YouTube kitap kanalımda Dostoyevski'nin hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/0i9F0L1dcsM
Dostoyevski'nin bu kitabını okumak bu hayatta bir insanın yaşayabileceği en büyük deneyimlerden biridir. Hâlâ okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz!
Bu incelemenin yorumlar kısmında bu sefer farklı bir şey yaptık. Bu incelemenin altına yazılan her yoruma karşılık olarak size Dostoyevski ve Rus edebiyatı kitapları okurken işinize yarayacak harika bilgiler verdim. O yüzden yorumları incelemeyi unutmayın.
Geçen gün Kürk Mantolu Madonna kitabını ikinci kez okuyarak başlattığım Nostalji Serisi'ne Yeraltından Notlar kitabıyla devam ediyorum. Bu seride yıllar önce okuduğum kitapları tekrar okuyup bu kitapları şimdiki yaşımın düşündükleri ve hissettikleriyle tekrar yorumlayacağım.
Dostoyevski'nin bütün kitaplarını okuduktan sonra ve aradan seneler geçmişken bu kitabı tekrar okudum. Bazı yazarların yıllar geçtikçe tekrar okunması gerektiğini düşünüyorum. Her yaşımızda bambaşka bir insana dönüşüyoruz. Çevremize, dünyaya, hayata ve en önemlisi de kendimize olan bakış açımız değişiyor. İşte kitaplar da bu yapbozun en önemli parçası aslında.
Peki Dostoyevski'yi neden bu kadar çok seviyorum? İnsanın iç dünyasını bana gösterdiği için mi? İnsan olmanın çıkmazlarını bir bir anlattığı için mi? Evet, ikisi de elbette. Ama sadece bunlarla sınırlı değil ki... Dostoyevski'yi ilk okuduğumda beni benden daha iyi tanıyan biriyle konuştuğumu hissetmiştim. İlk hissettiğim şey korku duygusuydu aslında. Bir insan kendi eksikliklerini ve çelişkilerini nasıl bu kadar açık söyleyebilirdi ki? Evet evet, korkmuştum. Hem de çok korkmuştum...
"Ben hasta bir adamım... Kötü bir adamım. Suratsız bir adamım ben."
Hadi bana doğruyu söyleyin şimdi. Yüzlerce kitap okuyorsunuz, onlarca yazar tanıyorsunuz her geçen gün... Hangi yazar kendi kitabının başlangıcında böyle cümlelere yer vermiş? Şu an bu yazıyı okuyanlardan kim kendi içindeki hastalıklarla, kötülüklerle ve suratsızlıklarla barışık? Kim toplumun kalıplarını reddetme cesareti gösterebiliyor?
Daha kitabın en başında bana "İşte bu!" diye bağırtan Dostoyevski'den başka kim olabilir ki? Gerçek insanın tanımı bu çünkü: Hasta, kötü, çirkin ve suratsız. Bilirsiniz, hepimiz en güzel fotoğraflarımızı koyarız sosyal medya hesaplarımıza. Korkarız kusurlarımızdan. Belki de büyümek, kendimize en çok yakışan kılıfın da arayışından ibaret. Maskeler sadece şekil değiştirdi.
Dostoyevski'nin felsefeye ilk kez giriş yaptığı kitaptır Yeraltından Notlar. Felsefe nedir ki zaten? Yanıtların değil de kendi kendimize sormamız gereken soruların ihtimallerini öğrenmek değil midir? Aslında hepimiz bunun için yaşıyoruz: Kendimize sormamız gereken soruların farkındalığına varmak için.
İşte Dostoyevski benim o soruları fark etmemi sağladı. Bu kitaptan önce okunmasını tavsiye ettiğim
Karamazov Kardeşler gibi kitaplarla ise kendimle, toplumla ve hatta Tanrı'yla bile kavga etmemi sağladı. Bence
Yeraltından Notlar, Dostoyevski'nin hayatındaki en önemli köprüdür.
Kendisiyle o kadar çok mücadele eden bir adam var ki bu kitapta, ben bu adamı daha çok bir insan gibi görüyorum. Yani adamlık sıfatından sıyrılmış, kalıplardan arınmış, saf insanlık haliyle karşımızda duran bir insan bu. En doğal haliyle. Doğumumuzdaki gibi. Çırılçıplak. Hayata atılmayı bekleyen.
