Gönderi

Aidiyet duygularına bağlı bir topluluk inşa etmek isterseniz, ilk yapmanız gereken şey onlara kabul edilebilir, sade ve anlaşılır bir hikâye sunmaktır. Antik Mısır’dan küresel İslâm medeniyetine, Afrika’nın ilkel kabilelerinin yaşam kurallarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesine kadar her yerde bu sade hikâyelerin örneklerini görebilirsiniz. Bir hikâye ne kadar geniş kitlelerce paylaşılır ve ne kadar sıkı benimsenirse, harekete geçirici gücü de o kadar fazla olur. Özetle; yaşamak, düşünmek ve davranış gösterebilmek için hikâyelere ihtiyacımız var. Sosyal beynimiz hikâyelere göre “dosta ve düşmana” karar veriyor, sosyal görevlerimizi tamamen inandığımız ve dahil olduğumuz hikâye grupları belirliyor. Hatta hikâyeler öyle etkili ki bireysel düzeyde neyi yapıp neyi yapamayacağımıza dahi bu zihinsel hikâyeler karar veriyor. Harekete geçirici bir toplumsal hikâye için bazı temel özellikleri şöyle sıralayabiliriz: 1. Sadelik: Toplum yahut grup yapısına yön verecek olan hikâyenin herkes tarafından anlaşılabilir olması gerekir. Sadece anlaşılabilirlik de yetmez. Hikâyenin farklı durumlara uygulanabilmesi ve çeşitlenebilmesi için sade, gereksiz detaylardan uzak olması gerekir. 2. Bağlayıcılık: Kurgulanan hikâyenin ayrık insanları birleştirici bileşenlerinin olması gerekir. (Din kardeşliği, ortak millî köken, görev ve sorumluluk ortaklığı gibi...) 3. Ortak Hedef: Harekete geçirici bir öykünün en temel bileşeni ortak bir hedefe yönelik olarak insanları harekete geçirebilme potansiyelidir. Yakın bir örnek olarak, Cumhuriyetimizin kuruluşundaki “çağdaş medeniyetler düzeyini aşma” hedefinin birkaç yıl içinde ülkemizde ne tip atılımları sağladığı hemen hepimizin mâlumudur. 4. Yöntemler: İyi bir hikâyenin topluluğa basit ve temel düzeyde bir davranış yöntemi sunması gerekir. Az sayıda ve anlaşılır, farklı durumlara uygulanabilir prensipler, her durumda topluluğu hareketli ve canlı tutmayı mümkün kılacaktır. 5. Tazeleme: İnsanların paylaştıkları temel öykü gruplarının değişen zaman ve şartlara göre güncellenmesi, sürekli taze ve güncel kalmalarını sağlar. Güncellenmeyen öyküler, yeni nesiller tarafından daha zor benimsenir. 6. Çatışma: İnsan tabiatının ilginç bir özelliği nedeniyle başka hikâyelerle çatışma içeren hikâyeler daha kolay içselleştirilir. Temel hayatta kalma güdülerimiz, hikâyemizin anti-tezi ile karşılaşınca kendi hikâyemize daha da bağlı kalma refleksini devreye sokar. 7. İçgörü: Başarılı ve birleştirici toplumsal hikâyelerin ortak bir özelliği, kişilerin duygusal olarak ihtiyacını hissettiği ama bilinçli olarak sormaya fırsat bulamadığı soruları sordurma ve onlara cevap oluşturma becerisidir. Kişinin kimliğini, kökenini, varlık amaçlarını, ihtiyaç hiyerarşisini veya toplumdaki rolünü belirleyecek kişisel soru ve cevapları, başarılı öykülerin içinde kendiliğinden yer bulur. Böyle bir üst hikâyenin varlığında, kişi kendini ait hissettiği toplumsal katman veya alt grupların ana hikâyedeki rolüne göre kendi kişisel macerasını da yönlendirebilme otomasyonu hisseder (üstün bir millî birlik öyküsü, kişisel ahlâkî davranışların dahi yönünü belirleyebilir). 8. Tehdit/Ortak Düşman: Hikâyenin en diriltici ve harekete geçirici yanını oluşturan ortak düşman; yok edilmesi gereken bir eksiklik, bir grup insan yahut rakip bir hikâye olabilir. Cehaleti, fakirliği, hastalığı yeryüzünden silmek gibi asil ve olumlu düşmanlara yönelik hikâyeler olabileceği gibi maalesef sadece “öyküleri farklı olduğu için” diğer insanları hedef alan ortak hikâyeler de olabilir ve bunlar çok daha yaygın, çok daha hızlı kabul görür. Bu da (belki de) bizim primat tarafımız ile insanî melekelerimiz arasındaki dengenin ne tarafa doğru yöneldiğinin iyi bir göstergesini oluşturur. Bunlar bir topluluğu harekete geçiren öykülerin temel bazı özellikleriydi. Bu hikâyeler ister aile ister mahalle isterse millet düzeyinde benzer içeriklerle çalışırlar. Hikâyeler ne kadar belirgin, sade ve ortak duygulara hitap eden vaziyetteyse, ne kadar paylaşılıyor ve içselleştiriliyorsa, etkileri bireysel davranışlara da o şekilde yansıyacaktır. Milyarlarca insanla tek bir “tık” ile bağlı olduğumuz yeni dijital çağda elbette hikâyelerin kapsamı da değişiyor. Gelecekteki küresel değişimlerde yer edinebilmek ve belirleyici olabilmek için bu küresel öyküye nerede ve nasıl katkı yapacağımızı, hikâyeyi nasıl şekillendireceğimizi düşünmenin önemli olduğu aşikar. Zira hiçbir dönemde toplumsal öyküler güçlerini yitirmedi; sadece bazı öyküler zayıflarken diğerleri kuvvetlendi. Avcı-toplayıcılıktan yerleşik hayata, oradan devletlere ve imparatorluklara, oradan da ulus devletlere ve ardından küresel medeniyete geçiş yapan insanoğlunun her devirde en çok ihtiyacı olan şey, karmaşık beyin yapısının aracılık ettiği anlam verme ihtiyacını en iyi karşılayan hikâyelerdi ve hâlâ öyle olmaya devam ediyor.
tuti kitap
·
348 görüntüleme
doğa okurunun profil resmi
Özetle; yaşamak, düşünmek ve davranış gösterebilmek için hikâyelere ihtiyacımız var.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.