Bana süslü, biraz abartılı, ve -bu kadar yaygın konuşulan evrensel bir dilin tüm esnekliğini sergileyebilmelerinin verdiği gururla- biraz da kendini beğenmiş gelir İngiliz edebiyatı. Havalı ancak vaatlerinin biraz gerisinde… Ya da “gelirdi” demeliyim. Zira Graham Swift “Su Diyarı”ndaki anlatımı ile ezberlerimi öylesine yerle bir etti ki… Büyük bir zevkle okuduğum, her satırından ayrı keyif aldığım, bir yandan heyecanla esrarının peşine takılıp diğer yandan bitmesini hiç istemediğim güzellikte bir eser bu. Derinliğine tümüyle hakim olabilmek için muhtemelen önümüzdeki dönemde tekrar okuyacağım. Graham Swift masalsı bir dille, nehir kenarındaki küçük bir İngiliz kasabasının ve kasabadaki bir ailenin kuşaklar süren öyküsünü iç içe, zamanda sürekli ileri-geri hareket ederek aktarıyor. Nehirde biriken millerin toplanması ve kıyıya tekrar yığılması ile elde edilen bir toprak parçasının üzerinde yükseliyor bu küçük kasaba. Tüm savaşımını millere ve kimi zaman ansızın bastıran sellere karşı veriyor, geçimini nehir taşımacılığı, bira üreticiliği ve -yine nehre özgü- yılan balıkları ile sağlıyor. Adı üstünde bir “Su Diyarı” burası. Graham Swift, hayatı suya endeksli bu yaşamın tüm özgün sembollerini hikayesinin içinde öyle başarılı, öyle akıllıca kullanıyor ki -özellikle yılan balıklarına bayıldım-, parmak ısırtıyor. Bu ailenin son temsilcisi ve başarılı bir tarih öğretmeni olan Tom Crick’in ağzından dinliyoruz hikayeyi. Çocukluk aşkı, karısı Mary’nin ansızın bastırılmış acılarını serbest bırakıp bambaşka bir insana dönüşmesi ile bu başarılı tarih öğretmeni de zorlukla koruduğu dengesini kaybediyor ve basma kalıp bilgiler yerine hayatın gerçekleri ile tanışmalarını istediği öğrencilerine, Fransız İhtilali tarihini kendi aile hikayesine sarmalayıp anlatıyor. Bir yandan uçuşan giyotinleri, o şaşkınlığı, sarsaklığı ile Fransız İhtilali’ni çarpıcı şekilde resmederken, diğer yandan her kuşağı ayrı başarılar, gariplikler ve talihsizliklerle çevrili kendi aile tarihini de tarih derslerinin içine katıveriyor. İşinden atılmak üzere, ama onun hikayesini bitirmeden ayrılmaya hiç niyeti yok. 17 yaşındaki Freddie Paar’ın cesedinin kıyıya vurması ile başlıyor hikaye. Ölümün arkasındaki esrarı çözebilmek için aile tarihine, aile tarihini daha iyi anlayabilmek için ise dönemin İngiliz tarihine dalıyoruz. Nehirden toplanan miller gibi sürekli deşip açığa çıkarmak gerekiyor hikayeleri; derinliklere gömüşmüş tarihi gerçekleri, üstü kasıtlı olarak örtülmüş ya da başarılar ile kapatılmış dramları. Ve usta bir kalemin rehberliğinde, tarih felsefesini de irdeliyoruz. İnsanı insan yapan tüm özellikleri; kıskançlığı, hırsı, tutkuyu, sevgiyi; intihar, cinayet, ensest gibi toplumsal sorunlarla birlikte ele alıyor Graham Swift. Böyle anlatınca belki biraz fazla karışık ve iddialı görünebilir ama dolu dolu bu gündemin altından başarı ile kalkıyor. Umarım siz de beğenirsiniz…

Su DiyarıGraham Swift · Metis Yayıncılık · 200778 okunma

·

195 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

AkilliBidik