Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Godard'ın idealizm ve ilişkili olmayı poetik bir şekilde örtüş­türmesi yanında, kaos ve sıradanlık. Le Gai savoir'da (Şen Bilgi, 1968) kendisini Jean-Jacques'ın torununun torunun oğlu olarak tanıtan Emile Rousseau adında bir karakter, Üçüncü Dünya'nın sembolik kızı Particia Lumumba'yla kullanılmayan bir televizyon stüdyosunun yanında tesadüfen karşılaşırlar. Derken, uzun bir gece muhabbetine başlarlar. Sıfırdan başlarlar, önceki gibi. Tekrar başlarlar. Ayrılırlar. Tekrar ilişkilerini yoluna koyorlar. Burada bir dil sınavı söz konusudur. Patricia ve Emile kapkara bir boşlukta yalnızdırlar. Bir ses, yaşanan bir aksiyon üzerine sürekli yorum yapmaktadır: Hümanist romantik Rousseau'nun, Picasso'nun, Mozart'ın, Hegel'in, Renoir'ın, Joys'ın, Bogart'ın, Dostoyevski'in mirasçısı olan Godard'ın sesini duyanz. Godard kaynağını estetikten alır ve estetiği etik olarak görmektedir. "Basitlik erdemdir, açıklık iyi bir şeydir. Ve filmde emperyalizmin insanlara kendilerinin istedikleri tarzda filmler yaptırmak isteyen bir topluluk oldu­ğunu söylemek mümkündü." Godard'ın insanları, Keats gibi, maddi olmayan bir ölümün hayalini kurarlar. "Bir gece vakti hiç acı çekmeden hayattan kopuvermek. Hollywood'un, Godard'ın kahramanlarına ölüme meydan okuma gücü veren ve yara bere aç­madan öldüren cinayet filmlerinin mirası değildir bu; Godard'ın günümüz insanlarının ölüm karşısında herhangi bir sorumluluk duygusu taşımadığına ilişkin gözlemidir. İğne kurbağanın bacağı­na batar, sinirler tepki verir, fakat bir değerlendirme yapılmaz. "Siyasal temeli bulunmayan bir kolektif oluşum, aslında bir restoranda oturup toplu halde yemek yemekten öteye gitmez," demişti bana
·
152 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.