Gönderi

FİRUZE
—bilmeyenler seni ne anlasın Firuze Sen hayal ustu bir kadınsın— Gün doğar Gece aydınlığa karışır Saçlarını umut gibi Yaralı yüreğinle toplarsın Hayata her gün bir adım Ve bugün bir adım daha atarsın Firuze bırak yaşanmamışlık Yeni bir heyecanla yaşansın Kelebekler yaşama kanat çırpar Çiçekler tozpembe Ağaçlar rüzgârda saçını tarar Irmaklar sütbeyaz çağlar Bırak firuze bırak Hayat akışında aksın Seni bilmeyen görmeyen ne anlasın Sen hayal üstü bir kadınsın Gökyüzü gözlerini kıskanırdı Bakışların bir sürgün Bakışların hapis eden bir zindandı Firuzem her sabah Yeni bir tılsımla uyanırdın Ellerin gökyüzünden Düşen bembeyaz kar tanesini Saçların göğsünde dağılan Binlerce ırmağı andırırdı Güneş tenine değmeye utanırdı Bulutlara gizlenir Akşam vardiyasında Sana görünmeden usulca batardı Senle her zaman yeniden Bir doğuş yaratılırdı Adın aşktı; sevdaydı. (firuze şimdi seni görmeyen Beni ne anlasın Sen hayal üstü bir kadınsın) Vakit tüm arzulara gebe Bir kez bile olsun Hayatla koşuşturma Bırak hayallerin yüreğinde Yeşersin yeni bir ümitle Sen sadece sessiz sedasız Tüm güzelliğinle durduğun yerde beni bekle —ama böyle olmuyor ki firuze Beni iyice dinle— Adım hayat olmasa da Kapı eşiğinin yaşama aktığı yerde Gelir bulurum seni Hiç beklemediğin bir günde Söz o gün tüm gecikmeleri Satır aralarına koyacağız bir şiirin Yeniden ve kararlı bir halde (Evet, o günü bekle Her zaman ki gibi zarif duruşun Ve saçına taktığın kırmızı gülle) Gel otur hasretin kucağına Geceyle örtelim acılarımızı Mazi defterini yeniden açalım Yeniden anlatalım sırlarımızı Ama sil gözlerindeki bin yıllık yaşı Hadi firuze hadi ülkemin kızı — Nasıl unuturum deme firuze Biz bu topraklarda neler unuttuk— Küçükken anne kucağında Dinlediğimiz ninnileri unuttuk Bir yıldız gibi parlayan gözlerimizde Birbirimize bakıp el ele tutuşup Kurduğumuz hayalleri unuttuk —oysa bende bilirim bende Biz bu coğrafyaya umuttuk— Kardeşlerimizin toprağa düşen O masum gözyaşlarını Alev alev yanan yüreğimizde kuruttuk Sustuk firuze bile bile sustuk —oysa biz bu coğrafyaya umuttuk— Ama gel gör ki her yerde zülüm Her yer karanlık Alev topları üstümüze üstümüze Firuze yandık ki ne yandık Çıra gibi aşk gibi Yandıkça hayatı anladık —üzülme artık firuze Yüzümüze güleni dost sandık— Demek buymuş göreceğimiz Demek çarkın yalancı Hilebaz oyunlarına kandık Umduk firuze umduk İyiliği mutluluğu güzelliği Umduk ki hiç birini bulmadık —belki de firuze heyecanlarımızı Bu yüzden bile bile unuttuk— (oysa biz bu coğrafyaya umuttuk) Yorgunduk durgunduk Alışılagelmemiş bir zamanın yolcusuyduk Toprağı aşındıra aşındıra Okyanuslara karışıp kaybolduk Irmak gibi usul usul Aka aka savrulduk Firuze kaderin her cilvesinde Alnımızın akıyla doğrulduk Mütevazıydik mağrurduk Her gece yavaş yavaş Senle ateşlerde kavrulduk Sevda gibi aşk gibi Aynı kalpte başladık Aynı coğrafyaya umuttuk (suskunduk firuze suskunduk Farkında değildik ama Aynı yolun yolcusuyduk) —aynı yolun