Gönderi

368 syf.
8/10 puan verdi
·
33 günde okudu
Zaman demek, doğal muğlaklık demektir.
Sık sık zamanın ısrarlı ilerleyişi ve zamanın dili karşısında büyülenirim: Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar… II. Leto'nun zaman üzerine olan söyleşileri beni çok derinden etkiledi, bu nedenle zaman felsefesi üzerine okumalar yapmaya karar verdim. Başlangıç kitabı kesinlikle değil, öncelikle onu belirteyim, çünkü çok zorlandım okurken. Bazı disiplinler ile bağdaştırdığım fikirlerim ile Dune'dan alıntılar yaparak bu incelemeyi yazacağım. Leto resmen, zamanı tam olarak algılayabilen bir faninin bu dünya üzerindeki hemen hemen her şeyi kavrayabileceğini, hakikatin zaman olduğunu söylüyor. Fakat unutmamak gerekir, hakikati arayanların sayısı çok fazladır, onu bulmak tehlikeli olabilir. Zaman dediğimiz şeyi, doğduğumuz andan ölene kadar alabildiğine doldurmamız gereken bir torba olarak tasarlıyoruz; fakat zaman, yaşamı algılama formlarımızdan birisi sadece. Zaman doldurulması gereken bir pazar torbası değil, bakışımızı derinleştirmesi gereken bir gözlüktür. Çünkü tin sadece bilmek ister. — "Belki de rüyalarınız Zaman'a nüfus ediyordur. Evrenin tutarlı bir bütün olduğunu kavradığınızda, içsel benliğinize dair bilincinizi geri kazanırsınız." — Dune Çocukları sayfa 117, Frank Herbert Zamanı anlamak için, değişimden daha temel, daha esas olduğunu düşünmeye yönelik modern eğilimimize karşı koyabilmemiz gerekiyor. Bir araştırma konusu olarak ise, neredeyse bütün entelektüel sorgulamalarımız ve pratik uğraşlarımızın bir parçası. Zaman doğa bilimlerini, sosyal bilimleri, edebiyat ve sanatı, siyaseti, ekonomiyi, dini ve özel yaşamı boydan boya kat eder. Tam da bu yüzden, zamanın bu alanlarda üstlendiği çeşitli roller bir diğerinden ayrılarak ele alındığında, belli kayıpların verilmesi kaçınılmaz oluyor. Klasik felsefede zaman üç ayrı bölgeye ayrılır: "geçmiş", "şimdi" ve "gelecek". Bu temsili modeli kullanarak, geçmiş genellikle değişmez bir şekilde sabit, gelecek ise en azından kısmen tanımlanmamış olarak görülür. Ne gördüğünüz ya da nasıl göreceğiniz ise bakış açınıza ve baktığınız noktaya atfediliyor; basit bir örnekle dinozorlar, Ergenekon ve Marilyn Manson hepsi aynı anda mevcut, ancak yalnızca belirli bir konumdan görülebilir. "Zaman bir illüzyondur, öyleyse gerçek nedir?" Aklım bu kitabı okurken hep bu soruda takılı kaldı, öyle ki bu soruyu kendime sorduğumda kitabın başlarındaydım. Bu konuda tam bir karmaşa içerisindeyim, göreliliğe falan gidip geldim, fakat birçok filozof, göreliliğin sonsuzluğu ima ettiğini savunuyor. Çoğumuz zamanı doğrusal, mutlak ve sürekli "tükenen" olarak düşünme eğilimindeyiz – ama bu gerçekten doğru mu? Algı bana göre bir zaman meselesi. Ve hatta, gerçekliğin algılanması veya doğrudan deneyimlenmesi bir zaman meselesi. "Şimdiki zaman dikkat dağıtır, gelecekse bir rüyadır ve hayatın anlamını ancak hafıza çözebilir." Bu kitabı okuduktan sonra daha iyi bir şekilde kavradım zamanın aynı zamanda mekan da olabileceğini. Her şey nerede durduğuna, nereden baktığına ya da ne duyduğuna bağlıdır. Bunun ölçüsüyse bilincin kendisidir. Abra ve Yutpa gibi, zaman ve mekan birbirinden ayrı ele alınamaz. Bu okumayı salt felsefe ağırlıklı yapamazdım bu nedenle, bir çok matematik ve fizik okumaları ile konuyu pekiştirmek istedim. Neticede hiçbir çalışma, hele ki kapsamı bunun gibi son derece sınırlı olan bir inceleme, bu karmaşıklığı kavramayı başaramaz. Zaman meydana gelen her şeyin temel bir veçhesi, fenomenlerin bir sınır koşulu olduğu için, bu hiç de şaşırtıcı değil. "Zamandan bahsedeyim: Bir yıl ile on bin yıl arasında hiçbir fark yoktur; tek bir kalp atışıyla yüz bin yıl arasında hiçbir fark yoktur. "Hiçbir fark yoktur." Zaman’a dair ilk gerçek budur. İkinci gerçek ise: Tüm evren ve tüm Zaman benim içimdedir." Zaman, benliktir. Bilinç ise zamana nüfus eder. Evrenin genel anlamdan zamandan ibaret olduğuna ve tutarlı bir bütün olduğunu kavradığınızda, içsel benliğinize dair bilincinizi geri kazanırsınız. Ben aslında; süreklilikten, sona ermemekten bahsediyorum. Peki, zamanın belli bir zamandan önce var olmaması nasıl bir anlama gelebilir? Buradaki "önce" fikri, anlamsız kaçtığı gibi, zamanın başlangıç anını içeren başka bir zaman olduğunu varsayıyor. Eğer böyle bir zaman yaratılmış olsaydı, sonsuz gerileme tehdidiyle karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz olurdu. Ama bu ikinci zaman yaratılmamışsa şayet, zamanın kendisini neden yaratılmamış bir şey olarak almayalım? Buna alternatif olarak, buradaki "önce" mantıksal olarak önce geleni ifade ediyor olabilir. Böyle yorumlanırsa, zamanın zamansal değil metafiziksel bir başlangıcı olacaktır. Bu durumda, zaman yalnızca kürenin düzenli hareketiyle değil, kürenin ve maddenin kendisiyle de birlikte yaratılmıştır. Zamanın bir ilk anı olamaz. Evrenin döngüsel hareketi görünüşleri tek bir süre olarak bütünleştirir ve fenomenleri olabildiğince bu formlarla benzeştirir. Ebedi formlar zamanı temellendirir, zaman ise bütün oluşu kapsar, görünüşleri doğal dünyanın ardışık düzenine göre tanzim eder. Zaman hareket eder, ama kendisi oluş içinde değildir. Dolayısıyla zaman, fenomenlerin bir sınır koşulu olarak işlev görür. Görünüşlerin dünyası fenomenleri, zaman da onların rasyonel ve anlaşılabilir oluşlarının koşulunu oluşturur. İyiliğin ve güzelliğin ölçütü olarak işlev gören değişmeyen formların hareket eden imgesidir zaman. Bu tanım, zamana takdir etme rolü biçer. Fark ediyor musunuz, zaman sanki farklılaştı bugünlerde.
Zaman
ZamanPhilip Turetzky · Otonom Yayıncılık · 20205 okunma
·
496 görüntüleme
talv okurunun profil resmi
İncelemeyi yazarken kullandığım kaynak: link.springer.com/chapter/10.1007...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.