Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KARALAMA SADECE,HAZIR DEĞİL.
"Bu hayatta bir şey öğrendiysem, o da şudur: Aşkta kim olmak istediğimizi, savaştaysa kim olduğumuzu keşfederiz." Bu cümleyle başlıyordu okumaya başladığım kitap, bu cümleyi okur okumaz bıraktım okumayı. Bu cümlede beni, bütün hayatımı gözden geçirmeye çağıran bir şey vardı.Buna bağlı olarak bu cümle beni,şimdiki zamanıda içine alan bütün anılarımdan, bütün geçmişimden, bütün zamanımdan oluşan ve hayatımı içine alan bir dairenin merkezine yerleştirdi.( tüm anılarımın bana eşit bir ulaşılabilirlikte olduğu, uzak anıların ya da yakın anıların birbirinden bir farkının olmadığı bir merkez). Bir zaman sonra zihnim beni,böylesine bir ruh haline sokan cümlenin, istemeyerek girdiğim bu nostaljik ruh halinin benden hatırlamamı talep ettiği zamana ve her yaşadığım şeyin benim için yeni yani ilk olduğu( her ilkinde ilerde alacağım biçimin mayası olduğu) en uzak anılarıma, hayatımı ilk defa bir anlam için zorladığım, nerdeyse hayatımın başlangıcı olarak kabul ettiğim bir zamana taşıdı.. Uzun zamandır ailecek yeni aldığımız eve taşınmak için ilkokulu bitirmemi bekliyorduk. Ve beklenen gün geldi, okulu bitirdim.Okulu bitirdiğim günün ertesi günü taşındık yeni evimize. Eski oturduğumuz yere göre çok farklıydı taşındığımız yer. Çamurla, toprakla içiçe gecekondulardan oluşan bir mahalleden, toprak ve çamurdan çok asfaltla içiçe olan apartmanlardan oluşan bir mahalleye,düzensizlikten düzenliliğe, yabancısı olduğumuz bir duruma geçişti ben ve ailem için bu taşınma. Bu yeniliğin içinde olmak yerine dışında, bir parçası olmaktan ziyade gözlemcisi olarak kalmayı tercih ettim uzun bir süre. Kimseyle bir arkadaşlık kumadım, zaten ne kimse yanıma geliyordu bunun için , nede ben kimsenin yanına gidiyordum. Hiçbir şeyin eksikliğini çekmiyordumda, ilk yabancılık yerini yavaş yavaş,gözlemleye gözlemleye aşina olmaya başladığım bir tanıdıklığa bırakmaya başladı. Bir çocuk için hiçte kısa olmayan, yalnızlıkla geçen bir yaz tatilinin sonuna doğru orta okula kayıt zamanı gelmişti. Dairelerimizin bitişik olduğu kapı komşumuz Macide Teyze,annem bu çevrenin yabancısı olduğu ve o da kızı Fatoş'u beni kaydettirecekleri okulla yan yana olan liseye kayıt ettireceği için, kayıt işini hep beraber yapalım deyince hep beraber okulun yolunu tuttuk. Önce Fatoş'un kaydını sonra benim kaydımı yaptırdıktan sonra okulun karşısındaki kafetaryada hep beraber yemek yiyelim deyip kafetaryaya oturduk. Yemeğimizi yerken kafetaryanın önünde iki grup arasında önce sözlü sonra yumruk yumruğa bir kavga başladı. Benim için seyirlikten öte pek bir anlamı olmayan bu kavga Fatoş için çok farklı bir olay gibiydi, sanki kavga edenlerden biri çok yakınıymış, yüzünde kavga edenlerden biri adına endişeleniyormuş gibi bir ifade vardı. Kavgada fark yaratan, bulunduğu grubun kavgayı kazanmasını sağlayan birindeydi bütün dikkati. Kavgada fark yaratıp bulunduğu grubun zafer kazanmasını sağlayan kişinin bariz kahramanlığı Fatoş'un endişeyle karışık duygularını sevince ve