Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

320 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Kitap üzerine bir tahlîl
Dr. Bekir Tok
Dr. Bekir Tok
Hamd âlemlerin rabbi; hangimizin daha güzel amel yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yaratan Allah'a, Salat ve selamda karanlıkların içine ışık saçan bir kandil olarak gönderilen Rasulullah'a olsun.. İnsan köklerine, nereden geldiğine dair ne kadar araştırma ve çalışmalar yapsa da hiç bir bulgu şu kesin ve net olan vahiyden başkasına onu iletemez: Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” dediğinde onlar: “Orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın? Halbuki biz, seni övgüyle tesbih ve takdîs ediyoruz” demişlerdi. Allah da onlara “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” buyurmuştu.(Bakara/30) Ademoğlunun vasfı daha o zamandan belliydi. Eğer vahyin ışığında ki direktiflere uyarak hareket ederse razı olunan bir halife, bundan yüz çevirirse fesad eden bir mufsid olacaktı. Nitekim öyle de oldu. İşte bu ifsadın günümüzde ki en somut tezahürlerini anlatan bir eser olarak ele alacağım "Tıbbın İfsadı" kitabını. Kitabın ismi her ne kadar "Tıbbın İfsadı" olsada, konu sadece Tıp ilminin bozulmasını değil çok daha büyük/geniş bir açıyla ele alınarak günümüzde hangi alanlarda ifsad yaşandı/yaşanıyor gözler önüne seriyor. Bozuk olan sadece tıp ilmi değil, sistemin ta kendisi olduğu için onun oluşturduğu hangi kurum veya kuruluş olursa olsun hepsi bozuk sistemin mahsulü olmaktan öteye gitmiyor, bu da çok güzel bir şekilde resmedilmiş. Hayatta herkesin kendince olayları ve yaşamı anlamak için baktığı bir pencere vardır. Bu kimi zaman örf kimi zaman "izm"ler olur. Ama bir insan müslüman olduğunu söylüyorsa her zaman vahiy ve sünnet ışığında olaylara bakmakla yükümlüdür. Kitabın başından sonuna kadar yazarın müslüman kimliği ile olaylara baktığına şahitlik ediyoruz. Kitabın hiç bir yerinde doktor kimliğini, müslüman kimliği önüne geçirmemiş.O yüzden kitabı Tıp camiasından birisi okuyacak olsa ve bu kişi bilimsel çalışmaları vahiy, bilimi de ilah kabul eden günümüz doktorlarından ise o zaman yazılanlar hiç hoşuna gitmeyecek eleştiri yağmuruna tutacaktır. Ama yazarın da dediği gibi bir insanın Müslümanlık iddiasi varsa dini herşeyde onun için öne geçmeli ve ondan ayrılmamalıdır. Yani ne din ile devlet ne de din ile bilim. Kitap iki kıssanın ekseninde dönüyor. Biri Adem (a.s) ile şeytan diğeri de Musa (a.s)'ın kıssası. Bu çok beğendiğim bir husus oldu zira en başta yazdığım ayette de görüldüğü gibi eğer fesad ele alınacaksa bu en başından ele alınmalıdır. İnsan ile ilk ve en büyük düşmanı arasında geçen bu kıssa bize hem ademoğlunun en zayıf noktalarından biri olan hırsı; hem de bunu ortaya çıkarmak için en büyük yardımcısı olacak olan düşmanı yani iblisi ele almadan günümüz insanının düştüğü hali anlayamayız. Musa(a.s) kıssası ele alınmadan da toplumun nasıl iğdiş edildiğini bunun sonucunda nasıl gönüllü köleler haline geldiklerini kavrayamayız. Kur'an tedrisatından geçmiş bir insan bilir ki Allah bize bir şeyi anlatırken mutlaka geçmiş kavimlerin kıssasına bizi götürür ve ibret almamızı ister. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Allah verdiği nasihatinin de en güzel şekilde beynimizde somutlaşması için hepimizin bildiği örnekler verir. Yazar da tam olarak bunu yapmış hem kıssalara dayanmış hemde modern tıp camiasına onların da çok iyi bildiği deneyleri ve verileri vererek tabiri caizse onları kendi silahları ile vurmuş. Kitap "Fesadın psikolojisi" ile başlıyor. Bu bölüm diğer bütün bölümlerde size rehberlik ediyor. Çünkü insanların bilinçaltında kodlanmış o kölelik psikolojisi ile bu çarklar sisteminin nasıl güzel döndürülmesine yardım ettiğini, sesini nasıl çıkarmadığını hatta vicdanını nasıl rahatlattığını müşahede ediyorsunuz. Bir müslüman olarak daha iyi