi, Belkıs da kollarında altın bilenzik heyecanlı heyecanlı anlatıyor köşkünü, füruğda durur mu yapıştırıyor cevabı; o fildişi köşkün mermer merdivenleri ne yazık ki bizden çok uzaktadır bu anları şimdiyi yaşa yarının gözleri kördür Nerede kaldığımı biliyorum şimdi dostlar. Keşkelerimin şehrinden alışkanlığımdır, pişmanlıklarım ve öfkelerim. Zamana ve ana değil. Otobüs de geldi zaten, öfkemin arkhesi.
··
499 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.