hayranlığa dönüştürdü. Masada bu durumu benim dışımda kimse fark etmiyor gibiydi. Macide Teyze'de kavgayı seyretmişti ama onun yüzünden Fatoş gibi bir sevinç ifadesi yerine bariz bir kızgınlık okunuyordu. Daha fazla dayanamadı Macide Teyze, -Tam bir serseri, çakal bu çocuk. İşi gücü kavga dövüş. Birisi bir gün bu itin canını alıp bir yolun kenarına atacak ama dur bakalım ne zaman. Bizim Oktay'ıda bu İdris denen it bozuyor, Allah verede oğlumun başını yemese. -Hiçte bile anne. İdris çok iyi bir çocuk. Hem abim onu çok seviyor, çok delikanlı çocuk diyor, İdris kaç defa abimi dayaktan kurtarmış sor istersen abime. -Kız senin o dilini koparırım valla. Avukatlığını mı yapıyon sen bana o zibidinin. -Hayır anne. -Sus. Konuşma daha fazla, bacaklarını kırarım senin. O gün ve o gün yaşanan olaylar benim için bir dönüm noktası oldu. Yabancısı olduğum, içinde olmak yerine dışında kaldığım mahalleye bakış açımı değiştiren gündü o gün. Fatoş'un bastıramadığı, benim ve annemin varlığını ona unutturan, bize karşı duyarsızlaştıran, çok korktuğu annesine karşı bile onu korumayı göze almasını sağlayan İdris'e olan hayranlığını görmek, İdris'e olan sevgisinin adeta içinden taşarak görünür hale gelmesi o güne kadar derslerimi geçip okulda başarılı olmak dışında bana hiçbir şeyin anlamlı gelmediği dünyamda bana başka neler için yaşamam gerektiğini öğretmesi, ilk defa başkasının algısına bağlı olmayan, tamamen kendi dinamiklerimden, kendi algımdan gerçekleştirdiğim varoluşumu sorguladığım, varoluş biçimimden hoşnut kalmadığım ve bu eksikliği yani gerçek varoluşu ancak Fatoş'un İdris'i algılayıp İdris'i varetmesi gibi bir algıyla algılanarak kapatacağıma karar verdiğim gün olması bakımından hayatımda yaşadığım ilk önemli gündü. Bugün o günkü yaşadıklarımı tekrar gözden geçirip, bu tecrübeyle aşkın tarifini yapacak olsaydım, şöyle derdim: Aşk, merkezinde kendinizin olduğu bir perspektiften algıladığınız dünyadan, artık merkezinde sizin olmadığınız, başkasının perspektifindeki bir dünyaya kaymaktır. Kendi yetersizliklerinizle yüzleştiğiniz,kendi pespektiftinizin yetmediği, var olmak için kendi kendinizi algılamanın var olmak için yetersiz kaldığını, var olmak için algılanmanın(istediğiniz kişinin algılaması) gerekli olduğunu anladığınız bir dönem. Böylelikle hayatımda yepyeni bir dönem başlamış oldu. Kapı komşumuz olmaları, mahalleye olan yabancılığı onlar sayesinde atlatmamız ve ama daha çok Macide Teyzelerin içinde bulunduğu maddi zorlukları bizden sık sık borç alarak aşmalarına yardımcı olmamız, Macide Teyzelerle içli dışlı olmamızı sağlayan bir süreci başlattı. Yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği bir komşuluktu yaşadığımız. Benim içinse bu yakınlığın bambaşka anlamları vardı. Fatoş'a yakın olmak, onu görmek benim için her şey demekti. Uydusuydum adeta Fatoş'un, dönüyordum etrafında durmadan. O da benim varlığıma alışmıştı zamanla. Aramızda olan yaş farkı (4 yaş büyüktü benden Fatoş) yakın olmamızı, zaman zaman Fatoş'la evlerinde baş başa kalmamızı sağlıyordu. Nede olsa ben daha küçücük bir