Gönderi

Genç bir adam olup da üniversiteye gidene kadar, rüyalarımın önemini ve sebebini anlayamamıştım. O güne dek, rüyalarım benim için hiçbir anlam ifade etmiyor, bunlara yol açabilecek herhangi bir sebep aklıma gelmiyordu. Üniversiteye geldiğimde evrim ve psikolojiyi keşfettim. Çeşitli ruh halleri ve deneyimlerle ilgili kitaplar okudum. Örneğin; en yaygın şekilde görülen rüya, boşluktan düşme rüyasıydı. Profesörümüz bunu ırksal bellek olarak açıklamıştı. Bu rüya, ağaçlarda yaşamış atalarımıza dayanıyordu. Onlar sürekli olarak ağaçtan aşağıya düşme korkusu içinde yaşıyordu. Birçoğu yaşamını bu şekilde kaybet mişti. Her biri korkunç yüksekliklerden düşmüş, bazıları dallara tutunarak son anda yere çakılmaktan kurtulmuştu. Böylesi korkunç bir düşüş engellendiğinde beyinde şok etkisi yaratırmış. Böyle bir şok beyin hücrelerin de moleküler değişikliklere yol açarmış. Bu moleküler değişiklikler de nesilden nesile aktarılarak ırksal belleği oluştururmuş. Böylece, biz uyurken veya uyuklarken boşluktan düşüp tam yere çakılmadan önce korkuyla uyandığımızda, aslında ağaçlarda yaşayan atalarımızın başına gelenleri hatırlamış oluyoruz. Bu anılar, beyin hücrelerinde meydana gelen değişikliklerle ırkımızın kalıtımına damgalanmış oluyor. Bu durumun tuhaf bir yanı yok, aynı içgüdü konu sunda olmadığı gibi. İçgüdü dediğimiz, kalıtımımıza yazılan bir alışkanlıktan ibaret. Aklıma gelmişken şunu da ekleyeyim; benim, senin, hepimiz için çok tanıdık olan bu boşluğa düşme rüyasında ne hikmetse dibe vurduğumuzu asla görmeyiz. Dibe vurmak yıkım demektir. Dala tutunamayan atalarımız yere düştükleri an ölmüştü. Düşüşün beyin hücrelerinde şoka yol açtığı doğru. Ancak, bunu nesillerine aktaramadan ölmüş oluyorlardı. Sizlerle ben, işte o yere düşmeyen atalarımızın soyundan geliyoruz. Bu yüzden de rüyalarımızda asla yere düştüğümüzü görmeyiz.
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.