Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

126 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Genç Werther'in Acıları yazıldığı ve yayınlandığı dönemde ve günümüzde birçok kişinin hayatını etkileyen bir romandır. Bu roman 1774 yılında Goethe tarafından iki haftada yazılmış ve mektuplardan oluşmuştur. Aynı zamanda Goethe'nin ilk romanıdır. Eser; anlatımı, duyguların coşkunluğu ve gençliğin düşünce ve duygularını yansıtmasıyla evrensel bir üne sahiptir. Bu romanla birlikte Alman edebiyatında, ''Coşkunluk Akımı'' denilen yeni bir çığır açılmıştır. Bu nedenle roman mutlaka okunmalı ve üzerine düşünülmelidir. Ben de okudum ve düşüncelerimi aşağıda sizlerle paylaştım. Keyifli okumalar dilerim. Bile bile ateşe yürür mü insan? Hatta yürümekle yetinmeyip koşar ve atlar mı, o cayır cayır yanan alevlere? Peki ya o ateşin harından zevk alır mı, yandıkça yanmak ister mi? İşte baş karakterimiz Werther bize bu soruları sorduruyor kitabın her sayfasında. Arzular, ahlak, vicdan, aşk… Bütün bu kavramları iliklerimize kadar sorguladığımız bir romanla karşı karşıyayız. Üstelik romanı okurken çok iyi bildiğimiz, belki de bildiğimizi sandığımız, belirli bir kalıba koyduğumuz bu kavramları tekrar tekrar düşünüyoruz. O dönemin sosyal ilişkilerini ve sınıfsal durumlarını da elbette düşünüyoruz yorumlarken. Fakat ne kadar düşünmeye çalışsam da sanırım bu dönemki hislerim ve perspektifimle yargılamışım karakterleri. Şimdi sizlere tek tek bu karakterlerin analizini sunmayacağım. Sadece içimde bıraktıkları hislerle konuşacağım. Zaten siz kitabı okuduğunuzda hangi karakterlere hangi hisleri beslediğimi anlayacaksınız. Lakin hislerimden önce kitabın dış çerçevesinden, kapağından bahsetmeyi tercih edeceğim sizlere. Daha sonra detaylıca pencereden içeri girebiliriz. Alman toplumunu ve beraberinde diğer toplumları etkileyen bu roman aynı zamanda romantizmin başyapıtı. Kitap Werther’in dostuna yazdığı mektuplardan oluşuyor. Birkaç arkadaşımla ettiğim sohbette, kulaklarım ‘’İmkansız bir aşkı anlatan roman işte.’’, ‘’Aşık olduğu kadının evlenmesiyle intihar eden bir adamın romanı.’’ gibi cümleler işitti. Açıkçası bu cümleler beni üzdü. Çünkü burada bu kadar basit bir durumdan bahsedilmesi bana son derece yanlış geldi ve romana haksızlık edildiğini düşündürdü. Ben bu romanda ne basit bir imkansız aşk hikayesi gördüm ne de intiharla yaşamından kaçan bir adam. Tamam, kabul ediyorum; melankolinin zirvesini yaşayan bir karakter görmekteyiz. Her olayı kendine çevirip bir şekilde kendini mutsuzluğun kucağında bulması elbette son derece yanlış. Fakat ben bunların hepsini insanın kendisine yeterince değer vermemesine bağlıyorum. Werther gerçekten çok duygusal bir karakter. Hatta hayatına tamamen duygularıyla yön veriyor demek yanlış olmaz. Romanı okurken Werther’in karşısına geçip, ‘’Bak Werther, seni anlıyorum. Çok duygusal bir adamsın. Kalbin zihnine hükmediyor ve sen sürekli kalbine yenik düşüyorsun. İşte bu yüzden de yıpranıyor, yıpranıyor, yıpranıyorsun. Bir süre sonra da onarılamaz bir hale geleceksin. Neden kendine bu kötülüğü yapasın ki?’’ demek istiyorsunuz. Hatta bazılarının, ‘’Başka kız mı yoktu da nişanlı olanı buldu?’’ dediklerini duydum. Fakat ben bu kadar ileri gitmedim düşüncelerimde. Werther Lotte’nin nişanlı olduğunu biliyordu ve duygularına yön verebilirdi. Duygularının yoğunluğuna tamamen teslim olmadan önce oradan ayrılabilirdi. Evet, hislerinden emin olduğu an kaçabilirdi oradan. Fakat yapmadı, yapamadı. Bizim buralarda, ‘’Göz görmeyince gönül katlanır.’’ derler ya hani, hepimiz duymuşuzdur. İşte o her zaman geçerli olacak diye bir kural yok. Olmadı, yapamadı Werther. Onu sevgisinden, aşkından dolayı yargılayacak değiliz elbet. Kalp, istediği kişiye atmakta özgürdür. Ama gelgelim zihin ve dile. Kalbin her dediğini zihin ve dil onaylamalı mı? İnsan ruhu garip doğrusu. Gönlüne söz geçirip bastırabilirse, duygularını çığlık çığlığa haykırmaktan geri durabilirse o ruh patlamaya hazır bir volkana dönüşür. Kötü olan kısmı budur ya işte, uyuyan volkanın ne zaman uyanacağı belli olmaz. Bazısı ruhuna hapsedebilirken bazısı hapsedemez. Werther de ikinci guruptan. Werther kendine söz geçirmeye çalışmıyor değil ama başaramıyor. Peki Werther romanın başından sonuna kadar böyle melankolik miydi? Elbette hayır. Doğaya aşkla bakan bu adam Lotte’den sonra adeta bir enkaza dönüşüyor. Lotte, Albert ile nişanlı bir kadın. Fakat aralarındaki bağ ne kadar güçlü düşünmek lazım. Alışılmış ve sindirilmiş bir düşüncenin ürünü mü bu bağ? Lotte ve Werther’in arasındaki çekim çoğu kişiye Albert dolayısıyla ahlaksızca gelebilir. Bu konuda kesin ve net bir şey diyemem. Albert iyi bir adam fakat Lotte’nin ruhu onu değil de Werther’i istiyordu. Werther’in ruhu da Lotte’yi istediğinden ahlaksızca bir durum var mı burada sizlere sorarım. İnsan bazen; yanlış olduğunu bile bile yürür o yolda, dikeni batacağını bilse bile koparır o gülü hiç düşünmeden, tanımadığı birine açar bütün içindeki sırlı kapıları, ucunda üzüleceğini bildiği olaya dahil olur mutlaka, düşeceğini bilse de uçurumun eşiğinden atar o adımı ve tabi cayır cayır yanacağını bilse de balıklama atlar ateşin ortasına.
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,2bin okunma
·
128 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.