yolcusuyduk— Kaderin o acı, tatlı O kaçınılmaz ilk cilvesine kapıldık Bir pardon kelimesinin öncesinde Dalgınca kalabalıkta çarpıştık Belki de her şeyin son bulacağı yerde Biz o an bu hikâyeye başladık —Ne zaman bu anı hatırlasak Senle uzaklara dalardık— Firuze gözlerin o yağmurlu gün gibi Hala ürkek hala bana tanıdık Sen abranı kaçırmanın telaşıyla kızgın Ben ise yüreğim sevdana kapılırcasına Paramparça ve yanık — Derken ayağa kalktın Ve hiç konuşmadan ayrıldık— (daha seni hiç tanımadan Nasıl oldu da inceden inceye Kalbime işlendi ayrılık) — Bir adım... Bir adım daha Kaybolup gittin durdum öylece— Her bir adımın koca bir hiçlik Her bir hiçlikte yeni bir yokluk Her yoklukta varlığını buldum böylece Firuze aşkın büyük darbesi Umulmadık anda böyle inince Gidişini seyrettim durup sessizce —hala da gidişlerin korkutur beni Yakar canımı her gün sessizce— Aradan günler haftalar geçti Aynı mahallede göz göze geldik Sevmeye başladım seni gizlice (nerden bilirdim firuze Aynı mahalledeniz diye Kader oyununu oynamış işte) Her güm uzaklardan usul usul Gizliden sana bakardım Bir sevda bulutuydum Gözlerinde durur ikliminde yağardım Çünkü bilirdim firuze Sen senden olanlardan farklıydın —bir kürdün acısına gülmezdin Onun derdini kendi derdin sayardın— Oysa sende ben gibiydin firuze Ve benzemiyordun diğerlerine Belki bu yüzden Bilinmez bir sırla girdin kalbime —bilinmez bir sırla girdin kalbime— Ve karanlığımda çıkardın yalnızlığına Yaşam olmayan yüzüyle sana bakardı Gözlerin gökyüzüne takılır Gözlerim gözlerine takılırdı, susardık… Oysa iki ayrı kaderin saklısındaydı Gözlerinde yıldızlar kayardı Gözlerimde yıldırımlar çakardı —işte firuze bunun adı aşktı; sevdaydı— Sen bilmediğim düşüncelerle Bir cam kenarında sessiz Bir sigara dumanında semaya bakardın Bense yağmurlu bir gecede Özlemimle tane tane sensizliğe akardım —oysa iki ayrı hayatın saklısındaydık— Ben ki kürd çocuğuydum firuze Bozuk Türkçemle konuşurdum hayalinle Ağırdı dilimin yükü Kaldıramazdı hiçbir dil işçisi Her birinin fermanı sürgüne ölüme yazılıydı —ve işkence hapisti tek kelimenin bedeli Kürtçe yasaklarla prangalıydı— Seninle aynı ülkenin çocuklarıydık Senin yaşadığın hayat hayattı Benim yaşadığım önceden yazılmış Bir kadere katlanmaktı —ben kürdüm demenin bedeli İlmiği boynuna dolamaktı— —her birinin fermanı sürgüne yazılıydı— Kimisini amed zindanında Aldı bir işkence anında Azrail Götürüp taa sonsuzluk diyarına Kimisini darağacında selamladı ölüm Düşürüp yiğitleri kancık ağına —oysa firuze her biri Nice umutlarla sarılmıştı yarına— Anter’ide ansızın Bir sokak ortasında Amansız yakaladı kahpe kurşunlar Ki firuze Yitik bir dilin gözyaşlarıydı Anterden dökülen sımsıcak kanlar — ve meçhule karıştı Zulme yazgılı garip hayatlar— Unutulmuştuk bir kara parçasında Haritanın en karanlık y(alanında) Sancılarımız saçını beyazlatırdı Umutlarımızın umut dağıtan Mevsimlerin baharında Firuze bir çocuk gibi koşardın Tükenmişliğin içinde yeniden