Gönderi

128 syf.
·
Not rated
Prens ve Söylevler’in karşılaştırması
Machiavelli, Prens’te bildiği her şeye lakonik yaklaşıyor. Geleneği takip etmek, uzlaşım veya çekingenlik gerektirdiğinden, Prens kitabı, Söylevler’den daha geleneksel. Prens, akademik veya skolastik bir inceleme gibi başlıyor. Machiavelli’nin prense ön mektubunda söylediği gibi, niyeti prenslik yönetimini düzenlemek veya ona kurallar öğütlemek değil, daha ziyade siyaset felsefesi geleneğini sürdürmektir. Ana başlık, ön mektup ve diğer başlıkların Latincede yazıldığını görüyoruz. Machiavelli dinlenilmek istediği için prenslerin dilini konuşuyor: “Büyük adamlar kaybetmeyi utanç sayarlar; hile ile kazanmaya utanç olarak görmezler”. Bir azizin, bir beyefendinin ya da bir etik profesörünün dilini konuşacak olsaydı, prenslerin yetkin bir danışmanı olamazdı. Prens’in, skolastik bir eserlerden farklı olarak, yine geleneksel olan, patriotik bir şiirle bitiyor. Leo Strauss, Prens’in skolastik incelemeler ile patriotik şiirler arasında, yani iki geleneksel janr arasında, gidip geldiğine söyler. Prens’in ilk kelimesi “Sogliono”dur (“Alışılagelmiş”). Ancak Söylevler’in ilk kelimesi “Io”dur (“Ben”). Burada bireysel Machiavelli öne çıkar. Buna binaen, Prens’in ön mektubunda adetten uzaklaştığını açıklar: Prensin büyüklüğüne dair sözler söylemez, sadece kitabı prense sunar. Ama Söylevler’de, Prens’te yaptığı halde, prenslere kitap ithaf etmeyi küçümser. Bu olay Prens kitabının ortasında bir yerde gizlidir aslında. Fakat Prens’in başlıkları herhangi tartışmalı bir düşünceyi ele almazken, Söylevler’in bazı başlıkları bunu belirgin bir şekilde yapar. Söylevler’in iki başlığında, Machiavelli bazı şeyleri açık ve net bir şekilde sorgular. Söylevler’de modern yazılara en az dokuz referans buluruz; Prens’te sadece bir. Prens’te eski yazarlardan yapılan tüm alıntılar Latince olarak verilir; Söylevler’de eski yazarlardan İtalyanca alıntıların yapıldığı bazı bölümler bulunur. Ana başlık ve bölüm başlıklarının yanı sıra Söylevler’in ön mektubu vülger bir dilde yazılmıştır. Söylevler’in biçimi, siyasi bir inceleme ile Liviusvari metinleri üzerine kurulan bir diskurun kombinasyonu olduğu için kesinlikle geleneksel değildir. Fakat bir geleneğe yol açtığı bariz. Machiavelli’nin olağanüstü bir cesaretle genel kabul görmüş şeyleri yıkmaya çalıştığı için nam salmıştır. Söylevler’in din tartışmasından hemen önce gelen 10. bölümünde, Nerva’dan Marcus Aurelius’a kadar olan özgürlükçe Roma çağından bahseder. Yani herkesin istediği fikri savunabildiği altın zamanlardan. O, böylece sadece düşünce veya tartışma özgürlüğüne ne kadar büyük bir değer atfettiğini değil, aynı zamanda bu özgürlüğün ne kadar ender bulunduğunu da ortaya koyar. Machiavelli aslında cumhuriyetçi erdem ile ahlaki erdem arasında bir ayrım yapar ve cumhuriyetçi erdemde ahlaki erdemin “olgusal gerçekliğini” görür. Kamu yararına adanmışlık olan cumhuriyetçi erdem, kamu yararına olan tüm alışkanlıkları içerir. Bilhassa, her birinin kamu yararına aynı ölçüde yararlı olan karşıt alışkanlıkları (örneğin, haşinlik ve kibarlık) içerir. Ortak eylemle hem üretilebilinen hem de korunabilinen kamu yararı, toplumun neredeyse tüm ferdi için iyi olan her şeyi içerir. Halk, yöneticilerinin tamamen kamu yararına bağlı olduğundan ve hiçbir şekilde hırs, hatta tamah tarafından yönlendirilmediğinden emin olmak istiyor. Bu nedenle, cumhuriyetçi liderlerde ciddiyet, insaniyetten daha fazla övgü alır. Machiavelli’ye göre insanlar, iyi yol ile kötü yol arasında bir seçime sahiptir, ancak “kesin orta yolları seçerler, ki bu en zararlısıdır, zira insanlar nasıl tamamen kötü olunacağını ya da nasıl tamamen iyi olunacağını bilmiyorlar”. Leo Strauss bunun üzerine der ki, bu bize, hem iyilikten hem de vicdandan yoksun bir tiranın kesin bir kötülük yapmaya cesaret edemediğini gösterir: O, nasıl tam anlamıyla kötü olacağını bilmediği için