Gönderi

779 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 29 days
. . BUDALA, F.M.Dostoyevski . .
𝐄𝐍 𝐈̇𝐘𝐈̇ 𝐈̇𝐍𝐒𝐀𝐍𝐈𝐍 𝐑𝐎𝐌𝐀𝐍𝐈:
Budala
Budala
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, Mışkin karakterine boşuna ‘’Prens’’ yakıştırması yapmamış. Böyle birisinden kral da olur prens de. Gerçek bir beyefendi, tertemiz kalbiyle gönülleri fetheden yüksek karakterli örnek bir insan, Prens Mışkin… Prens Mışkin, en iyi insan olmanın tüm vasıflarına sahip karakterlidir. Lakin bu, çevresi tarafından “Budalalık” olarak nitelendirilir. Her ne kadar girdiği ortamlarda sosyete tarafından takdir edilip kendisine özel bir ilgi ve alaka gösterilse de böylesine pırıl pırıl cevher gibi bir insanın diğer insanlar tarafından ‘’Budala’’ olarak sıfatlandırılması, eserin ana konusunu oluşturuyor. En iyi insana hakaretamiz bir yakıştırmayla hitap etmek ayıp ve kabalıktır. Ama iyi bir insan olmak, apaçık bir ‘’Budalalık’’tır. Nasıl mı? Roman kurgusunda tam olarak bunu okuyacaksınız.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
’nin hayatının en verimli eserlerini verdiği bir çöküş döneminde yazılmış olan
Budala
Budala
adlı eseri, Prens Mışkin’in İsviçre’den tren yolculuğu ile başlar. Prens olarak sıfatlandırılmış olsa da aslında çulsuzun tekidir. Cebi deliktir, ayrıca kalacak yeri de yoktur. Böyle bir Prens mi olur??… Oluyor... Devam edelim... Akrabası olduğunu iddia ettiği Lizaveta ile görüşmek için geldiği evde sıcak bir şekilde karşılanır. Gerçek bir beyefendi ve yüksek karakterli olan Prens Mışkin’i ev sahibi General, çok sever. General ailesine Mışkin gibi gerçek bir beyefendiyi kazandırmak ister. Mışkin hakkında bazı tasarrufları da vardır. Sonraki süreçte meydana gelen olaylar ile Prens Mışkin kendini bir aşk üçgeninde buluverir. Aslında genel hatlarıyla eser, bir aşk hikâyesi gibi gözükse de
Budala
Budala
‘yı ‘’Ahlâk Felsefesi Romanı’’ olarak tabir etmek daha doğru olur. Neredeyse bütün karakterler etik değerler üzerinden birbirlerinin yakalarına yapışarak, birbirlerini iterek çekiştirerek sorgulamaktadırlar. Karakter sayısı oldukça fazla. Ancak
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, her bir karakteri nakış gibi işlemiş. Betimlemeler, gayet yerinde ve akılda kalıcı. Ancak yine de sizlere tavsiyem, eseri okurken bir kağıda karakter isimlerini ve kim olduklarını not alıp aralarda kağıda baka baka ilerlemenizdir. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarındaki romanda ilk sayfada karakter tanıtıcı bir bölüm var veya internetten indirip çıktısını alın elinizin altında bulunsun. Prens Mışkin’i okumadan
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
okudum demek, biraz eksik kalacaktır.
Budala
Budala
𝐑𝐎𝐌𝐀𝐍𝐈’𝐍𝐈 𝐎𝐊𝐔𝐌𝐀𝐘𝐀 𝐁𝐀𝐒̧𝐋𝐀𝐌𝐀𝐃𝐀𝐍 𝐎̈𝐍𝐂𝐄 𝐍𝐄 𝐘𝐀𝐏𝐌𝐀𝐋𝐈?
Budala
Budala
‘yı ilk kez okuduğumda 150 sayfa kadar zar zor gelebilmiş ve yarım bırakmak zorunda kalmıştım. Ancak aynı hatayı ikinci kez yapmadım. Farklı bir yol izleyerek bir süre sonra tekrar aynı kitabı en baştan okudum.
