Gönderi

320 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 25 days
Sinemanın dahi çocuğu
Peter Ackroyd ünlü ve üretken bir İngiliz yazar, romanlarından ziyade biyografileri ile tanınıyor. Bu güne kadar yayınladığı 60’tan fazla eserinin 41’i ünlü kişilere, özellikle de meşhur İngiliz kökenli sanatçılara ait biyografilerden oluşuyor. Ürettiği işlerin hacmi, içlerindeki üslupların çeşitliliği, farklı seslere bürünme becerisi ve araştırmalarının derinliği ile takdir gören yazar, ülkesinde 1984 yılında Kraliyet Edebiyat Cemiyeti‘ne seçilmiş ve Kraliyet nişanı ile ödüllendirilmiş. Bu eseri ünlü İngiliz komedyeni, sessiz sinemanın dahi çocuğu, bir döneme damgasını altın harflerle vuran Charlie Chaplin’in hayatını anlatıyor. Londra’nın kenar mahallelerinden birinde doğuyor Charlie Chaplin. Çocuklukları abisi ile birlikte sahne sanatçısı annelerinin peşinde kiralık odalar arasında taşınmakla geçiyor. Alkolik baba neredeyse hiç ortalarda yok. Güzel, yetenekli ama istikrarsız anne gösterilerde yer almaya çabalıyor, sürekli sevgili değiştiriyor, rol bulamadığında ekmek alabilmek için önüne hangi iş çıkarsa -fahişelik dahil- onu yapıyor. Genç yaşında iki çocukla sersefil ortada kalışının, başarısızlıklarının, hayal kırıklıklarının acısını içki ile unutmaya çalışıyor ve o kadar sefil bir hayat sürüyor ki, izleyen yıllarda akıl hastanesine düşüyor. İşte böyle acınası bir hayat içinden çıkıyor bu yetenekli çocuk. Ağabeyi ile birlikte tüm çocuklukları, bir parça ekmek bulmak uğruna Londra sokaklarında sürtmekle geçiyor. Annelerini sürekli sahnede izliyor, biraz büyüdüklerinde onlar da sahneye çıkıyorlar. 10lu yaşları daha da zor; annesi akıl hastanesine düşüyor, abisi askere gidiyor ve Charlie sirklere adım atıyor. İşte Chaplin sanatının en orijinal ve ilgi çekici yanlarını bu sirk hayatındaki tecrübelerinden derliyor: Eklemlerinin hepsi hareketliymişçesine dans edebiliyor, öne-arkaya neredeyse yere yatacak kadar esneyebiliyor, mimiklerini çok iyi kullanıyor, müthiş bir müzik kulağına sahip oluyor ve çok başarılı sahne makyajı yapıyor. Bu tecrübelerin hepsinden sonraki yıllarda kendisini, sessiz sinemanın kralını yaratacak. İngiltere’deki küçük sinema çevresinde ilerleyemeyeceğini fark edince bir gemiye atlayıp ABD’nin, Hollywood’un yolunu tutuyor Chaplin. Yeteneği o kadar görkemli ki, her yaptığı iş bir sonrasında daha büyük kapılar açıyor ona. Kenar mahallelerden çıkma bu çocuk 80den fazla film ile adını sinema tarihine altın harflerle yazdırıyor. Sessiz sinemanın bu dahi çocuğu filmlerinin senaryosunu yazıyor, müziğini besteliyor, oyuncuları seçiyor, yönetmenliğini yapıyor. Başka bir deyişle bir filmi baştan sona tek başına yaratıyor ve nitekim bir müddet sonra yapımcılığa da soyunup United Artists’i kuruyor. Sessiz sinemanın bitişini kabullenmekte zorluk çekiyor önceleri; sesli çekimlerden hiç hoşlanmıyor. Ancak ilerleyen yıllarda buna da ayak uyduruyor ve kariyerinin sonundaki filmlerini sesli olarak çekiyor. O sessiz filmlerdeki büyüsü olmasa da bu sefer senaryolarının çarpıcılığıyla yine seyirciyi etkilemeyi başarıyor. Her ne olursa olsun dikkat çekmeyi, seyirciyi etkilemeyi, ayakta kalmayı başarabilen bu yetenekli ufak tefek adam Oscar ödülünü de evine götürüyor. Tabii her şey bu kadar pembe değil. Sosyalizme sempatisini gizlemiyor, hatta bunu cesurca savunuyor Chaplin. Bu yüzden McCarthy döneminde kara listeye alınıyor, sınır