Gönderi

Hiç uçağa bindin mi? Şimdi, kapa gözlerini ve bir uçağa bindiğini düşün... Eve dönüyorsun. Havaalanında sevdiklerin bekliyor; tıpkı senin hasretle onlara kavuşmayı beklediğin gibi. Çok özlediğin;eşin, çocukların, annen, baban, torunların, arkadaşların...Onlara kavuşmana bir saat varken bir anons duydun: Sayın Yolcular, şimdi sakin olmaya çalışın. Yaklaşık bir saatlik yolumuz ama sadece 20 dakikalık uçuşa yetecek kadar yakıtımız var. 20 dakika sonra uçak düşecek... Şimdi, hostes arkadaşlarım size birer kâğıt dağıtacak. Geride kalan sevdiklerinize ne yazmak istiyorsanız bu kâğıt- lara yazın. Biz bunları bir kutuya koyacağız. Umuyoruz ki en azından bu kâğıtlar yazdığınız kimselere sağlam ola- rak ulaşır..." Kâğıtlar dağıtıldı, 18 dakikan kaldı. Bir daha hiç göremeyeceğin sevdiklerine ne yazardın? Şimdi, bütün duygu ve düşüncelerini serbest bırakarak yazmaya başla... 15 dakikan kaldı. Hani, akşam olur da eve doğru yola koyu- lursun ve eşin, çocukların dayanamaz seni merak eder ya... Biraz geç kalsanpencerede bekler ya. Geç kaldığında balkona çıkar, yola bakar, bahçe kapısında seni beklerler, gelmezsin. Komşuların anne babası gelir. Sen gelmezsin, gelemezsin... Saat 20 olur. 23 olur yine gelmezsin. 24 olur... Vakit gece yarısını geçtiğinde umutsuzca balkonun kapısını kapatıp kendilerine artık zindan olan eve girerler. Odana gidip fotoğraflarına sarılacaklar, elbiselerini kok- layacaklar. Gözlerini uyku tutmayacak yorganı başlarına çekseler de. Hasretinle içli içli ağlayıp duracaklar. Daya- nabilir misin bu manzaraya? 10 dakikan kaldı. Büyük şehirlerde kırmızı ışıkta duran arabaların farlarını, camlarını anne ya da babası olmayan kimsesiz sokak çocukları siler. Sen ölünce senin yavrun da kırmızı ışıkta cam silse ve şoför kendi camını indirip hiç kıyamadığın evladına 'defol git' deyip bir de tokat vursa... Ve senin yavrun, gözü yaşlı görmeye tahammül edemedi- ğin çocuğun bir köşeye çekilip elinin tersiyle gözyaşlarını silerek "Neredesin baba, beni niye bıraktın anneee?" diye ağlasa... Sahi, dayanabilir miydin buna? 7 dakika kaldı. Benim küçük kızım Zülâlimşu an üç yaşında. Zile bastığımda herkesten önce yerinden fırlar ve o açar kapıyı: "Babaaa!" diye seslenir aşağı. Ben de "Prense- siiiim!" derim. Üçüncü kattan olanca hızla aşağıya doğru koşar. İkinci katta buluşuruz. Kucağıma atlar ve bana dün- yanın en masum sorusunu sorar: "Bana bugün ne getirdin baba?" Bir konferans için Şırnak'a gitmiştim. Bir hafta kal- dim orada. Kızım beni çok özlemiş bu zaman zarfinda. Bir gün biri zile basınca kızım her zamanki gibi; "Babaaa!" ses yok. "Baba sen misin?" ses yok. Merdiven boşluğundan bir daha: "Babacığım!" diye seslenmiş. Kapıyı çarpıp odasına gitmiş ve "Anne, babam niye gelmiyor?" diye ağlamaya başlamış. Ben kızımı o halde bırakamam. Peki, ya sen? 5 dakikan kaldı. 5 dakika sonra sen bir daha gelmemek üzere yoksun. Havaalanında bekleyenler "Uçak düştü." Haberini duyduklarında ne yaparlardı? 