Budala
Budala
romanında çok fazla karakter olması ve uzun isimlerin yansıra bir de ayrıca kısaltma adlarının olması roman karakterlerinin tam olarak kafamda canlanamamasına sebep olmuş, bir süre sonra romanın akışından tamamen kopmuş ve yarım bırakmak zorunda kalmıştım. İkinci okumam da ise her şeyden önce tek tek tüm roman karakterleri üzerinde ufak bir çalışma yaptım. Belli kaynaklardan romandaki tüm karakterlere ulaşıp kim kimdir kafamda iyice oturttuktan sonra romana tekrar başladım ve roman bundan sonra su gibi akıp gitti. Size tavsiyem; öncelikle karakterlerin tek tek kim olduğunu kimin kiminle akraba ya da ilişkisi olduğu ..vs belirten bir kağıt yanınızda olsun. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları da bu kadar fazla roman karakterinin farkında varmış olsa gerek ki bununla ilgili kitabın girişinde roman karakterlerini tanıtıcı küçük bir not kısmı koymuş. Ben Can Yayınlarından okudum. Can Yayınlarında böyle bir roman karakterini tanıtıcı bir bölüm yok. Bu yüzden okuma ilerledikçe karşınıza çıkan karakterleri tek tek kağıttan bakarak kafanızda oturtun ve öyle devam edin. * * *
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin her eserinde ana karakter dışında roman kurgusu içinde parlayan bir veya birkaç karakter sahneye çıkıyor ve romana damgasını vuruyor; Prens Mışkin dışında üzerinde durulması gereken karakterler: İppolit, Aglae, Rogojin ve Nastasya Filipovna Barashkova karakterleridir. İPPOLİT KARAKTERİ ANALİZİ İppolit’i en iyi anlatan tek cümle: “𝐆𝐮̈𝐜𝐮̈𝐦 𝐛𝐮̈𝐲𝐮̈𝐤 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥 𝐤𝐢 𝐢𝐬𝐲𝐚𝐧𝛊𝐦 𝐛𝐮̈𝐲𝐮̈𝐤 𝐨𝐥𝐬𝐮𝐧“ Kimdir bu gücü olmadığı için isyanı da sesi de duyul(a)mayan karakter? İppolit, 17-18 yaşlarında, zeki, son derece sinirli, yüzünde hastalığın bıraktığı korkunç izler bulunan bir gençtir. Durmadan öksürür ve her öksürüğü de hırıltılı bir şekilde son bulur. Verem hastalığının ileri safhasındadır. Görünüşe göre de 2-3 haftalık bir ömrü kalmıştır. Zaten olay da burada başlıyor. 2-3 haftalık ömrü kalmış kadersiz doğan bir çocuğun gözünden hayat sorgulaması yapılan güçlü satırlara şahit olacaksınız. 17 yaşındaki bir çocuğun hayatın kafasına balyoz gibi indirdiği çığlık çığlığa bir pürtelaş isyanın cümlelerini okuyacaksınız... İleri derecede verem hastası olan genç İppolit, kendisine Tanrı karşısında bir rol biçer. Doktorunun 2-3 hafta gibi kısa bir süre ömür biçmesi üzerine Tanrıyla arasındaki savaşı kaybettiği inancına kapılır. Ancak İppolit kibirli ve inatçı karakterlidir, haddini aşarak Tanrı’nın varlığını reddeder. Tanrı’nın sunmuş olduğu düzene/dünyaya isyan eder, bu düzeni bir türlü içine sindiremez. Ona göre; insanın kendi hayatını belirlemesi gereken yine kendisidir. Yaşamı da ölümü de insanın kendisinin belirlemesi gerekir şeklinde bir saplantı içinde bulur kendini. Buradan hareketle; insan, kendi ipini kendi eline almalıdır (kendi ölümü de dahil)... Vakti gelince kendisine gönderilen atanmış Azraili de bu vesileyle reddeder. Azrail’e sen geldiğin yere geri dön, bu işi bana bırak ben kendim halledeceğim der gibidir. Ölümünden kendi sorumlu olacak, kendi ipini kendisi çekecektir; tam da bu noktada intihar fikrini masaya yatırır. Eğer bunu beceremezse Tanrı’ya karşı bu mücadeleyi kaybedeceğini düşünür. İntihar fikri, Onun için kara bir saplantıdır. Dönüşü olmayan bir yola girmiştir artık... İradesi ile onayladığı intihar, bir acziyet ve kendi şahsi arzularına tamamen kayıtsız kalan doğa yasalarına açıkça bir meydan okumadır. Bir nevi doğa yasalarını allak bullak etmenin saplantısal bir derdine düşmüştür kendince. İppolit üzerinden
