Gönderi

490 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Orhan Pamuk, yazdığı eserlerde genel anlamda, ana karakterin içsel bunalım ve duygularını, doğu-batı çatışması üzerinden ele alıyor. Ülkemiz başta olmak üzere birçok toplumda görülmesi mümkün olan geleneksel-modern çatışmasını Pamuk, eserlerinde başarılı bir şekilde işliyor. Özellikle edebiyatın içerisine sosyolojiyi mezcedip, bunu akıcı üslubu ile birleştirmesi Pamuk’un eserlerini çekici kılıyor. “Kafamda bir tuhaflık” adlı eserinde de Pamuk’un eserleri hakkında yukarıda sayılan bütün nitelikleri görmek mümkündür. Öncelikle kitabın 1969-2012 yılları arasında İstanbul’un değişiminin, Mevlut adlı karakterin gözüyle aktarıldığını söylemek ile başlayalım. Kitabın ana karakteri Mevlut, Konya’nın Beyşehir ilçesine bağlı bir köyden babası ile İstanbul’a gelip, hem okul okuyor hem de sokak satıcılığı yapıp yoğurt ve boza satıyor. İstanbul’a ilk geldiklerinde bir gecekonduya yerleşen Mevlut ve babası, zaman içerisinde daha iyi bir yaşamın hayalini kuruyorlar. Fakat onlar bu hayallerle yaşarken, sokak satıcılığının git gide daha az talep gördüğü bir toplum oluşuyor. Binalar daha yüksek oluyor, sokak satıcılarının sesinin içeri dahi ulaşmadığı pencereler yapılıyor, her eve bir televizyon giriyor ve insanlar artık alışverişlerini “el değmeden” üretilmiş daha “hijyenik” ürünler satan marketlerden yapıyor. Dolayısıyla, sokak satıcılığının bir geleceği olmadığını bildiği halde Mevlut’un, babasının ölümünden sonra dahi, bu işi azimle yapmaya devam ettiğini görmek okur olarak bizleri hüzünlendiriyor. Başkarakterimiz Mevlut’un, azimli, iyi niyetli, dürüst ve saf bir Anadolu çocuğu olduğu fikrini kitap boyunca yitirmiyoruz. Ana karakter hakkında bu kadar konuştuktan sonra biraz da kitabın sosyolojik yönüne değinelim. Mekan olarak İstanbul’u işleyen yazar, bütün semtlerin, insanların, İstanbul’un demografik yapısının nasıl değiştiğini takdire şayan bir şekilde işliyor. Bu romanla birlikte, İstanbul’a edilen ihanetin sorumluları hakkında fikir sahibi olmak mümkündür. İstanbul’da önceden kimsenin yaşamadığı bölgelerin zaman içerisinde Anadolu’dan gelen göçlerle nasıl dolup taştığını, uyduruk muhtar kağıtları ile insanların arsaları nasıl “çaldığını” bu şekilde yapılan çarpık yerleşmelerin İstanbul gibi güzel bir şehrin temelini oluşturduğunu okuyoruz. Gecekondu kelimesinin anlamını da kitapta özellikle açıklayan Pamuk, bu yerleşmelerin gecenin bir vakti alelacele kurulup, orada yaşamaya başlandığını, bu şekilde arsaların ele geçirildiğinden bahsediyor. Kitap boyunca, ülke ve dünyada yaşanan gelişmelere özellikle değiniliyor. Örneğin, Türkiye’de yaşanan darbeler sonucu solcuların veya sağcıların bu durumlardan nasıl etkilendiğinden, başörtüsü sorunundan, Madımak olayından, İstanbul’daki belediye değişimlerinden, İstanbul’daki taksicilerden, İstanbul Pogromu’ndan, İkiz kulelere saldırıdan, İran’daki Humeyni devriminden itinayla bahsediliyor. Bu olayların etkilerinin karakterler üzerine yansıması, ülkemizin bir dönem solcu sağcı kavgasına nasıl kurban gittiğini kitapta net bir şekilde izlemek mümkün. Bu konuda, o dönem hapishanelerde yapılan işkencelere, doğulu insanların yaşadıklarına (okulda Diyarbakırlı öğrencinin ağzıyla öğretmenin alay etmesi veya Kürt kelimesinin alenen hiç kullanılmaması gibi durumlara), yazarın net bir şekilde değinmesi romanın gerçek ve kurgu sentezindeki gerçeklik yönünü ağır bastırıyor. Pamuk’un bu gibi siyasi göndermelerinden ötürü bazı okurlar tarafından sevilmediği doğrudur. Bütün kitaplarını okumamış olduğumdan, okuduğum kadarı ile ben bu konuya tarafsız yaklaşacağım. Bunların yanı sıra, kitabın arka kapak yazısında belirtildiği gibi bir “aşk romanı” olmadığı kanısındayım. Evet kitapta bahsedilen bir aşk var Mevlut ve Rayiha’nın aşkı. Fakat bu bile bir yanlış anlaşımla sonucu yanlışlıkla ortaya çıkmış bir durum. Esasında Mevlut’un 3 sene boyu mektup yazdığı kişi Rayiha’nın küçük kardeşi Samihadır. Buna rağmen Samiha konusunda ısrarcı olmayıp, kaçırdığı Rayiha ile evleniyor. Rayiha da genç yaşta vefat edince kitapta edebi bir aşk yaşayan çiftin kalmadığını görüyoruz. Zira Vediha adlı karakter kendini “herkesin hizmetçisi” olarak tanımlarken, Süleyman adlı karakter, zar zor bulduğu sanatçı kadınla bir evlilik yapıyor. Bütün bunları göz önüne aldığımızda, bu kitabın aşk romanı olarak tabir edilmesi benim için bir tuhaflıktır. Son sözlerime geçecek olursam, her ne kadar işin uzmanı olmadığımdan yavan tahliller yapmış olsam da, bu kitapta bir sosyoloji ve psikoloji hatta siyaset öğrencisi için çok malzeme olduğunun farkındayım. Bir de uzmanların yaptığı yorumları okuyunca bunu daha iyi anladım. Fakat uzman olmasak dahi, zevkli bir okuma tecrübesi, genel kültürü artırmak gibi birçok faydalı sebepten dolayı okunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hepimizin kafasında biraz da olsa tuhaflık var!
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913.5k okunma
·
68 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.