Modern bilim tâbiri, çağımızın bilimini ifâde için kullanılmaktadır. Tabiî böyle bir kullanılışla da, çağımızın biliminin eski çağların bilimlerinden farklı olduğu ifâde edilmek istenmektedir. Bu farklılık, konu, metot ve bilim anlayışlarındaki farklılık şeklinde açıklanılmaktadır. Fakat bilim felsefecileri ve bilim tarihçileri arasında bu konuda görüş ayrılıkları vardır. 19. yüzyılda ortaya çıkan ve insanlık tarihinin zenginlikleri-
ni bilmeyen kaba pozitivistlerle birlikte, yakın tarihe bir "modernlik" modası girdi. Elbette tarihten süzülüp gelen bir bilgi birikimiyle, eskiden olmayan, çağımızda ortaya çıkan bazı yeni şeyler vardır Güneş ve Ay tutulmalarını önceden kesinkes doğru olarak hesaplayıp tesbit ettikleri astronomi bilgilerine primitif diyebilir
miyiz?
Acaba "eskiler" ve "ilkeller", bilimsel görüşlerini ortaya atarken, gözleme, deneye veya diğer metotlara başvurmamışlar midır? Başka bir deyişle, bugünkü modern bilim metotları dediğimiz eskilerde yok mudur? Elbette vardır.
Birçok bilim tarihçisine göre, bugünkü bilimsel metotları eskiler de kullanmıştır. Gözlem deney ve tecrübe, eskilerin de kullandıkları metotlardır
Metot fikri nedir? Bilimciler, bilimsel metottan ne anlamaktadırlar? Önce bu sorularla
konuya girmek istiyoruz. Bilhassa Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra Batı dünyası, bilimde yavaş yavaş ilerlemeye, İslâm dünyası da gerilemeye başladı. Bunun neticesi olarak da Batı bilimi, yavaş yavaş İslâm bilimsel geleneğinden bağımsızlaşmaya başladı. Aynı
zamanda bilim, tâ başlangıçtan beri bilimsel buluşları ve teorileri dışlayan Hıristiyanlık'a da üstün gelmeye başladı. Bilimin bu ilerleyişi, kişilerin, özellikle de Batı filozof ve bilimcilerinin dünya görüşünü değiştirmeye başladı. Böylece ister istemez, bilim ve bilimsel metot anlayışı da, bunlara paralel olarak yavaş yavaş değişmeye yüz tuttu.
Meselâ bir evrim teorisini göz önüne getirin; bunu nasıl matematiksel olarak ifade edeceksiniz? Nasıl laboratuara koyup deneyleyebileceksiniz? Nasıl gözlemleyeceksiniz? Zaten evrim teorisinin formülleştirilmesi, buna tariften imkân vermiyor; çünkü Darwin'e göre evrim, o kadar uzun zamanda olmaktadır ki, değil bir insanın, yüzlerce insanın bunu hayatında fark etmesi,
gözlemlemesi asla mümkün değildir. O halde, ya evrim bilim değil, ya da pozitivist zihniyete sahip ve katı akılcıların bilim anlayışı bilimsel değil
Bilim ve düşünce, bugün artık anlaşılmıştır ki, Kartezyen felsefenin ve daha sonra pozitivist felsefenin tekrarladığı gibi, sadece "aklın sesi" değildir. Bilim ve düşüncenin oluşumunda,
kişinin akıl yapısı ve zihniyeti önemli olduğu kadar, kişinin psikolojisi, sosyolojisi ve tarihîliği de en az akıl kadar önemlidir.
O halde buraya kadar söylediklerimizden şu netice çıkmaktadır ki, bilim için illâ şu veya bu metot gerekli değildir. İnsan çeşitli durumlarda, çeşitli şekilde bilim elde edebilir. Bunun tek bir
şartı var, o da insanın düşünen kimse olması, etrafında olup bitenlere yeterli kafa çatlatması, hattâ uykuya meselelerle yatması yeter. Uykuda bile en bilimsel keşflerde bulunmak mümkündür.
Düşünen insan için her şey metottur.
Kur'ân ve Hadîs'in bu konudaki verilerinden esinlenerek, yüzyıllarca önce başta Gazâlî olmak üzere birçok İslâm düşünürü tarafından, bilhassa metafizik konularda rüyanın, fakat gerçek rüyanın (er-ru'yâü's-sâdıka) bir bilgi kaynağı ve metodu olduğu savunulmuştu
Bilindiği gibi tasavvufun doğuş sebeplerinden birisi de, bilginin sadece bir akıl, mantık ve duyumlama olduğunu savunan kelam ve felsefeye karşı, bilginin sadece bir akıl işi olmadığı; bilakis bir sezgi, derûnî bir idrâk ve algılama işi olduğunun anlaşılmasıdır