3 dakika kala pilot dedi ki: "Son cümlelerinizi yazın." Bir daha hiç göremeye- ceğin sevdiklerine son cümlen ne olurdu? "Hakkını helal et, biricik yavrum" mu yazardın? Okula giderken elinden tutacak kimsesi yoktur. Veli toplantısı olduğunda arkadaş-larının anne babası gelir, sen gelmezsin. Bunun ne demek olduğunu bilir misin? Karneler dağılır. Ama... Irak'ta beş polis kardeşimiz şehit olduğu haberini tele- vizyondan izliyordum. Bir şehidimizin cenaze töreni Ankara'da yapılıyordu. Bu şehidimizin üç yaşındaki çocu- ğu, nereye gittiğinin farkında olmadığı babasının arka- sından el sallarken annesine soruyordu: "Babam, bunun içinde mi yatıyor anne?.. Niye kalkmıyor babam, anne?.. Babam sesimi duymuyor galiba anne?.." Daha fazla dayanamadı annesi de yıkıldı oracıkta... Sen çocuğunu böyle bırakıp gider miydin? Ülkemizin huzuru için çalışırken şehit olan asker kar- deşlerimizin çocukları da meliyor, sahipsiz kuzular gibi... Sen dayanabilir miydin bu manzara karşısında? Bir dakika kala kâğıtlar toplanmaya başladı. Sıra sana doğru yaklaşıyor. Verirken son bir kez öperdin, okşardın değil mi o kâğıdı? Çünkü sen ölünce biri o kâğıdı eve getirip zile basacak. Anneni, eşini, çocuğunu öyle gören- ler veremeyecek, vermek istemeyecekler o kâğıdı. Belki de bir gün çocuğun, yazdığın yazıyı alıp kitabının arasına koyacak, sınıfta öğretmeni ders anlatırken senin çocuğun ara ara kitabının ucunu kaldırıp o yazıyı okuyacak, göz- yaşlarını gizlemeye çalışarak. "Canım yavrum, keşke şimdi yanımda olsaydın. Sana öylesine sımsıkı sarılır, öper, kucaklardım ki adeta bir daha hiç ayrılmazcasına... Meğer derslerde aldığın yüksek not- lardan, sınavlarda yaptığın yüksek netlerden daha önemli şeyler varmış..." Onlara bağırmaya değer miydi? Yemeğin tuzu eksik diye, gömleğinin kolunda çift ütü izi var diye bağırır mıy- dın yine eşine? Çocuklarından çaldığın zamanı at yarışla- rında harcar mıydın? Çocuğunun saçlarını okşamaya erinen elin, okey taşına uzanır mıydı kolayca? Sahi, sevdiklerine en son ne zaman arayıp onları sev- diğini söyledin? 30 saniyen kaldı. Hâlâ balkonda bekliyorlar. 20 saniyen kaldı. 10...9...8...7... Sahi, bir daha geri dönme imkânının olmasını ister miydin? İstersen neden isterdin? Geri dönme imkânın olsaydı neler yapardın? Bu güne kadar yaptıklarının aynısını mı? Yoksa haya- tını yeniden mi gözden geçirirdin? 5 saniye 4...3...2.... Ve son bir anons daha duydun: "Sayın Yolcular müjde! Meğer sadece yakıt ibresi bozul- muş. Yakıtımız uçuşu tamamlayacak seviyede. Uçağımız-da hiçbir sorun görünmüyor ve yaklaşık 40 dakika sonra havaalanında olacağız." Açın gözlerinizi! Kimi veli hıçkırarak ağlıyor, kimi bir yandan gözyaş- larını silerken bir yandan da kurtulduğu için dua ediyor- du, kime de dalıp gitmişti. Eminim ki çoğu evine gitti- ğinde çocuklarına bir başka davranacaktı bundan böyle. Uçak uygulaması çok etkili olduğu için hemen hemen her konferansımda uygularım. Bir keresinde liderlikle ilgili bir seminerimde uygulamıştım. "Gözlerinizi açın!" dediğimde ekranlarda, gazetelerde başkalarına karşı hiçbir problemi yokmuş gibi ciddi duruşlar sergileyen bürokratlar gözyaş- larını silerken içlerinden bir katılımcı: "Hangi görevli tek- nik kontrolleri ve yakıt ikmali yapmadan uçuş izni vermek gibi bir hata yapmış diye düşündüm ve çok kızdım. Böyle birine kesinlikle soruşturma açmak lazım diye düşündüm." deyince gözyaşlarıyla kahkahalar birbirine karıştı... O katılımcı pilotmuş. Yine bir konferansta bu uygulamayı yapıyordum. Hem ben ağlıyordum, hem de salondakiler. Sonuna doğru on saniye 9, 8, 7, 6 deyince arka sıralardan bir ses geldi: "Eşhedu en lâ ilahe illallah..." Evet, bu katılımcı da imamlık yapıyormuş...
·
207 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.