anlıyorum "Biz emir kuluyuz ne yapalım" diyenleri ya da "Başımıza kim gelecek o zaman?" sözlerini sarfederek vicdanlarını rahatlatanları. Sistemin çarkının işlemesinde halkın da farkında olarak veya olmayarak her birinin birer dişli olarak çarka dahil olduğu bunun da günümüzdeki tezahürünün demokrasi olması yazarın dikkat çektiği ayrı bir nokta. Bu bölüm şu ayetin tefsiri mahiyetindeydi sanki: "Allah, azabı ve rezilliği, akıllarını kullanamayanlara musallat eder." Yunus/100 Kitabın ilerleyen sayfalarında gerek yerli gerekse de global tağutların nasıl azdıkça azdığını bir türlü doymak bilmediklerini, bunu yaparken de "Biz ancak ıslah edicileriz" sözünün arkasına sığındıklarını görüyor ve kendimi hayret etmekten alamıyorum. Bize ne yiyecek temiz bir yemek, ne içecek temiz bir su, ne de alınacak temiz bir hava bırakmayarak her taraftan kuşattıklarını anlıyoruz. Bu benim için şu ayetin günümüz yansıması oldu; "(Allah şeytana dedi ki) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez." İsra 64 Kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla da bu şeytanın insandaki payıydı. İnsanın bu İfsadı ortaya koymasında ki kendine bakan yönü ise hiç şüphesiz hırsıydı. Hırs kelimesinin kökenine indiğimizde sanıyorum ki konu daha iyi anlaşılacaktır: Arabistan çöllerinde develerin çok sevdiği bir diken türü vardır. Deve bu dikeni bulduğu zaman iştahla yemeye koyulur. Sabırsızca ağzını doldurduğunda bu dikenler dili ve damağı kesmekte kanatmaktadır. Deve kendi kanının tadını çok sevmekte, yedikçe kanamakta, kanadıkça yemekte ve nihayet kendi kanında boğulmaktadır. İşte bu fiile kadîm Arapça'da "harese" denmektedir. Hırs buradan gelmektedir. Kitapta kodaman ekabirlerin emellerini okudukça bu tasvir zihninizde somutlaşıyor. İşte İnsan dediğimiz varlık doymuyor. Hele İslam nurundan körse hırsı bitmek bilmiyor. Şeytana da köle olduysa bunun sonu gelmiyor. Bir vadi dolusu altını olsa ikincisi, ikincisi olsa üçüncüsü. Onun için topraktan başka yoktur çaresi. "Beden sağlığı ve ifsadı" bölümünde yazar 'vücut ülkesini' o kadar bizim anlayabileceğimiz bir şekilde betimlemiş ki anlamamak olası değil. Her bölümü okurken "subhanallah" sözü dökülveliyor dudaklarınızdan. Aynı zamanda Allah'ın kullarına ne kadar çok nimetler verdiğine ve bir o kadar da merhametli olduğuna şahit olurken bizim de buna karşın ne kadar nankör olduğumuz bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Emanetlerimize hıyanet ediyoruz. Bunun hesabını da nasıl verebiliriz bilmiyorum. Bu saydığım bölümler ve diğer bölümlerde en büyük delil olan kitap ve sünnet baz alınarak aynı zamanda gerek tarihi bilgiler ile gerekse de bilimsel dokümanlar ile desteklenerek; bu ifsadın gerçekliği perçinlenmiş. Zaten bu da Allah'ın bize öğrettiği izlenmesi gereken metottur. "Helak olan bir delil üzere helak olsun. Yaşayan da bir delil üzere yaşasın." Enfal 40 Kitap genel olarak kökünden zehirlenmiş ağacı gözler önüne sermek, büyük resmi göstermek yazarın da tabiriyle 'fili iyi görmek' için ele alınmış. Bu zulumat içinde kalmış çağın ferdine de en büyük çare olarak; en büyük hastalık olan şirkten korunmak ve fıtrata dönmek olduğu pusulası verilmiş. Eseri gerçekten çok beğendiğim, okuyanların bilgi sağanağına tutulacağını, satırlarda kendilerini bulacaklarını, dumura uğramış beyinleri de sarsacağını belirtmek isterim. Üzerine çokça konuşulması, dersler çıkarılması gereken bir çalışma olmuş zira yazımın uzunluğundan da bu anlaşılıyor ama daha fazla uzatmamak için bununla iktifa ediyorum. Umarım kör gözlerin İslam'ın nuru ile açılmasına vesile olur. Zira yeter, bir uyanık bütün uyuyanları uyandırmaya. Bütün müstekbir firavunlara da sadece bir Musa.. Hamd başta da sonda da O'na...
Tıbbın İfsadı
Tıbbın İfsadı
Tıbbın İfsadı
Tıbbın İfsadıDr. Bekir Tok · Fıtri Kitap · 2022117 okunma
··
601 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.