Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

800 syf.
10/10 puan verdi
Rüzgâr Gibi Geçti Kitap Yorumu
Keşke bu romanla daha önce tanışsaydım, özellikle de Rhett Butler ve Scarlett O’Hara ile! Muhtemelen herkes “Rüzgâr Gibi Geçti” ismine ya filmden ya da kitaptan aşinadır. Ben de ismi çok kez duymuştum ama okumaya hiç fırsatım olmamıştı. Kitap 1860’ların başında başlıyor ve kronolojik olarak devam ediyor, bu demek oluyor ki siyahi insanların henüz kölelikten kurtulmayı başaramadıkları ve ataerkil toplum yapısının hüküm sürdüğü bir dönemle karşı karşıya kalacağız. Kitap dönemin neredeyse en önemli sorunlarına değinmiş diyebiliriz yani. Roman güzeller güzeli Scarlett’ın Ashley’e olan aşkını fark etmesiyle ve Ashley’nin Melanie ile evleneceğini öğrenip yıkılmasıyla başlıyor. Bu evliliği çok kıskanan Scarlett, Melanie’nin erkek kardeşi Charlie ile evlenmeye karar veriyor, aynı gece içerisinde de Rhett Butler ile tanışıyor ve onunla aralarında bir sevgi-nefret ilişkisi filizleniyor. Scarlett Charlie ile, Ashley ise Melanie ile evleniyor ve bu evliliklerden sonra kendilerini kanlı bir savaşın içinde buluyorlar. Bu sırada da hikaye Ashley, Rhett, Scarlett arasındaki bir aşk üçgeninde şekilleniyor. Hoş, kitabın arka kapağını çevirdiğinizde böyle bir aşk üçgeninin varlığıyla karşı karşıya kalacaksınız ki ben de aksi bir şeyi netlikle söyleyemem ancak durumun bir “aşk” üçgeni olup olmadığı görüşümce tamamen tartışmaya açık olmalı. Kitabın konusunu ilk duyduğumda bana aşırı ilgi çekici gelmemişti ama hikayedeki detaylar, karakter gelişiminin gözler önüne serilmiş olması ve hikayenin uzun bir zaman diliminde geçiyor olması konuyu epeyce genişletiyor. Kitap oldukça kalın olduğundan ve yazı tipi de küçük olduğundan kitabı okumam da uzun sürdü. Romanın çok uzun olması alacağınız zevki kesinlikle etkilemiyor çünkü sürekli olarak ilginizi çekebilecek olaylarla karşı karşıya oluyorsunuz ve bölümler ilerledikçe merakınız artıyor. Buna değiniyor olmamın nedeni bazı çok uzun kitaplarda gereksiz betimlemelere ve uzatmalara yer verilmiş olması önyargısından kurtularak bu kitaba başlayabilmenizi sağlamaktır. Okumaya başladığım ilk andan itibaren hikaye beni kendiyle birlikte sürükledi ve yazarın kitabı bu kadar sürükleyici kılmış olması da beni şaşırttı. Bölümler kitabın öyle yerlerinde bitirilmiş ki diğer bölüme geçmeden kitabı elinizden bırakamıyorsunuz ve diğer bir bölüme geçtiğinizde de o bölümle alakalı aynı hisleri yaşıyorsunuz, bu da kitabın normalden daha hızlı okunmasına neden oluyor. Kitapla ve yazarın üslubuyla alakalı şikayet edebileceğim hiçbir şey dikkatimi çekmedi, yalnızca romanın ilk yarısının ikinci yarısına göre çok daha sürükleyici ve etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Bunun nedenini yazarın anlatımındaki değişiklikten çok olayların sıklığının azalmasına bağlıyorum. Özellikle bu kitabın yorumunu yazarken karakterlere uzunca bir paragraf ayrılmasının önemli olduğunu düşünüyorum çünkü yazar belirli karakterleri çok öne çıkarmış, tiplemelerin düşüncelerine bile sıkça yer vermiş. Kitabı okumaya başlar başlamaz Scarlett ile tanışıyoruz. Kitap devam ettikçe Scarlett’ın aslında ne kadar güçlü olduğunu fark ediyoruz çünkü koca bir evi kendisi çekip çevirmekten gocunmuyor, bunu da layığıyla yerine getiriyor. Scarlett’ın feminist bakış açısı için de bir idol olduğunu