Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Atatürk’ün ölümüne dayanamayıp kalbine kurşun sıkan Salih Bozok
Atatürk’ün vefatı üzerine yaşamayı anlamsız bulup kalbine kurşun sıkarak intihara kalkışan Salih Bozok’u duymuş muydunuz daha önce? Gazi paşa’nın mahalleden arkadaşı, uzaktan akrabası, hayatının büyük bir kısmını yanında geçirmiş daimi destekçisi olur kendisi. Çoğu zaman yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Bu yüzden anlattıkları bizim için çok önemli yer teşkil ediyor. Tarih kitaplarında bulunmayan daha özel konularla karşılıyor bizleri. Ülke meselelerinin konuşulduğu sofralarda yaşananlardan tutun, kurucu liderimizin mücadelesinin arka planına; İsmet İnönü, Enver Paşa gibi dava arkadaşlarıyla yaşadığı çatışmalara, birbirlerine sarf ettikleri sözlere, Latife Hanımla arasında geçen ilişkinin boyutuna, yazdığı mesajlara kadar birçok konuda aydınlatıyor. En önemlisi de cumhuriyeti kuran ruhun nelerle karşılaştığı, kimlerle ne şekilde mücadele ettiği, gerçekten dertlerinin ne olduğu, nasıl bir tabiatlarının bulunduğu hakkında ışık tutmasıydı. ++++++++++++++++++++++++++ 1910 senesinden başlayıp 1938 yılına kadar süren bir zaman aralığında gerçekleşen olayları görüyoruz. 8 gün boyunca Bingazi’ye yol kat eden, çölde çadır kurup fasulye ayıklayan bir Mustafa Kemal çıkıyor önümüze. Ordudaki gerilemeyi, savaşlarda yaşanan kayıpları dert etmiş; birlikleri nasıl güçlendireceğinin, birleştireceğinin peşine düşmüş. Ordu perişan hale getirilmiş. İçlerinde kendi menfaatini düşünen, siyaset cambazı bir grup hükümeti ele geçirmiş. Karşı çıkan, onlarla mücadele edenlere suikastler yapıyor. Sırf yaşadığı toprakların geleceğini düşündüğü, yanlışa yanlış dediği için kör kurşunla öldürülüyor. Cani, fesat zihniyetlilerin böyle bir kurtuluş, felaha erme gibi dertleri yok. Musta Kemal yolun başında bulunmasına, rütbesinin yüksek olup olmamasına bakmamış. Ayağını kaydırmak isteyerek kirli oyunlar kuran, ilk fırsatta yerle bir etme arzusu duyanlar çıkmış; ama ne yaparlarsa yapsınlar nafile. Her zorluğa, engele rağmen “ insan çalışmaya karar verdikten sonra, yerin ve zamanın önemi yoktur” diyebilecek kadar güçlü, mert bir duruş gösteriyor. Vatanın birliği ve selameti için dur durak bilmeden korkusuzca, kimseye minnet etmeden gizliden gizliye planlar yapıyor, teşkilatlanmalara öncü oluyor. Beni en çok şaşırtan, sevindiren durumlardan biri: 1911 yılında bile vatanın kesinlikle kurtulacağına mutlak inanç duyması, güven içinde olmasıydı. O dönemleri hatırlayın. Üzerlerindeki yükü atabileceklerine kim inanırdı? Kurtuluşu nerelerde görüyorlardı? ++++++++++++++++++++++++++ Varsın birileri kuyu kazmaya çalışsın, planların üstünde bir plan yapan vardır. Onların tuzaklarını başlarına geçirecek, milleti arkasına alarak direnecek cesur yürekler vardır. