Gönderi

Prometheus'un çektiği acılar başlangıçta isimsiz, kaçınılmaz ve anlaşılmazdır: "Fakat sessizlik dayanılmaz burada, Konuşmak da öyle. Sımsıkı zincirliyim, katlanmak zorundayım. Ölümlülere hediyeler verdim...." Akıbeti, bilinçli bir şekilde yapılmış bir hatanın orantısız bir sonucudur; bu nedenle varoluşsal bir azap niteliği taşır. Ve varoluşuyla bütünleşmiş olduğundan çaresi yoktur. Bu ümitsizlik, Prometheus’un koroya hitaben dile getirdiği aşağıdaki gibi sözlerle ifade edilmektedir (199-200): "Konuşmak acı fakat sessizlik de acı ve her yerde sefillik..." Bu nedenle Prometheus acılarını öğelere haykırır. 'İo' gelip, ona: "Günah mı işledin? Bu senin cezan mı?" diye sorduğunda ona cevap vermez. Acı çeken ve buzağı kılığında ortaya çıkarak Zeus’un düzeninde kadınların bütünüyle savunmasız oluşunu canlandıran bu mazlum bakire, insanoğlunun kaderinin savunmasız bir azap olduğunu duymaya nasıl dayanabilir? Çünkü insanlar Prometheus’un yukarıda alıntılanan trajedinin sonundaki sözlerinde belirttiği gibi adaletsizliğe maruz kalmışlardır. İtaatkâr doğa güçleri tanrısı Hephaistos bir keresinde, mevcut düzenin bir adalet düzeni, dike olduğunu ifade etmiş ve dike fikrini daha yüksek, ideal ve bağımsız bir adalet düzenini çağrıştırmıştır; bunun mantıksal sonucu da; adaletsizlik, beklenen bir şeydir. Dünya düzenimizde “adalet” lafı edildiğinde, bütün anlaşılması güç ve isimsiz azaplarla bağlantılı olarak “adaletsizlik” sözü akla gelir. Bu insan varlığının kendisiyle gelen özel bir azaptır: diğer bütün yönleriyle bizim ölümlü gözlerimizde beğeni uyandıracak şekilde tasarlanmış bir düzende azaba mahkûm olmakla kalmayıp, bütün bu kaçınılmaz azapların ötesinde adaletsizlik azabı çekmek. Bu insanoğlunun insan olduğu için çektiği cezadır.
Sayfa 101 - Pinhan YayıncılıkKitabı okudu
·
56 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.