Gönderi

140 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Spoiler İçerir! Kendimce bir şeyler.
Bazı kitaplar vardır ya hani yada bazı durumlar, hakkında konuşamazsın. Hissedersin ama hissettiklerini anlatmak istemezsin, anlatsam ayrı dersin anlatmasam ayrı... Bu kitap da benim için oralarda. Çok düşündüm, çok not aldım. Bizzat yaşayarak okudum.Döndüm, durdum ama ana karakterimize ve en çok da Liza'ya üzülmekten kendimi alamadım, bu Dostoyevski karakterleri insanın içini parçalıyor. Belki de yokluk içinde iken yazdığındandır. Ya da gerçekten "Hasta bir adam" olduğundandır. Kitap yeraltı dünyasıyla (karakterimizin kendi iç çekişmeleri) başlıyor, sonra karakterimizin ( kamu görevlisi) kendi hayatından notlar ile yeraltı dünyasını neden öyle tasfirlediğini anlatıyor. "Gene de biliyor musunuz, bizim gibi yeraltı takımının dizginini sıkı tutmak gerektiği kanısındayım. Çünkü kırk yıl ses çıkarmadan yer altında otururuz ama bir fırsatını bulup yeryüzüne çıkarsak çenemizden kurtulamazsınız." (syf.40) O kadar da haklı ki bazen bilim, bilgi yetmiyor insanın aklı yapısı değişmedikçe. Bilgi ego besliyor farketmeden de olsa kast sistemi oluşuyor. "İnsan" kavramı tükeniyor yerini mevki alıyor. "Herkesten daha zeki, daha kültürlü ve asil -bu benim fikrim- olsamda eloğulları karşısında ezilip bükülmekten, onlardan, hakaret göre göre murdar, zararlı bir sinek haline gelmekten dayanılmaz bir azap duyuyor,bunu düşündükçe kahroluyorum." (Syf.56) "Düpedüz bir adam için çamurlanmak ayıp sayılır, halbuki bir kahraman istediği kadar içine dalsın nasıl olsa çamur ona bulaşmaz." (Syf.62) Sürekli insanların onu görmemesinden, (Belki kimsesiz büyüdüğü için karakterimiz) kendini sevdirmeye çalışması, kabul ettirmeye çalışması, insanların hakkında ne düşündüğünü umursaması, kendini farklı biri gibi göstermesi çok yıpranmasına neden olmuş. Hâlbuki ne isen o'sun. Ama öyle değil işte? İnsan insan olduğu için değer veren yok, bilgisi için de değer veren yok ama mevkisi için değer veren çok. İnsanları ne kadar değiştirebilirsin ki modern sisteminle görünüşlerini belki çok fazla , ya zihinlerini? "İstediğiniz kadar gülebilirsiniz, bütün bu alaylarınıza katlanırım ama karnım açken 'tokum' diyemem; uzlaşmayla avunmayacağım, sırf tabiat kanunlarına göre oluştuğu için ve gerçekten var olduğu için de kısır döngüyle yetinmeyeceğimi biliyorum. Bin yıllık kontratlı, fakir kiracılarla dolu ve her ihtimale karşı kapısında Dişçi Wagenheim tabelası asılı bir apartmanı baştacı edemem, üstüne titrencek emelim sayamam." (Syf.40) Modern dünyaya ne kadar ayak uydurabilirsin ki... Eskiden savaş vardı, şimdi de var hemde daha kötü. Ve belki küçük sebeplerden. Birde karakterimizin sürekli özür dilemesi ne anlam veremedim, çoğusunda haklı durumdaydı. ( intikam almak için olsada çoğu şey) En çok da Liza'ya üzüldüm. Haketmedi öyle muameleyi hiç. :/ Neyse çok konuştum. Kitabın son sayfalarını buraya bırakıyorum. Özetliyor zaten her şeyi. "Gerçi nice kötü hatıram var ama... bu "Notlar"a burada mı son vermeli acaba? Sanırım bunları yazmakla hata ettim zaten. Daha doğrusu, bu hikâyeyi yazarken yeterince utandım: Yani bu, edebi bir eserden ziyade günahlarımın kefaretini ödemek oldu. Bir köşeye çekilip ahlak bozukluğumla bütün bir ömrü nasıl heba ettiğimi, kötücül, boş gururum yüzünden yaşayan âlemle her türlü bağı keserek nasıl yeraltına çekildiğimi uzun bir öykü gibi anlatmanın hiçbir ilginç yanı yok elbette; hem romanda bir kahraman olmalıdır, halbuki benimkinde bir kahramanın tersi olan ne kadar özellik varsa kasten bir antikahramanda toplanmış. Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek "canlı hayata" karşı adeta adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat" bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaotan öğrenmeyi yeğliyoruz. Peki neden bazen telaşa kapılır, kimi kaprisler, çılgınlıklar yaparız? İstediğimiz nedir? Bunu kendimiz de bilmeyiz. Kaprislerimiz, isteklerimiz yerine gelse bundan ilk biz zararlı çıkarız. Bize daha fazla serbestlik vermeyi, ellerimizi çözmeyi, hareket alanımızı genişletmeyi, üstümüzdeki vesayeti kaldırmayı deneyin bir ... sizi temin ederim, o anda tekrar vesayet altına girmeye can atarız. Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak, "Böyle konuşacaksınız yalnız kendinizden, o sefil yer altınızdan bahsedin; ' biz, hepimiz' gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın!" diyeceksiniz. Müsaade buyurun baylar, ben bu hepimizlikle kendimi haklı çıkarmak peşinde değildim. Ben kendi hayatımda, sizin cesaret edemeyip yarıda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürdüm, o kadar; üstelik siz tabansızlığınıza sağduyu diyor, böylece kendi kendinizi aldatarak avunuyorsunuz. Buna göre ben sizden daha "canlı"yım. Daha yakından bakın! Biz bugün "canlı"nın nerede yaşadığını, neden ibaret olduğunu, adını sanını bile bilmiyoruz. Bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner,ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz. İnsan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip, kanlı canlı bir insan olmak dahi bize güç geliyor; bundan utanıyor, ayıp sayıyor, bildik, genel anlamda insan olmaya çabalıyoruz hep. Aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktandır canlı olmayan babalardan dünyaya geliyoruz ve bundan da gittikçe daha çok hoşlanıyoruz. Bundan zevk alıyoruz. Yakında kolayını bulup doğrudan doğruya fikir dölleri olarak dünyaya geleceğiz. Ama yeter bu kadar; daha fazla "Yeraltından" yazmak istemiyorum... Gene de bu çelişme düşkününün "notları" burada bitmiyor. O kendini tutamadığı için yazmaya devam etti. Ama biz burada durabiliriz sanırım. " (syf.138-139) Sabrınız ve saygınız için teşekkür ederim :)
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128.8k okunma
·
167 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.