Anlam katarak hayatıma —cümlelerimin yorgun olduğuna bakma Daha akmadım anlamların ırmağına— Ne demeli ki Sansürlenecekse düşüncelerim Daha söylenmeden sıcağı sıcağına Suç özgürlük kelimesinde mi saklı? Bu muydu düşen payıma? Öyleyse işte bileklerim Vurun kelepçeyi Vurun dipçikleri kafama Ve didik didik edin Arayın atın her birini bir yana Yağmalayın sözcüklerimi Dağınık bırakın öylece, ellemeyin Anlamsız ve kopuk kalsınlar Anlamasın diye insanlar cümlelerimi Vurun hadi daha can çekişiyor Vurun hadi yok edin benliğimi —zaten ne anlam ifade eder ki Haykırmayacaksam kimliğimi— Ama unutmayın Saklıyım hayatın her karesinde Beni öldürdükçe Bir benzerim alır yerimi Prometus gibi var olmak için Yeniden yeniden toplarım küllerimi —firuze üzülme tutsak etiler diye bedenimi Ruhum hep özgür öldürmediler, öldüremezler beni— Ama kırdılar her yanımı Ve dediler: aykırı davranmak ne haddine Sonra doğu(m) sancıları ektiler içime Güneşin yoldaşıydım her sabah Dağlara dayardım sırtımı ağrı da Oysa firuze karanlıkları örttüler üstüme —karanlıklar ki korkutur beni Karanlıklar ki yalnızlığıma gebe— İnsanlar bilirim doğumdan ölüme gider Ben ki doğ(r) u(m) dan doğrudan, doğudan, doğrumdan Alnı açık giderdim ölüme Bırakma firuze beni yalnızlığımda Yalnızlıklar ki karanlığıma gebe Bu yüzden gel sokul yanıma Kaldırımlara emanet etme gölgemi Geceler hain, düşmeyeyim yollara Yollar ki kan gölü ülkemin Her sokak başında vurulmuşum Dört parça, dört parça bedenim —ne olur firuze gel yanıma Tutarsa bir sen tutarsın beni bu şehirde Anlarsa bir sen anlarsın— Vakitsiz gitme sokağımdan Caddelerim mühürlüdür sana Gidersen ‘mart kalırım, eylül kalırım’ Yanar bir yanım, bir yanım üşür Vurulurum gene taa derinden Gene.. gene..gene.. —kız firuze seni sevdiğimi bilirler Kullanırlar bana karşı Ne olur gitme, ne olur gitme: t(uzaklara) Sürgüler çekilmiş tüm kıpılara Kuytuluk her yer, her şey ıpıssız İn cin top oynamaya çıkmış meydanlara Ellerim cebimde yürüyorum Derken her defasında selam Veriyorum yoldaşım yıldızlara Ve bir de seni, seni düşlüyorum —oysa firuze hiç sorma Sensiz ne çok üşüyorum— Haydi, Firuze gidecek hiçbir yerim yok Arala bana perdeni aç camını Yoksa tünerler şimdi başıma Sararlar dört bir yanımı Gitme demiştim sana Gene de gelirim diye Yitirsem de ansızın infazlarda canımı Vurgundur ihanetler geçmişime Sensiz binlerce infaz Yaşamışım İllegal sevmelerde Derken yanmışım temmuz sıcaklığında ‘tanyeri atarken Van da’ Sonra firuze Arif’in kaleminde Firari güvercinler olmuşum Subaşlarında, mengene dağında —şimdi gidip de kırma kanatlarımı 33 kan pınarı! Akmaz, göl olmuş bu dağda— Ve sürgün kalmışım kendi ilimde Sürekli vurulup, kovulmuşum Mecbur, yalnız koymuşum anlayacağın Bacı, kardaş, sılayı geride 33 kurşun bu, saplanmış öylece Yıllardır paslanır belleğimde (33 kurşundur bu firuze Saplanmış ülkemin kalbine) —aç camını şimdi Bana; dur! Gitme, gitme de—
·
297 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.