Gönderi

150 syf.
7/10 puan verdi
Ölümü İçeri Buyur Etmek
Bir kitabın methini duyduğunuzda ister istemez farklı bir yaklaşımla okurken buluyorsunuz kendinizi. Pedro Paramo da öyle bir kitap oldu benim için. Ülkece fazlaca benimsediğimiz çağdaş Latin Amerika edebiyatının öncül eserlerinden sayılan bir kitap Pedro Paramo. Öncül kelimesi burada çok önemli, zira kendisini takip eden eserleri okuduktan sonra Pedro Paramo kimileri için zayıf bir metin olarak görünebilir bile. Bu yorumu da pek haksız bulmuyorum; büyülü gerçekçiliği daha büyüleyici şekilde gerçekleştirebilmiş nice eserler mevcut. Yine de Pedro Paramo’yu günümüzde hâlâ kayda değer kılan bir yanı var, anlatıyla anlatımın mükemmel uyumundan ortaya çıkan. Bu mükemmel uyum, tıpkı Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ındaki o mükemmel uyum gibi: Okumayı zorlaştıran; ama yine de o zorluğu aşabilenler için eseri bir üst seviyeye taşıyan bir uyum. Romanımız Pedro Paramo isimli zalim bir toprak ağasının etrafında dönüyor. Hikâyeye Pedro Paramo’nun oğlunun yanında başlıyoruz; ama bu oğul Pedro Paramo’nun yanında değil. Hatta Pedro Paramo’dan haberdar dahi değil. Annesinin ölüm döşeğindeyken oğluna babasına gidip hakkı olanı istemesini söylemesiyle kahramanımızın yolculuğu başlıyor. Başına bazı fantastik olaylar gelen kahramanımız, çok geçmeden ölüyor. Ne yani, bu mu dediğinizi duyar gibiyim. Romanın sonunu söylemişim gibi gelmiş olabilir, ama öyle değil. Daha belki romanın çeyreğini okumuşuzdur hatta bu ölüm vuku bulduğunda. Yazarın bu ölümle neden acele ettiğini anlamak başta zor gelebilir; ama romanın düzlemi düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değil. Düzlem dediğim şey şu ki, romanda herkes ölü zaten. Karakterimizin başına gelen fantastik olaylar dediklerim de bunlardı aslında. Karakterimizin karşılaştığı kişileri önce kanlı canlı insanlar sanırken, sonra bunların ölü olduğunu anlıyoruz. Ölüm bir son, öte tarafa geçiş; ama buradaki resmedilişine bakılırsa dünya yükünü bırakıp bir köprüden karşıya geçmek ve orada nefes almaya devam etmek gibi bir şey. Ölümle kurulan bu gevşek irtibat, ürpertici rüzgârlar esmesine neden oluyor. Bütün anlatılanlara bir tekinsizlik siniyor. Romandaki tekinsiz atmosferi şiddetlendiren bir başka husus ise karakterden karaktere ve hikâyeden hikâyeye atlayan olay örgüsü. Roman bölümlerini yapboz parçaları olarak değerlendirsek yeridir. Pedro Paramo ve etrafındaki birkaç kilit isim bu parçalarda göründükçe kafanızda bir resim oturuyor gibi oluyor ama yazar ürpertici havayı muhafaza edebilmek için okura her şeyi kolayca vermiyor. Anlaması zor olsa da okuması kolay bir roman olduğu için, bu parçalanmış kurguyu pek yadırgamadım açıkçası. Yine de yazarın bunu bir amaç dahilinde yaptığını kabullenmezseniz sürtüşme yaşayacağınız bir okuma tecrübesi olacaktır. Ben yapbozun parçalarını hemen toparlamaya çalışmaktansa kendimi anlatının belirsiz sularına bıraktım. O tekinsiz atmosferi bir kere baştan sona tadıp, sonra birkaç kısmı tekrar okuyarak parçaları birleştirdim. Böylesi hem sürtünmeyi azalttı hem de hikâyeyi de bütünüyle kavramış oldum. Bu noktada söylemem gerekir ki, Pedro Paramo’nun en iyi yanı, sizi bu yapbozu çözmeye mecbur bırakmaması. Yapbozu çözdükten sonra bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Romanın en önemli hikâyesi Paramo’nun çocukluk aşkı Susanna San Juan ile olan hikâye ve bu hikâyede pek fazla pus yok. Bu yüzden romanı dikkatsiz de okusanız bu kısmı büyük oranda kavrayacağınızı düşünüyorum. Bu hikâyenin etrafındaki hikâyelerin, kişilerin ve ilişkilerin biraz puslu kalmasını roman dünyasında mantıklı buldum. Herkes ölmüş ki zaten diye düşününce, artık dünyada olanların pek bir öneminin kalmadığını anlayınca bu belirsizliği bununla irtibatlandırdım. Bir görünüp bir kaybolan ve önemi anlaşılamayan yan roller, ölümün dünyaya dair her şeyi zahmetsizce örttüğünün ve ölümden sonra hiçbir şeyin öneminin kalmadığının güzel bir yansıması. Peki, bu sanatsal tercihin güzelliğini bir kenara bırakıp, yapbozun parçalarını birleştirip bütün resme baktığımızda ne görüyoruz? Açıkçası bu sanatsal tercih olmasaydı, oldukça kuru bir hikâye görecektik diyebilirim. Kitabın tanıtıcı metninin suçu belki de; ama Pedro Paramo’ya aşırı kötü bir portre çizilmiyor roman boyunca mesela, bu nokta beklentilerimle uyuşmadı. Elbette yaptığı büyük kötülükler var; ancak roman ölümü bir filtre olarak kullanarak anlatıyı resmettiği için romanın Pedro Paramo’nun yaptığı zulümleri odağına almak gibi bir derdi yok. Pedro Paramo’nun büyük aşkı da etkileyici bir şekilde anlatılmamış. Çünkü romanın derdi vurulan tokmakla değil, sonrasındaki sessizlikle. Bu yüzden romanı sanatsal tercihinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Anlatıyla anlatımın mükemmel uyumu onları ayrılmaz kılıyor. Sonuç olarak, Pedro Paramo okuma tecrübemde küçük ama müstesna bir yere sahip olan bir roman oldu. Sanki iyi olmaması gereken bir romanmış bu; ama iyi olmuş. Anlatı oldukça basit gelse de anlatım ile roman o benzersiz noktaya yükseliyor. Kurgu ilkin karmaşık gelse de metnin kolay okunabilir yapısı git-gel yaparak yapbozu tamamlamayı mümkün hâle getiriyor. Ancak romanın en iyi yanı, ölümün apansız, her şeyi örten, dünyayla bütün irtibatı kesen yönlerini anlatıya ustalıkla katabilmiş olması. Güney Amerika edebiyatının ölüme farklı bir bakışı var; ama bu ölüme dair hakikatleri göz ardı ettikleri anlamına gelmiyor. Hatta ölüme hiç öyle bakmayan biri olarak bu tür romanları okuyunca, ölüm bir kat daha ürpertici görünüyor gözüme ve böylece ölümün o saydığım yönleri daha bir berraklaşıyor.
Pedro Paramo
Pedro ParamoJuan Rulfo · Doğan Kitap · 20191,294 okunma
·
134 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.