İçimize bastırıp kabuğumuza attığımız şeylerin bize ne kadar zarar verdiğinin farkında mıyız?
Yeraltından Notlar sönmüş bir yanardağın tekrar aktif olması gibidir o yüzden. Çünkü insanın içi dünyadaki en büyük yanardağdır bir kere. Duygularımız, "Ah keşke onu öyle yapmasaydım!"larımız, sevmeyi beceremediklerimiz, kırdıklarımız... Hepsi ruh dediğimiz o manevi lavın malzemesidir. İnsan denilen bu varoluş bulamacında hangimiz Dostoyevski'nin anlattığı insanlardan değiliz ki hem?
Zeki Demirkubuz'un bu kitabı uyarlayarak çektiği Yeraltı filmine de ayrı bir parantez açmak gerek bu noktada. Engin Günaydın oynadığı role o kadar iyi giriyor ve topluma karşı olan benliğiyle kendi esas benliği arasında o kadar arada kalıyor ki, Dostoyevski'nin anlatmak istediklerinin ete kemiğe bürünmüş hali diye düşünmeden alamıyorsunuz kendinizi. Bu kitabı beğenenler mutlaka Yeraltı filmini de izlesin derim.
Kendi iç dünyamızın yeraltında her seferinde daha derinlere inebilme cesaretiyle...
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 2020126,4bin okunma
bu inceleme benim için özel bir yere sahip. kitaplarını okumayı bitirdiğim ilk yazar olan dostoyevski'yi yıllar sonra tekrar okudum. incelemeye yorum yazan arkadaşlara da harika bilgiler hediye ediyorum! 🤓
Senelerdir insanlıktan çıktığımı hissettiğim her anımda elimin gittiği ve beni kendime geri getiren kitaptır kendileri, kendimden bir parça bulabildiğim nadide eserlerden…
‘Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.’
her şey sadece 6 kelimeye anca bu kadar güzel sığdırılabilirdi, bunu da anca dostoyevski yapabilirdi
işte o harika bilgi:
dostoyevski ve tolstoy birbirlerinin kitaplarını okurlar ama hiç tanışmazlar
bence dostoyevski'yi tolstoy'dan önce okumak daha mantıklı çünkü I. aleksandr döneminden sonra gelen I. nikolay döneminin baskıcılığını ve II. aleksandr dönemine geçişi önce dostoyevski'de görebiliyoruz
Kronolojik sırayla okuyorum Dostoyevski’yi. Suç ve Ceza’yı henüz bitirdim. Fakat buraya gelene kadarki karakterler arasında en içselleştirdiğim karakter
Ezilenler’in Nelli’si oldu. Adını her hatırladığımda beni sarsan zavallı, masum, bahtsız küçük tatlı kız. Onun hikayesini okumanın verdiği duyguları asla unutmayacağım.
dostoyevski külliyatında her kitap gerçekten de ayrı bir yere sahip. ben de ecinniler kitabındaki kirilov ve karamazov kardeşler'deki ivan'ı unutamıyorum
işte o harika bilgi:
bir rivayete göre dostoyevski ölüler evinden anılar kitabını dönemin çarı olan aleksandr'a yollamış ve o da bu kitapta yazılanlardan etkilenip sonraki yıllarda toprak köleliğini kaldırmış
güzel bir paralellik, okuma motivasyonunu da artırıyor hem
işte o harika bilgi:
dostoyevski’nin beyaz geceler kitabı aslında st. petersburg’da yılın bir döneminde yaşanan ve gerçekten de gecelerin tam kararmamasıyla oluşan bir doğa olayı
Bu kitabı sıradan bir kitap gibi okumaya başladım. Tıpkı sizin de yukarıda söylediğiniz gibi Dostoyevski mi beni okudu ben mi onu karıştık. Satır başı yapa yapa okudum. Bitti ben derin bir oh çektim. Çok şükür beyin ameliyatım bitti dedim :)
ikinizin karışması bence de çok iyi olmuş yazarın da amaçlarından biri bu olsa gerek
işte o harika bilgi:
oedipus kompleksinin daha adı bile koyulmadan dostoyevski bunu kitaplarında işlemiştir