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır sözüne iman edip beyaz kefenlerini giyerek çıkmışlar yola çıkmışlar bir kere. Ne eşini, ne çocuğunu, ne de istikbalini düşünmüşler. Tek kaygıları ülkeyi kurtarmak, atılan ağları söküp fırlatabilmekti. Nedense bütün bu çabalara, canlarını hiçe sayarak meydan okumalara karşın; topraklarımızı, bağımsızlığımızı savunanlara her türlü kötülüğü, baskıyı hak görüyorlar. Gazi’yi sürgüne yolluyor, zindana atmaya kalkıyor, annesinin evini basıyorlar. Sine-i millete döndükten, milli mücadeleyi başlattıktan sonra iyice çıkmaza girdiklerinden engel olmaya çalışmaları zorlaşıyor. “Bana kimse bir şey yapamaz” diyecek kadar dik durabiliyor Mustafa Kemal. Hatta Yunanlar tepelenince, tebaası hakkında teminat almak için valinin yanına gelen İngiliz konsolusuyla denk düşünce ona hesap soruyor. Aralarında şöyle bir konuşma gerçekleşiyor: “Ne istiyorsunuz vali beyden?” “Tebaamız hakkında teminat almak istiyorum.” Yunanlılar buradayken daha mı emindiniz?” “Evet” “Öyleyse Yunanistan’a gidiniz!” “ İngiltere’ye de mi savaş ilan ediyorsunuz?” “İngiltere ile aramızda barış yapılmış mıdır ki harp ilan edip etmediğimizi soruyorsunuz? Hem siz böyle şeyleri konuşmaya yetkili misiniz ki bunu bana soruyorsunuz? Ben Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi reisi ve Türk orduları başkumandanıyım. Her şeyi görüşmeye yetkim vardır. Sizin de böyle bir yetkiniz varsa görüşebiliriz. Yoksa, buyurunuz!...” diyor. ++++++++++++++++++++++++++++++++ İngilizlerin emriyle İstanbul’a çağrılarak Atatürk’e tutuklama emri çıkartanlara değil de ; İngilizlere meydan okuyan, kapı dışarı eden liderimize İngiltere’nin ajanlığını, yardakçılığını yapıyor diyen beyni uyuşmuş kansızlara sarf edilecek sözleri sizlere bırakıyorum artık. Esir düşen Yunanlı komutan bile şunu söylüyor: “Zafer kazanmak hakkınızdır. Çünkü bizim başkumandan Hacıanesti İzmir’den idare etmek istedi ve oradan ayrılmadı” “Beni yaverlerim dahi yalnız bırakarak yanımdan kaçtılar. Ben intihar etmeliydim” Atatürk’te bunun üzerine İsmet Paşa’ya hitaben “Kumandan yorgundur” “Kendilerinin istirahatlarını buyurunuz” deyip ayağa kalkıyorlar. Atatürk, Yunan kumandanı başıyla selamlayıp elini sıkarak “Bizim misafirlerimizsiniz, her suretle emin ve müsterih olabilirsiniz. Bir arzunuz olursa bize bildiriniz” diye karşılık veriyor. Savaşta dahi namuslu davranmanın, düşmanın vaziyete gerçekçi yaklaşmasının önemi açısından ne kadar dikkat çekici gelmişti. Kulaktan duyduğu bilgileri hakikat sayarak saldırıp, birinci el kaynaklardan yararlanmaktan acizlerin hırçınca salyalar akıtmasına sağlam cevaplar içeriyor. Biz yine de böyle kanser sebepleri için okumayalım. Bunların sorunu patolojik Harcadığınız, ayırdığınız vakte değmezler. Elbette sevmeyebilirler, eleştirebilirler; fakat saygısızlık, küstahlık yapmaya, iftira atmaya hakları yok. “Bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, gönül; bunların hepsi ondan sorumludur” emrini anlayamamışlar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın söylediği gibi: "Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur." Bu yüzden enerjimizi nerede harcadığımıza bakmamız, kendi adımıza yararlı olacak ve boş yere kendimizi yormayacağız. Yazıyı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o veciz sözüyle bitirmek istiyorum: “Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız”
Atatürk'ün Yaveri Salih Bozok Anlatıyor
Atatürk'ün Yaveri Salih Bozok AnlatıyorSalih Bozok · Alaca Yayınları · 2019151 okunma
·
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.