Gönderi

Seyit Onbaşı ve 215 kg'lık Mermi
Seyit Onbaşı, bu inanılmaz hikayesini 1936 yılında bir gazeteciye son derece mütevazi bir üslupla şöyle anlatmıştı: "Edremitli 1889 doğumlu Seyit'i bularak kendisine 18 Mart Muharebesi'ni büyük zorluklarla söyletebildim. 'Ben ne yaptım ki?' Diyordu. 'Siz o günü görseydiniz.' Fakat ısrarlarıma dayanamadı, anlatmaya başladı: 'Düşman gemileri güdük ayın (şubatın) son günlerinde bir yol Boğaz'ı zorlamış ama başarılı olamamıştı. 18 Mart Günü idi. Ben Kilitbahir Mecidiye Tabyasındaki Uzun 24'lüklerin üçüncü topunda idim. Ortalık yeni ağarıyordu. Tarassudlar, Boğaz'ın ağzında düşman gemilerinin bugün fazlalaşmakta olduğunu kumandana bildiriyordu. Bizim her şeyimiz tekmildi. Tam saat sekizde Boğaz tarafından doğru bir gümbürtü koptu amma bu evvelkilerine hiç benzemiyordu. Düşman bu sefer çok şiddetli ateş açmıştı. Biz de mukabele ediyorduk. Bir aralık bizim tabyayı buldurur gibi oldu. Önce birkaç gülle tepemizden aşarak denize düştü. Sonra önümüzde deniz surlarını minareler gibi havaya kaldırdı. Bir aralık toz duman içinde kaldık. Ortalık azıcık yatışınca ne oldu ki diye bir bakındım. 38'lik bir düşman mermisi bizi biraz körlemiş. Büyük bir çukur açarak sağa sola zarar yapmıştı. Topun mataforası (vinci) kırılmış, ihtiyat mermi yolunu bozmuştu. Asıl yol sağlamdı, yalnız toprak altında kalmıştı. Topumuza çok şükür bir zarar olmamıştı. Hemen yolu temizledik, Toprak altında kalan çavuşumuzu kurtardık amma ondan ümit kalmamıştı. Sade soluyordu o kadar; onu hemen geriye gönderdik. Bu sırada kumandan bir kırılan matafora koluna, bir de Boğaz'a doğru bakıyordu. Ben de baktım Boğaz'a doğru. Ne göreyim, düşman gemileri ağır ağır içeri doğru girmiyor mu? Hemen geriye fırlayarak araba üzerinde duran koça merminin başına boyunlarını bükmüş bakınmakta olan arkadaşları araladım. Bir kere mermiyi kucaklayacak oldum, yağlı olduğundan elimden kaydı. Elimi biraz topraklayarak bir dizimi yere koydum ve mermiyi sırtladım. Kendimi topun ağzında buldum. Merdivenleri ilk defa nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Gene aşağı atlayarak ikinci, üçüncü, dördüncü mermileri sıra ile taşımaya başladım. Kısa bir zaman sustuktan sonra aslan topumuz gene gürlemeye başlamıştı. Dördüncü mermiyi attıktan biraz sonra idi, Goncasuyu tarassut(gözetleme) mevkisi, iki mermimizin isabetini bildirmişti. Bu haberi de duyduktan sonra bana gülleler ufak bir saman çuvalı kadar yenik(hafif) geliyordu. Bir aralık kumandan: -Artık yeter, Yoruldun Seyit. Gel bak düşman kaçıyor, diye beni tarassut mevkisine çağırdı. -Şunu da çıkarayım beyim gelirim, dedim. Ve son gülleyi de çıkardım. Sonra kumandanın yanına vardım. Sanki denizin üzeri yanıyordu. Sağda solda iki gemi, kara dumanlar, kızıl alevler içinde yana yana batıyordu. Bu sıra biri daha tutuştu. Arkadakiler dönmeye bile vakit bulamadan geri geri giderek Boğaz'dan çıktılar. Benim görebildiğim bu kadardı. İleride, bizim Rumeli Yakası'nda kim bilir neler oluyordu. Sonradan öğrendik ki düşmanın üç gemisi batmış ve yalnız bize o gün düşman gemileri 723 mermi sallamıştı. Öte yanını siz düşünün. Bu kadar gürültüde bize çok az zarar olmuştu. Amma o gün akşamüzeri denizden epey de balık toplamıştık.'
·
103 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.