en zararlı orta yolu seçmiştir. Ancak Machiavelli, tiranın yapmaya cesaret edemediği kötü eylemi - ihtişamıyla her şenaatın üstesinden gelebilecek eylemi - “onurlu kötülük” olarak adlandırır. Tiranın önceki eylemleri kayıtsız şartsız kötüydü; işlemeyi beceremediği eylem bu nedenle iyi ile kötü arasında bir orta yol olarak tanımlanabilir; nitekim “onurlu kötülüğü” işlemek onu büsbütün kötü yapmazdı. Bütün orta yollar değil, sadece “kesin orta yollar” en zararlıdır. Tiranın yerine önceki işleri tamamen iyi olan erdemli bir prensi koyalım; eğer o prens, iyiliğinden veya erdeminden dolayı söz konusu “onurlu kötülüğü” yapmaktan kaçınmış olsaydı, iyi ve kötü arasında orta bir yol seçmek yerine, tamamen iyi kaldığı için kabahatli olurdu. Öyle görünüyor ki, her ne pahasına olursa olsun bir prens için doğru yol, aslında bir ortalamadır, ancak iki karşıt arasındaki ortalama değil, erdem ve gaddarlık arasındaki ortalama. Machiavelli’ye göre sahtekarlıkla ilgili doğru yol, sahtekarlığın koşulsuz reddi ile koşulsuz onaylanması arasındaki orta yoldur. İnsaniyet övgü, acımasızlık nefret kazandırır; yine de “doğru yol” sevilmeyi “çok fazla” istememek, dolayısıyla çok insancıl olmamaktan ibarettir. İnsaniyet ve acımasızlık belirli bir bileşiminden oluşur: “Doğru yol”, “orta yol”dur. “Orta yol” tabiatımız buna izin vermediği için katı bir şekilde tutulamaz, ancak mümkün olduğu kadar korunmalıdır. Bir hükümdar, insanın ve canavarın doğasını nasıl kullanacağını bilmelidir: İnsaniyet ve acımasızlık arasında bir orta yol izlenmelidir, çünkü insaniyet ve iyilik bazı koşullar için uygundur, oysa acımasızlıj diğer tür koşullar için uygundur. “Zaman değiştiğinden”, erdemden gaddarlığa geçiş veya tam tersi, biri ile diğeri arasındaki geçiş doğru yoldur. Bu nedenle, erdem ve gaddarlığın benzerliklerinden söz edilebilir: Koşulsuz erdem ve koşulsuz gaddarlık hatalı uçlardır. Doğru yol, doğayı taklit eden yoldur. Ama doğa değişkendir ve erdem gibi sabit değildir. Fakat bir cumhuriyet kurmak her zaman mümkün değildir. Başlangıçta kurmak zaten zor olduğu gibi, insanlar sahtekarsa hiç mümkün değildir. İnsanları disipline eden yasalar ve kurumlar olduğu için, toplum kurulmadan önce insanlar kötü veya sahtekardır. Bu durumda henüz sosyal disiplin yoluyla sosyalleşme alışkanlıklarını edinmiş olamazlar. Ancak, prensliğin gücünü kullanarak, insanlar eğitimden geçirildikten sonra, iyi ya da dürüst olabilirler. Cumhuriyetlerin kurucularının prensler olmasının bir nedeni de budur. Bu yüzden Machiavelli, prensliğin bir dereceye kadar savunulabilir olduğuna inanıyordu. Aksi takdirde, “cumhuriyet” ya da “prenslik” konusunda tarafsız bir tavır takınamazdı ve Söylevler’de yaptığı gibi cumhuriyetler ile prenslikler arasındaki farkı bulanıklaştırmazdı. Bu açıkça cumhuriyetçi kitapta, ilk on bölümün başlıklarına bir bakışta görüleceği gibi, “krallıklar” veya “prenslikler” konularını tanıtmakta biraz geciktirmektedir. Machiavelli kimlere yakındır diyecek olursanız, Platon’a yakındır. Platon, tiranı iyi bir toplum kurucusu, bilge bir yasa koyucu yapmaktan çekinmez. Ancak Platon, tiranı sadece erdemli ve zeki yasa koyucuya araç olması için talep eder. Başka bir deyişle, Platon ahlaki erdemin uygulanabileceği bir cumhuriyet hazırlayan bir tiranın durumunu dikkatlice belirtir. Öte yandan Machiavelli’nin cumhuriyetçi erdemin gerekli olduğu bir cumhuriyeti hazırlayan bir tiranı savunduğu söylenebilir. Ama Machiavelli’ye göre klasik siyaset felsefesinin en iyi temsilcisi, en sık söz ettiği Ksenophones’tir. Ksenophones’in Kyros’un Eğitimi, onun için hayali prensin klasik sunumudur. Kyron’un Eğitimi, imparatorluğu yöneterek bir aristokrasinin ahlaki standartlarının düşürülmesiyle mutlak bir monarşiye nasıl dönüştürülebileceğini anlatır.
Prens
PrensNiccolo Machiavelli · Remzi Kitabevi · 201914.8k okunma
·
138 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.