Gönderi

Ziya Gökalp'in teorisinde ne antropolojik ne de kan akrabalığına dayanan bir ırkçılık yer almıyordu. Ziya Gökalp, tarih ve ortak eğitim yoluyla aktarılan "Kültürel" özelliklere (dil, ahlak, din, estetik) dayalı bir ulus kavramını esas alan bir Türkçülük sistemi öneriyordu. Gökalp'e göre Türkçülük, birleşik, kalkınmış ve yükselmiş bir ulus hedefine ancak üç boyutlu (Türk, modern Batılı, İslami) bir eğitim yoluyla ulaşabilirdi. Gökalp'in üçlü sentezi Cumhuriyet döneminde Türklüğü esas alan bir ulusçuluk anlayışına indirgendi; bununla birlikte "milliyet" esas olarak yurttaşlık ile toprak birliğinin bir sentezi temelinde tanımlanıyordu. Osmanlı geçmişi bütünüyle reddediliyor, İslami bağlılık ise birliğin önemli bir etkeni sayılmıyordu. Tersine, oluşum halindeki yeni Türklük kimliği, bütünüyle laik bir temele dayanıyordu. Cumhuriyet'in ilanı sadece hanedan yonetimine son vermekle kalmadı, Kemalist ulusçuluk, Osmanlı mirasının neredeyse bütün ideolojik ve kültürel birikimini ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Kimliğin yeni kaynağını, Anadolu uygarlıklarını Orta Asya'dan kaynaklandığını öne süren ve aslında sağlam bilimsel temellere dayanmayan bir tarih anlayışı oluşturuyordu. Bununla birlikte, yeni Türk tarih tezi: (1) Türk halkının Osmanlı öncesi ve İslamiyet öncesi dönemlerde şanlı bir tarihe sahip olduğunu kanıtlamak ve (2) Türk halkının antik dönemlerde bugünkü Batı uluslarıyla aynı uygarlığı, paylaştığını savunmak şeklinde iki hedefe ulaşılmasını sağladı. Ancak, "gerçek tarih" keşfedilir ve bütünüyle laik temelde yeniden yazılırken, önceki dönemlerin antropolojik ırk özelliklerine dayanan açıklamaları ve açıkça ırkçı teorileri de sahneye çıktı. Eski Türk efsane ve masallarına dayalı pagancı simgeler de ortalığı kapladı. Siyasal bir ideal olarak Pan-Türkçülük, liderler tarafından baştan reddedilmişti ve Cumhuriyet'in resmi ideolojisi, Türkçülükten çok Kemalist Türk ulusçuluğu oldu. Ne var ki, hem Pan-Türkçülüğün, hem Türkçülüğün mirası, İkinci Dünya Savaşı'nın kazandırdığı, özel ivmeyi bir yana bıraksak bile, 1940’yıllara da taşınan, 1930’ların özel düşünsel ve siyasal ortamında yeniden boy atacak -deyim yerindeyse- verimli bir toprak buldu. Pan-Türkçü idealin dirilişine yol açan etken Kemalist ulusçuluğun bir boyutuydu. Ancak, bu gelişmenin tek sorumlusu, sadece özel bir "tarihsel" bakış açısı değildi. 1930'lu ve 40'lı yıllar boyunca uygulanan kimi politikalar da bir tepki kaynağı oldu.
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.