Gönderi

222 syf.
10/10 puan verdi
Kur'an-ı Kerim'in hangi şartlar dahilinde ortaya çıktığı ve meydana getirdiği pirüpak bir neslin ellerinde bayraklaşarak yaşam sahnesine çıkan, büyüyen ve genişleyip dünya sathını saran bir sistematiğin ana kaynağı olduğunu salihâne şekilde dile getiren bir kitap. Kur'an'ın nazil olduğu dönemde Arap Coğrafyası; Roma, Yunan ve İran Medeniyetlerinin etkisi altındaydı. Kuzeyden ve güneyden temasların yoğun yaşandığı ticari faaliyetler bu etkinin ana sebeplerinden birini oluşturuyordu. Medeniyetten yoksun bir toplumu herhangi bir şeye inandırmak daha kolaydır fakat devrin bilgi birikimine sahip olan bu coğrafya, İslam dininin getirdiği yenilikleri kibirli bir reddedişle inkar etmiş ve çok sert bir baskılama, yok etme yolunu tutmuştu. Bu olumsuzluklara rağmen Peygamber'in (SAV) şahsında can bulan, pratik yaşama tatbik edilerek somutlaşan Kur'an'î yaşam, hakkı batıla galebe çalmıştı. Metodunu direkt Kur'an'dan alan Peygamber'in (SAV) safiyane bir hakikat irşadıyla zorlukların kolaylaştığı ilk devir Müslümanlarından sonra yeni gelen nesiller, aynı sistematiği tatbik etmedi. Bu sebeple İslam aynı hızla yayılış göstermemeye başladı. Farklı inanç sistemlerinin önermelerini kelam, tefsir gibi ilimlere karıştırarak Peygamber metodunun terki, günümüze gelinceye kadar artarak sürdü. Şu anda var olan cahiliye dönemi, bunun en kötü sonucudur. Yine de karamsar olmak, ümitvâr olmamak biz Müslümanlara Kur’an tarafından yasaklanmıştır. Birçok ayette Yaradan; Hakkın batıl karşısında her ne şartta olursa olsun galip geleceği müjdelemiş, sebat ederek çalışmayı öğütlemiştir. İşte mücadelenin emredildiği bu durumda biz iman edenlere en güzel örnekler; İslam’ın akıp gelen bir derya misali önüne çıkan tüm engelleri, cahiliye zorbalıklarını yıkıp geçtiği ilk dönemdeki sistematiktir. Bu sistematiği kavramadıkça pratikte uygulanacak bir yol haritası olmayacağı için, kişiler ve cemiyet rüzgâr karşısında oradan oraya savrulan rotasız bir gemiye dönüşecektir. Rabbani bir bakışa sahip olmak için kalplerimizi yavaş ve emin adımlarla temizleyeceğiz. İbn-i Mesut’tan nakledildiği şekliyle 10’ar Ayet ezberleyecek, ayetleri iyice öğrenip onlarla amel etmeden başka ayetlere geçmeyeceğiz. Bu şuurla yaşayan ve hayatına hakikatleri tatbik eden bir nesil olduğumuz gün deryalaşarak bütün tağutları, bidatları yıkıp geçeceğiz. Önümüzde Sasanilerden, Bizanslılardan daha güçlü ve onlardan da daha zalim, küfrün bayraklaştığı devletler olsa dahi dize getireceğiz. Müellif Seyid Kutub’un dile getirdiği, “Kur’an Onların hayatları ve vicdanlarıyla kaynaşarak fiile dönüşüyor,” sözünün bu devirdeki muhatabı konumuna yükseleceğiz. Zira Âyet-i Kerime’de, “Biz Kur'an'ı insanların zihinlerine ve kalplerine sindire sindire okuyasın diye kısımlara ayırdık ve onu parça parça indirdik.” (İsra Suresi, 106. Ayet) hükmü gereğince, Seyyid Kutub’un özetlediği ve kaynağını Peygamberden aldığı sistemin doğruluğu ortaya çıkmaktadır. İslam Peygamberince Kur’an’ın niteliği itibariyle ortaya koyduğu ve Seyyid Kutub’un dile getirdiği bu hakikat; müşahhas/somut bir olayın varlığı üzerinden Kur’an-ı Kerim ayetlerinin nazil olması, anlaşılabilirliği ve hayata tatbiki açısından en mükemmelidir. Bir kişiye farazi örneklerle bir hususu, kuralı anlatmaya çalışmak; Kur’an-ı Kerim’e ve İslam misyonuna uygun değildir. Çünkü İslam hakikati, fıtrata en uygun olandır, en doğru şekilde anlaşılmalıdır. Biz de her ayeti Sahabeler gibi