dışı edilmekle ve mallarına el koyulmakla korkutuluyor ve bir dönem İsviçre’ye taşınmak zorunda kalıyor. Yine de geri adım atan bir adam değil o; her türlü tehdide rağmen doğru bildiğini söylemekten çekinmiyor. Onca yoksulluk sonrası paraya kavuşmak şımartmıyor Chaplin’i; hatta tam tersine, belki tekrar o eski günlere dönmekten korktuğundan, inanılmaz tutumlu. Ancak çocukluğunun o büyük travmaları yetişkin hayatında da hakettiği huzuru bulmasını engelliyor; mükemmeliyetçi, inatçı ve doyumsuz bir kişilik o, üstelik sürekli annesi gibi delirmekten korkuyor. Bu özellikleri sanat hayatında harikalar yaratmasını sağlarken özel hayatında çapkın, tutarsız, zor bir insana dönüşüyor. Sayısız metres, 4 eş ve bir sürü çocuk… Chaplin yaşlansa da birlikte olduğu kadınların yaşları hiç büyümüyor; sürekli genç kadınlarla birlikte, hatta büyük kısmı 18 yaşın altında. Eş ve sevgililerine diktatörce davranıyor -bunda aradaki yaş farkı ve dolayısıyla entellektüel farkın büyüklüğü de etkili tabii-, onları pek kaale almıyor ve bolca üzüyor. Kadınlar da -namı belli olmasına karşın- Chaplin’in önünde sıra oluyorlar. Bunların arasında en dikkat çekici olanı, fırtınalı bir ilişki yaşadığı Oona O’Neill. Amerikalı oyun yazarı
Eugene O'Neill
Eugene O'Neill
'in kızı olan Oona Chaplin ile birlikte olmaya başladığında daha 18 yaşında bile değil, aralarında 36 yaş fark var. Bu inişli-çıkışlı-bol kavgalı evlilik Chaplin ölene kadar devam ediyor, 8 çocukları oluyor. Ancak Oona O’Neill’in Chaplin yerine aynı yıllarda flört ettiği, o zaman henüz tanınmayan bir yazar olan
J. D. Salinger
J. D. Salinger
’i seçmediği için pişman olduğu kulaktan kulağa anlatılıyor. Akıcı bir üslubu var Peter Ackroyd’un, Chaplin’in bu hareketli, heyecanlı hayatını basit ama sürükleyici bir dille anlatmış ve üstadın içinde bulunduğu ortamı ve ruh durumunu aktarmak için o dönemdeki filmlerine atıflarda bulunmuş. Böylece ortaya keyifle okunan bir eser çıkmış; bazı noktalarda beni o kadar meraklandırdı ki Youtube’dan Chaplin videolarını bulup izledim ve çok keyif aldım. Bitirmeden bir noktayı daha belirtmem lazım, zira kitabı okurken hep kafamın içinde dönüp durdu bu düşünce: Chaplin sinemanın en büyük üstadlarından biri, ilklere imza atan bir dahi çocuk, eşsiz bir yetenek; aynı zamanda geçimsiz, kaprisli ve seks düşkünü bir sübyancı. Ackroyd kitabında iyi ve kötü yanları ile Chaplin’i çok başarılı aktarıyor; hiçbir özelliğini gizlemeden ve yargılamadan saygıdeğer bir sanatçı resmi çiziyor. Benzeri bizde olsa bu hayat hikayesi nasıl yazılırdı diye düşündüm okurken; ya yüceltmeye ya da yerin dibine sokmaya alışık değer yargılarımızla Ackroyd’un gösterdiği ustalığı gösterecek bir yazarımız olur muydu, gösterse nasıl eleştiriler alırdı, bir ulusal kahramanın cinsel hayatından bahsettiği için suçlanır mıydı, ya da cinsel hayatı nedeniyle Chaplin ve sanatı dışlanır mıydı? Düşünmeden edemedim.
Charlie Chaplin
Charlie ChaplinPeter Ackroyd · Alfa Yayınları · 20228 okunma
··
484 views
mesut bahtiyar okurunun profil resmi
benim de merak ettiğim kitaplardandı. güzel incelemeniz için teşekkürler. bu arada tekrar incelemelerinizi görmek çok güzel. yoktunuz ne zamandır.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkürler efendim, beğenmenize sevindim. Evet, bir müddettir işlerim yoğundu, okuma hızım düştü; ama artık daha rahatım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.