söyleyebiliriz, hatta bu bazen aşırıya kaçabiliyor. Ataerkil bir toplumda yaşamasına rağmen evin reisi konumuna düşüyor, erkeklere ihtiyacı olmadığını belli edecek monologlarıyla okurun dikkatini çekiyor. Neyden bahsettiğimi anlamanız için bu monologlardan birini aktarmakta fayda var: “Bence kadınlar erkeklerin yardımı olmadan da her şeyi yapabilirler diye geçiriyordu aklından, çocuk dışında tabii, Tanrı biliyor ya azıcık akıllı olsalar onu da yapmazlardı zaten.” Scarlett her ne kadar genel olarak güçlü bir karakterse de Rhett Butler ve zekası karşısında insan onun gücünden bile şüphe ediyor. Okurken insanların çoğunlukla bir favori karakteri olur ve kötü yönlerine rağmen bu benim için Rhett Butler’dı diyebilirim. Rhett ile kitapta karşılaştığımız anlarda çoğunlukla Scarlett ile sarkastik konuşmalar içinde oluyorlar ve bu konuşmalar Scarlett’ı ne kadar çileden çıkarsa da okura Rhett’in zekasını belli ediyor. Bu iki karakterin de iyi yönleri kadar kötü yönleri de var elbet, ikisinin de örnek insanlar olduğunu söylememiz büyük bir hataya düştüğümüz anlamına gelir fakat gerçek yaşamda da kusursuz, keskin zekası ve gücüyle ilgi çeken insanların var olmadığını bildiğimizden Scarlett ile Rhett bize daha gerçekçi gelecektir, bunun da hikayenin gerçekçiliğini artırarak okuru daha çok etkileyecek bir duruma dönüşeceğini düşünüyorum. Ashley ve Melanie, Rhett ve Scarlett’dan sonra en göz önünde olan karakterler olmalarına rağmen onların yalnızca bir yan karakter mi karakter mi olduğuna karar verirken bile zorlandım. Hoş, kitabın sonlarında kafamda aslında Melanie’nin düşündüğüm kadar saf olmayabileceği hakkında düşünceler belirdi ama yine de bir genelleme yapacak olursak onu zeki bir karakter olarak görüp sevdiğim söylenemez. İkisi de fazla saf betimleniyorlardı ve olayların gidişatı içerisinde büyük etkileri yoktu doğrusu. Bana göre, bir kitabı okuduktan sonra insanın o kitaba dair en çok aklında kalan kitabın sonudur. Rüzgâr Gibi Geçti; duygusal, beklenmedik, dramatik ve farklı sonuyla okurun ağzında özel bir tat bırakıyor. Öyle ki normalde kitapların sonu nasıl olursa olsun gözyaşlarıma hakim olabilirken bu kitapta gözlerimin sulanmasına engel olamadım. Elbette bu son birçok açıdan yorumlanabilir, hatta en iyi sonun bu olduğu hakkında düşünceler de belirebilir ama her şeye rağmen Scarlett’ın hikayesinin sonunun insanı etkileyeceği kesin. Kısacası bu romanı, okumaya başladıktan sonra elinizden bırakmak veya bitmesini istemeyeceğiniz bir dönem romanı olarak tanımlayabiliriz. Bu tanıma, sevmeden yaşayamayacak durumda olan Rhett Butler’ın ve sevilmeden yaşayamayacak olan Scarlett O’Hara’nın hikayesini okuyacağınızı da eklemeliyim. Kitaplarda karakter gelişimine önem veriyorsanız hiç zaman kaybetmeden okumanızı tavsiye ederim. Eleştirmenler tarafından yirminci yüzyılın en etkileyici romanı olarak tanımlanmasının geçerli bir nedeni olduğunu kitabı okuduktan sonra anlayacağınıza eminim çünkü en azından görüşümce hem döneminin sorunlarına dikkat çekip hem aşkı, hem savaşı böyle inceleyebilen bir roman çok nadiren bulunabilir. Henüz okumadıysanız Rüzgâr Gibi Geçti’yi okunacaklar listenize eklemeyi unutmayın! Herkese keyifli okumalar diliyorum!
Rüzgar Gibi Geçti
Rüzgar Gibi GeçtiMargaret Mitchell · Artemis Yayıncılık · 20202,012 okunma
··
2.002 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.