Sık sık betimlenen bu sahneyi, bazıları uydurma olarak kabul edip gerçekleşen hadiseye ait olmadığım ileri sürmüşlerdir. Haksızlık bu; çünkü bu sahne olmuştur ve her olasılık bu sahneye uygun düşmektedir. Bir tarafta dünyanın en güzel delikanlısı, öte yanda küçük ama dünyanın belkide en keskin bıçağının söz konusu olduğu bu sahnede meydana gelen kaza olayı, daha başka tasarlanmış olamaz, yani bu hadisenin kansız cereyan etmesi düşünülemez; ayrıca bu olay, Mut’un daha önceden varsaydığı gibi, onun rüyasının gerçeğe dönüşmesi olarak kabul edilmesi gerekir. Yılan gibi dolaşık fikirlerle dolu, karanlık bir maske görünümünde, acılar içindeki bir insan yüzüyle Mut, meydana gelen bu uğursuzluğu, yani sessiz sedasız gelişmekte olan kan gölüne dönüşen olayı izliyordu; bunu ilk önce kendisi fark etmişti. Kadınların gözleri büyük bir coşku ve hayranlıkla yavaş yavaş sütunlu salona doğru giden delikanlıya takılmış ve bütün yüzler o yana doğru dönmüştü; bütün bu sahnelerin aynen rüyasındaki gibi geliştiğine ve gerçekleştiğine Mut kesinlikle inamyordu. Sevgilisi gözlerden ırak olduğu anda Mut, endişeli ve kaba bir sesle, sessizlik ortamına şu soruyu yöneltti.
“Canlarım, neyiniz var, ne yapıyorsunuz? Kanınız akıyor!”
Manzara çok feciydi. Bu küçük kıvrak, kullanışlı bıçaklar bir çoklarında derin kesikler açmıştı; bu kesiklerden kan sadece sızmıyor, âdeta fışkırıyor, oluk gibi akıyordu; altın renginde elmaların hepsi parmaklarından akan kanla kaplanmıştı ve kadınların kucaklarındaki çiçek gibi temiz ve güzel kumaşlar bu kanları emmişler ve berbat olmuşlardı; oradan da ayaklarına ve zemine damlamıştı.