çocuktum, zarar veremezdim kimsenin namusuna. Çocukluğum güvencesiydi namusunun. Bu arada anlatmaya devam etmeden önce Fatoş'un ev içindeki konumundan bahsetmek istiyorum. O kadar baskı vardıki üzerinde Fatoş'un, güzel olması, erkeklerin dikkatini üzerine çekmeye başlaması çocukluğunun erken bitmesine sebep olmuştu. Annesi,babası ve abisi onu adeta bir korumaya almış, eve kapatmıştı. Sürekli gözleri Fatoş'un üzerindeydi. Bunun yanında herkes hırsını, öfkesini haklı haksız Fatoş'a yöneltiyor, neredeyse her gün annesinden, babasından ya da abisinden dayak yiyordu. Fatoş'un özgür olduğu, annesi, babası ve abisinin gözünün üstünde olmadığı tek yer okuldu. Ne demiştim, evet varlığıma alışmıştı Fatoş. Baş başa olduğumuz zamanlarda bambaşka bir kimliğe bürünüyordu. Yanında ailesi ya da başka birileri varken gösterdiği, efendi, kendine sürekli çeki düzen veren ehli namus halleri benimle başbaşa kaldığı zamanlarda büyük bir rahatlığa ve hafif meşrepliği bile aşan davranışlara bırakıyordu yerini. Gel bakalım deyip beni kucağına oturtuyor, saçımla başımla oynuyor, gıdıklıyor, arada sıradada küçüğüm diyerek beni öpücüklere boğuyordu. Ben onun için, rahatlamasını sağlayan bir kapıydım adeta, ehli namus maskesini yanımda takmaya mahsur görmediği biriydim. Ben o zamanlar bu durumda kendi adıma bir sorun görmüyordum hatta seviniyordum benim yanımda böyle olmasına. Mahalleye taşınalı bir sene olmuştu ve benim hala hiç arkadaşım yoktu. Fatoş'dan başka bir şeyin eksikliğinide hiç çekmiyordum. Okuduğum ortaokulla Fatoş'un okuduğu lise yanyana olduğundan zaman zaman Fatoş'u gözlüyordum. Neler yapıyor neler ediyor bilmek istiyordum. Herkesin gözdesiydi Fatoş, bütün dikkatleri üzerinde topluyordu. Böyle olması beni hem sevindiriyor hem üzüyordu. Sevindiriyordu çünkü benim gördüğümü herkes görmüş benim kadar olmasada değeri kabul edilmişti. Üzüyordu çünkü onun ilgisinin bir başkasına kayıp beni unutturacak olması ihtimali vardı ve bu heran olabilirdi. Bu arada zaman zaman okul çıkışında, tenefüste veya herhangi bir tesadüfle karşılaştığım zamanlar oluyordu okulda Fatoş'la ama böyle zamanlarda beni tanımamazlıktan, görmezlikten geliyor ben yokmuşum gibi davranıyordu. Bende zamanla alışmak zorunda kaldım bu duruma. Ama bu olanlar beni üzsede ben bu durumu Fatoş'un aldığı bir tedbir olarak yorumladım. Ben bir çocuktum ama sonuçta bir erkektim. Dışardayken benimle konuşması bir başkası için hiç masum görünmeyebilirdi. Zaman böyle akıp giderken benim Fatoş'un, Fatoş'un benim varlığıma alışması değişik bir boyuta girdi. Fatoşların evinde ikimizden başka kimsenin olmadığı bir gün Fatoş yatak odasına gitti ve kapıyı açık bıraktı. Kapıyı açık bıraktığında oturduğum misafir odasından Fatoş'un odası nerdeyse tamamen görünüyordu. Derken Fatoş soyunmaya başladı, ne var ne yok üstünden çıkardı. Gördüklerim karşısında adeta nutkum tutuldu. O dönem ergenliğe yeni girdiğim, Fatoş'la ilgili hayallerimin erotik fantezilere döndüğü bir dönemken varın gerisini siz düşünün gördüklerim karşısında neler hissettiğimi. Derken