“Aşk; bir kişiyle felaket, iki kişiyle saadet, üç kişiyle cinayettir. Aşksız hayat ise tam bir sefalettir.”
Aleksandr Puşkin
İncelemeye bu alıntıyla başlamak istedim çünkü bu eserin hikayesine tam olarak uyuyor. Mehmet Rauf, üç aktörlü bir aşk hikayesini etkileyici ve psikolojik bir anlatımla bizlere sunuyor. Bu eseri lise yıllarımdan beri edebiyat derslerinde hep duyar ve eser adıyla yazar adını sınavlar için ezberlerdim. Şahsen bu yaşıma kadar okumayarak Eylül'e haksızlık etmişim. Eser psikolojik olduğu için önyargılıydım ve
Yeraltından Notlar gibi ağır bir psikolojik iç anlatım barındırıyor zannetmiştim. Ancak eserdeki olay örgüsü, betimlemeler, duygu ve düşünceleri düzgün ifade eden cümleler, saf bir aşk konusunu ele alıyor olması nedeniyle
Kuyucaklı Yusuf gibi eserlerin yeri ayrıdır. Yeni bir yerli klasiği okurken acaba bu eser o çok beğendiklerimin arasına girecek mi diye hep kendime sorarım. İşte Eylül, benim için artık o grubun bir üyesi.
Mehmet Rauf, kitaba "Halit Ziya'ya, ilk eserim son üstadıma" diye başlıyor. Teşbihte hata olmaz, boynuz kulağı geçmiş.
Aşk-ı Memnu'yu çok beğensem de Eylül'deki saf, masumane, bedeni ihtirasa dayanmayan ruhani aşk beni daha çok kendi içine çekti. Bu nedenle hem konusu hem de psikolojik betimlemesiyle
Aşk-ı Memnu'dan daha başarılı bir eser olduğunu söyleyebilirim. Kitaba dokuz puan verdim. Bir puanı fazla dramatik ve belirsiz bir sona sahip olması nedeniyle kırdım. Sonuç olarak Eylül, herkese tavsiye edebileceğim güzel bir yerli klasiktir. İncelememi kitaptan sevdiğim birkaç alıntıyla bitiriyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Hayatında bir şey olabilecekken uğursuz bir tesadüfle kırılıvermiş olan bu aşkının hayali cenazesi arkasında sevdiğini gömenlerin yürek acısına benzer bir ıstırap çekiyordu. (s.224)
Senin gözlerin söylüyor ki artık her şey bitti... Yalan, yalan! Ah hep yalansınız... (s.215)
O halde nasıl inanmalıydı? Ona bile inanmayınca neye tutunacaktı? (s.183)
"Eylül, ah işte Eylül! Ne yapılsa nafile... Bak, her şey bitti..." (s.189)
Layık olan mutlu olur yahut Goethe'nin dediği gibi, layık olan kazanır ve kazanamayan layık değildir. (s.25)
"Ah insanlar, şu insan kalbi... Yüz bin manalı bir muamma... İçinden çıkmak mümkün değil..." (s.44)
"Evet kaçmalıydım, kaçmalıydım!" diye yumruklarını kafasına sıkıyordu. Ve şimdi yalnız ondan değil, kendinden de kaçmak lazımdı. Zira ondan kaçmayla kendini ateşten kurtaramayacağını görüyordu. (s.108)
Vedaları bile bir saadet oluyordu. Onlar birbirinden ayrı bulunmakla ayrılmış olmuyorlardı. (s.178)
EylülMehmet Rauf · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202339.9k okunma
İncelemenizi çok başarılı buldum. Alıntılarınız sayesinde aklımın bir köşesine yazmış olduğum bu eseri, incelemenizi okumam neticesinde listeme ekledim. Teşekkür ediyorum. ✨