Gönderi

Bu Dünya ve Alternatif Dünyalar
Bilgiyle Sohbet
Bilgiyle Sohbet
Bilimin ortaya çıkışı, insanoğlunun, bilginin üretilebilir ve saklanabilir bir zenginlik olduğunu keşfetmesiyle başlar. Bu keşif dönemi çok, ama çok uzun sürmüştür. O kadar ki, bilimle yaşadığımız dönemin yalnızca 2500 yıl olmasına karşılık, bilginin üretilebilir, edinilebilir ve saklanılabilir olduğunun keşfi süreci neredeyse 3 milyon yıl almıştır! Yukarıda ima ettiğim gibi, insanoğlu insan olduğundan beri bilgi çağını yaşamaktadır. Eğer insanı alet yapan ve bunun yapılmasını öğreten bir hayvan olarak tanımlarsak, insan ilk baştan beri bilgi üretme, edinme ve depolama işini yapmaktadır. Ancak insan içinde yaşadığı duanın kendi dışında bir varlık olduğunu keşfettiği zamandan itibaren onunla teması gelmeye çalışmış, başta, bu duaya kendinde bildiği özellikleri affetmiştir. Şiddetli bir fırtınaya veya depremi öfke, güzel bir havayı ve bolluğu cömertlik, kendine sığınacak yer sağlayan mağaraları tabiatın şefkatli kucağı olarak yorumlamıştır. Aslında doğanın cansız ve düşüncesiz olduğu, İlk insanların düşünmedikleri ve kendilerini koruma açısından düşünmeyecekleri ve aslında düşünmemeleri gereken bir gerçektir. Eğer insan henüz kendisini koruyacak hiçbir şey olmadığı çağlarda içinde yaşadığı doğada yalnız olduğunun bilincine varsaydı, sanırım korkudan yaşamını sürdüremezdi. İşte bu aşamada insan aklının evrimsel bir aşaması olarak "yalan"keşfedildi. İnsan, kendi aklında senaryolar uydurarak bunları gerçekmiş gibi sunmanın ve başkalarını buna inandırmanın mümkün olduğunu öğrendi. Bu bir nevi "alternatif dünya kurma" işleviydi. Şöyle bir olay düşününüz: Bir Avcı yakaladığı avı ailesine götürerken çok hoşuna giden ancak paylaşılması gerektiğini de bildiği bir kısmı kendisi yesin. Grubunun takdirine maruz kalmamak için, mağarasına geldiği zaman, eksik kısmın bir dalgınlık anında başka hayvanlar tarafından yenildiğini söyleyerek suçunu azaltma yolunu seçsin. Bu iş aslında gerçek dünya (yani eti kendisini yediği dünyaya) alternatif bir dünya (eti aslında olmayan bir hayvanın yediği, aslında olmamış süreci içeren "hayali"Dünya) yaratma işlevidir. Bu örneği mesela bir yıldırım düşmesi olayına da genişletebiliriz. Yıldırım doğa içinde tesadüfen meydana gelen bir elektrik olayıdır. Ama bunun zararını gören ilkel insan bunu Kendi kafasında yarattığı alternatif dünyadaki bir gücün öfkesine bağlar. Bilinçli olduğu varsayılan bu güçte bildiği tek bilinçli güç olan insana benzetilir. Sonra kafada yaratılan bu şuurlu güce bir - bir isim verilir: mesela sümerlerde Enlil, Yunanlılar'da Zeus, Romalılarda Jüpiter, Cermenlerde Thor... Bu şekilde bir Yıldırım düştüğü zaman insan, yarattığı alternatif dünyada hemen bir neden de bulur: Yıldırım düşmüştür, çünkü fırtına tanrısı kızmıştır. O zaman tanrı'nın kızgınlığını gidermek lazımdır ( ki bir daha Yıldırım düşmesin, böylece yıldırımdan bir korunma mekanizması geliştirilmiş olsun). Bu nasıl yapılır? Kızmış bir insanın kızgınlığı nasıl giderilir? Onu okşayıcı tatlı sözlerle, belki verilecek hediyelerle... İnsanda kafasında var saydığı hayali gücü yatıştırmak için ona dua etmeye, adaklar sunmaya bu şekilde yalnız bir tanrı değil, onun çevresinde dua sistemleri, kurban ve adak yöntemleri oluşan, bunları düzenleyen ruhban sınıfları meydana gelen koca bir din oluşur. Bu çerçevede, anne ve babasından istekte bulunan çocuk gibi, büyümüş bir olgun insan da bu sefer tanrıdan veya tanrılardan istekte bulunur. Gördüğümüz gibi, insan kafasında yarattığı alternatif Dünya, onu bu dünyadaki yaşamına yön vermeye, yani onu etkilemeye başlar. Bazı dinlerde hatta insan kurban edilmesi geleneğe gelişmiştir ki, bugün 3 büyük din kabul edilen Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın temelinde daha insan kurban edilmesi geleneğinin olduğunu bu dillerin kitaplarından anlatılan İbrahim peygamber'in oğlu izak'ı (Musevi ve Hristiyanlara göre) veya İsmail'i (Müslümanlara göre) kurban teşebbüsünden biliyoruz. 14 yüzyıldaki korkunç kara veba salgına karşı hiçbir tedbir alınmamasının nedeni, bu dünyada meydana gelen doğal bir olaya, alternatif dünyada alınan tedbirlerle karşı çıkma teşebbüsüdür. Veba, bu dünyanın doğal bir olayıdır ve bu dünyada edinilebilecek bilgiler üzerine kurulacak bir tıp bilimi ile bertaraf edilebilir (ki sonunda öyle olmuştur). Bunu alternatif dünyadaki hayali Tanrı veya tanrılara dua ile yapmaya kalkarsanız tabii hiçbir sonuç elde edemezsiniz. 14 yüzyıldan hemen sonra Rönesans ile Avrupa'da dini otoritesinin sallanmasında, büyük, küçük, iyi, kötü, inançlı, inançsız herkesi ayrım yapmadan etkileyen kara ölüm karşısında din adamlarının çaresiz olduğunun görülmesi ciddi bir rol oynamıştır. CELAL ŞENGÖR
·
450 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.