aynı tazelikte sindire sindire öğrenip hayatımıza tatbik edeceğiz. Birinci nesil Müslümanların tatbik etmek için okuması ve ikinci nesil Müslümanların lezzet almak için okuması arasındaki farka da dikkat çeken Seyyid Kutub, Kur’an’ın lafzından hem lezzet alınabileceğini hem de faziletlerinin hayata uygulanmasıyla olgun bir Müslüman olunacağını dile getirmiştir. Bu konudaki çıkarımını değerli buluyorum. Halihazırda içinde bulunduğumuz toplum da, ikinci nesil Müslümanlarına benzer bir uygulama devam ettirilmektedir. Mezarlıklarda, önemli günlerde Yasin Suresi’nin okunması fakat içindeki hakikatleri tefekkür ederek, hayata uygulanması noktasında büyük bir tezatlık mevcuttur. Allah Lafzının muhatabı olan insanlar; sadece oradaki armoniye bir değer atfedip, gerçekliğine kulak tıkayarak kendilerine yapabilecekleri en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Biz bu bidatı reddederek, birinci neslin şimdiki örnekleri olacağız. Peygamberlik döneminde mevcut olan cahiliye toplumunda yürürlükte olan ve üstün kabul edilen geleneklerin, kavramların ve değer yargılarının baskısından kurtulmanın verdiği hafifliği, küreselleşen ve küreselleştiği oranda cahilleşen günümüz toplumunda da hissedecek, umut dolu bir yolculuğa çıkacağız. Seyyid Kutub’un ifadesiyle; cahiliye damgası taşıyan bir dünyanın, bir sistemin içinde o bilince bağlılıkla bulunuyoruz. Hayatımıza dair bir çok şey bu cahiliye devrinin ürünü olarak karşımızda duruyor. Bu dezenformasyonun etkisi altında İslami değerler ruhumuzda yer edinmiyor, İslam’ın bakış açısı kafamızda belirmiyor ve en nihayetinde İslam’ın ilk devrinde oluşmuş olan Müslüman toplumuna benzeyen bir toplum oluşmuyor. Başka bir örnek vermem gerekirse; yeni oluşturulacak bir göle kirli nehirden su taşınırsa, o su birikintisi göl olma niteliğini karşılamayacağı için, hiç kimse oradan faydalanmak istemeyecek, sadece bir su birikintisi olarak varlığını sürdürerek, en nihayetinde buharlaşıp gidecektir. Bizim cahiliye damgası taşıyan kimi inanç unsurlarımız kirli nehirden alınıp oluşturulmuş bir göl misali bizi zehirlemekte, o sebepten ondan uzak durmaya çalışmaktayız. Hareket dayanağımız; cahiliye toplumunun dayatmasını reddetmek, bakış açımızı duru bir İslam akidesine dönüştürmek olmalıdır. Kelime-i Tevhit, dünyevi saltanatları terk edip gerçek saltanatın Allah’a ait olduğunu kabul etmektir. Peygamber Efendimizin(SAV) ve ondan önce gelen tüm peygamberlerin dile getirdiği, gerçek hakimiyetin, saltanatın Allah’a ait olduğu gerçeği; sloganlaşmış şu sözle ilan edilmiştir: Lâ ilahe illallah. Allah’tan Başka İlah Yoktur. Kabile reislerinden, günümüz modern (!) dünya liderlerine gelinceye dek hakimiyet iddiasında bulunan birçok kişi otoritelerinin kaybolmaması adına Kelime-i Tevhidi reddetmiştir. Öyle ki Arap coğrafyasında kontrolü elinde bulunduran kimi zenginler, bu kelimeyi biliyor olmalarına rağmen menfaatleri uğruna hakikati gölgelemeye, öğle ortasındaki Güneşin parlak hüviyetini inkâr edercesine bu hakikati yadsımaya çalışmışlardır. Peygamberin ve bir avuç gerçek Müslüman’ın karşısına en gaddar önlemleri alarak çıkmış olan bu liderlere karşı İslam Peygamberi sadece Tevhit hakikatiyle karşı koymuştur. Peygamber, en saygın kabileye üye olmasına rağmen kavmiyetçilik fikriyle taraftar toplamaya çalışmamış; hakikatin kendisini bir elbise gibi giyinerek; küfrün kılıcına, iman zırhıyla karşı koymuştur. Ne de olsa Âlim ve Hâkim olan Allah, kavmiyetçiliğin insan doğasına