çırılçıplak bir halde elinde kırmızı renkte bir kilotla yanıma gelip gözlerimin içine bakarak kilotunu giydi ve bana -Bu gördüklerini görmeye devam etmek istiyorsan burda gördüklerini kimseye söylemeyeceksin, tamam mı?,dedi. Bense, -Ta...tamam. Başka ne diyebilirdimki zaten. Fatoş'un kendini bana farklı farklı şekillerde teşhir etmesiyle geçen bir süreç başlamış oldu böylelikle. İple çekiyordum bu anları, bu anlar için yaşıyordum adeta. Bu gösterilerin anlamı ikimiz için farklı olsada mutluydum, onun bana hiçbir mahremini saklamadan gösterecek kadar güvenmesi, onun hayattaki en yakını olduğumu düşünmemi sağlıyordu. Kendi kendime benim onu sevdiğimi biliyor, o da böyle yaparak sevgime karşılık veriyor, sonunda aşkım karşılık buldu diye düşünüyordum. Ne diyeyim çocukluk işte. Bir gün okulda tenefüs zili sonrası okulun bahçesine çıkmıştım. Okulun dışında İdris'i gördüm. Birini bekliyor gibi bir hali vardı. Çok geçmedi Fatoş çıkageldi yanına ve ikisi beraber okuldan uzaklaşmaya başladılar. Kendimi o kadar kötü hissettimki, bu olanların aslında göründüğü gibi olmadığı, Fatoş'un tamamen masumane bir sebeple okulu astığını ve bu sebeple İdris'le beraber gittiğini bilmeden bu kötü hislerden kurtulamayacağımı bilerek onları takip etmeye başladım. Okuduğumuz okulun arkasında bir çocuk yuvası ve onun arkasındada burda oturanların Çamlık dediği ormanlık bir yer vardı. Oraya doğru gidiyorlardı ve bende onların beni göremiyeceği bir mesafeden izliyordum. O gün orada gördüklerimi bugün bile anlatmak zor geliyor. Bu sırf Fatoş'un mahrem yerlerini sadece bana değil İdris'ede göstermesi yüzünden değil sadece. İdris'in Fatoş'a karşı davranış biçimi öyle aşağılayıcıydıki en çok bu beni yaraladı. Benim bakmaya kıyamadığım, karşısında iki kelimeyi biraraya getirip konuşamadığım, benim için her şeyden kutsal olan Fatoş'a bir köle gibi davranıyor, onu azarlıyor, istediği her şeye mecbur ediyordu. Ve Fatoş'sa her denilene itaat ediyor, adeta celladına aşık bir kurbanın rolünü oynuyordu. Çocukluğumun bittiği gündü o gün... O günden sonra gitmeyi bıraktım Fatoşlara. Ne zaman bizimkiler ya da Fatoşlar gelmem için çağırsa ya dersim var, ya da dışarda arkadaşlar var deyip bir bahaneyle gitmiyordum. Halbuki o güne kadar hiçbir arkadaşın eksikliğini çekmemiş, hiçbir arkada edinmemiştim. Düşünmem, anlamam gerekiyordu. Çektiğim acıdan ancak düşünerek, neleri yanlış yaptığımı ve neleri yaparsam durumu düzeltebileceğimi bularak kurtulabilirdim. Önce şunu kabul ederek başladım, yaptığım yanlışa, çevremdeki şeyleri görmememi sağlayan, bana bir çesit körlük yaşatan dar bir bakış açımın neden olduğu. Bunu nasıl inkar edebilirimki. Taşınalı iki sene olduğu halde nerdeyse hiçbir şey bilmiyordum çevremle ilgili. Hala yabancısıydım bu çevrenin, aslında yabancısı olduğum şey çevreden çok hayattı.. Fatoş'dan öncede duyarsızdım,bilgisizdim hayata karşı ama bu durum Fatoş'lada çok değismemişti, değişen sadece Fatoş'a olan duyarlılığımın bilgisizliğimi daha çok arttırmasıydı.
·
375 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.