aykırı olduğunu ve bunun bir anlamda kendi Yaradılış gayesine muhalefet etmek olacağını en sevdiği kulu Muhammed’e (SAV) bildirmişti. Hakimiyetlerini, zenginlikleri vasıtasıyla elinde bulundurmaya çalışan yöneticilerin oluşturduğu ekonomik sistem son derece adaletsizdi. Seyyid Kutub bu durumu kitabında şu şekilde ifade ediyor: “Adalet ve servet dağılımı son derece adaletsiz olan Cahiliye Arap toplumunda; küçük bir azınlık, ticareti ve gelir kaynaklarını elinde tutuyor, faizli muamelerle servetlerini olabildiğince çoğaltıyorlardı.” Toplumun ezici çoğunluğuna açlık ve sefaletten başka bir şey kalmayan bu anlayışta Peygamberin (SAV) Sosyalizm argümanını kullanarak da kendisine daha kolay taraftar toplayabileceğini dile getiren Seyyid Kutup, yine de bunu tercih etmediğini çünkü temeli sağlam bir akide anlayışı üzerine kurulu sosyal adalet sisteminin daha kalıcı olacağını bildiğini dile getirmiştir. Ne de olsa Hakikate dayanan her sistemin kaynağı gönül rızasıdır. Veren el de alan el de gönülden gelerek yardımlaşacaktır. Böyle bir yardımlaşmanın ilahi ve hakikatli bir nizama dayandığını bilen her insanın Yaratana olan bağlılığı artacak, yüreklerin ihtiras ve kinle dolmasının önüne geçilecek, her konuda baskı unsuruna başvurma zorunluluğu ortadan kalkacaktır. Dünyevi temele dayanan ekonomik sistemlerdeki bozulmalar ve mutlak çözülmeler İslam iktisadında yaşanmayacaktır. Yaptırım gücünün ve ezanın yerini Allah’ın rızasına ve sevabına duyulan “iştiyak”la, azabından duyulan utanç ve korku alacaktır. Bi’nevi büyük bir otokontrol geliştirilecektir. Sopayla, kaba kuvvetle yaptırılmaya çalışılacak her şey gönül rızasıyla yaptırılacaktır. İşte gerçek modernite, gerçek saygı, gerçek sükûnet ve emniyet bu olsa gerek. Peygamberimizin, tebliğinde 10 yıllık süreyi Tevhit inancına vermiş olması gibi bizler de kendi kalplerimiz başta olmak üzere, diğer tüm kardeşlerimizin Kalplerini Allah’a döndürüldükten ve her zerresine kadar İslam hakikatine teslim olduktan sonra diğer önemli konulara geçeceğiz. Acelecilik kişileri İslam dairesinden çıkaracaktır. Kalp kelimesinin Arapça kökeni olan “KLB” sözcüğünün anlamı; dönen, döndüren, dolaştırandır. Hakikate dönen insanlar, damarlarında, düşüncelerinde, hayallerinde hakikati dolaştıracak ve kendi istekleriyle Allah’ın emir ve yasaklarına tabi olmayı isteyecektir. İslamî kurallar, kaideler yaratılış şuuruna eren ve etrafını çevreleyen delilleri algılayabilecek “selim” insan fıtratına seslenmektedir. (Seyyid Kutup) Fıtratın kapalı gözeneklerini açmak; yabancı tortu ve pisliklerden arındırmak İslam’ın ana gayesidir. İdeal toplum olarak İslam Cemiyetinde yaşayan birey, kendi kafasına göre hüküm vermeyecektir. Önce Rabbin emirlerine, sonra Peygamberin (SAV) yaşantısına ve en nihayetinde var olan topyekûn İslam Kurallarına uygun hüküm verecektir. Böyle bir toplumda haksızlığın olacağına inanmak büyük bir yanılgıdır. Akıp gelmiş, zamanla iyice yer edinmiş alışkanlıklardan, cahiliye adetlerinden, zalimliklerden, zorbalıklardan Rabbani bir yaşantıya dönüşün özeti… Günümüz sistemlerin; yeme, içme, uyuyup, uyanma gibi sıradanlaşmış şeyleri varlık sebebi olarak sunması insanın yaratılış gayesine aykırılık içerdiği için elemsiz, kedersiz bir mutluluğa ulaşılamamaktır. Gerçek mutluluk Hakka teslim olarak, O'nun yoluna dahil olmaktır.
Yoldaki İşaretler
Yoldaki İşaretlerSeyyid Kutub · Pınar Yayınları · 20194,918 okunma
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.