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
yine alışılagelmiş tarzıyla Tanrı karşıtlığı ve Dini masaya yatırır. Hristiyanlık’taki kabullenme ve alçakgönüllük esasının tam zıttı olan boyun eğmeyen, biat etmeyen, asla kabullenmeyen, öfkeli, inatçı bir karakter portresi ortaya koyar. Kaderi reddeden bu genç çocuk, doğanın işleyiş yasalarına çomak sokup Tanrı’nın atadığı Azrail canını almadan önce kendi elleriyle ölüme gitmenin derdindedir. Bundan sonrası spoilera girer... KESTİM... İppolit, aydın kafalıdır. Sorgular, neden-sonuç ilişkisi arar. İnsanın iradesini tamamen hiçe sayarak ipleri sadece kendi elinde tutan kontrol eden ve var olan her şeyi evrenin işleyişinin nihai bir sonucu olarak gören fizik yasalarının alayına isyan eder. İnsan, ne kadar özgür görünürse görünsün, aldığı her karar, aslında evrendeki neden - sonuç ilişkisinin bir uzantısıdır. Öfkesinden, kızılca-kıyamet isyanından Fatalizm(Kadercilik) de böylece nasibini almış olur. Ona göre; İnsanın hayatını belirleyecek olan, sadece insandır. Ona göre; Belirleyici otorite yasa olarak başka herhangi bir yasa, Onun nezdinde yok hükmündedir. Her malik yasada olduğu gibi ölümün de yasasını belirleyecek olan yine insandır. Ona göre; Her insan, kendi eylemlerinden yine kendisi sorumludur. Bir yandan da kendisinin derin ruhsal sorgulamalarını yapar. İçsel hesaplaşmalarından yorgun düşmüştür. Çevresindeki insanların takdirini kazanma gayretindedir. İppolit, yaşama sevincini tatmak arzusundadır. Asıl isyanı,bunadır; Kader, neden bu gencecik çocuğa doğduğundan beri ölümün nefesini solutturmuştur? İlle de neden hep doğa kanunlarının dediği olmaktadır? İlkesel olarak; kendi ölümüne karşıdır.
Budala
Budala
romanının felsefi ayağı olan İppolit karakteri, nitelik/nicelik itibari ile güçsüz/takatsiz, sıska, hasta, aciz gibi gözükse de romanın en güçlü karakterlerinden biridir. Roman, ana kurgu üzerinde ilerlerken bu tarz güçlü roman karakterleri romanı bir yerinde tutup başlı başına bir orjinal bölüm açıyor. Kitabın yüzünü bir anda kendine çeviriyorlar. Daha önce
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin
Ezilenler
Ezilenler
romanında rastladığım Nelli karakteri ile epey benzer kısımları var. BUDALA ROMANINDAKİ EN GÜÇLÜ METAFORLARDAN BİRİ Hans Holbeinin Ölü İsanın Mezardaki Bedeni adlı tablosu Hans Holbein, 1521’de Basel’de sonradan büyük ün kazanacak bir tablo yapar: “Ölü İsa’nın Mezardaki Bedeni”. Bu tablo geleneksel din anlayışının, Reform hareketi ile sarsılmasının tuval üzerindeki ilk yansımalarından biridir.Eski geleneksel anlayıştan farklı olarak; bu tabloda “Ölü İsa’nın Mezardaki Bedeni”, İsa’yı, çarmıha gerilmesinin ardından göğe yükselmiş mutlu bir beden olarak değil, ağzı açılmış, gözleri yuvalarından kaymış, çürümeye yüz tutmuş bir ceset olarak göstermesidir. Basel müzesindeki Ressam Hans Holbein’in Ölü İsa’nın resminde İsa'nın kafası arkaya doğru düşmüş. Uzun saçları sert taş bloğun üzerine yayılmış, açık gözleri boşluğa bakıyor haldedir. Holbein, İsa'yı gözleri açık şekilde yaşamını sürdüren bir ceset olarak resmetmiştir. İsa, açık olan ağzıyla da sessiz bir çığlık atıyor gibidir. Bu kısmı anlayabilmeniz için resme bir göz atmanızı tavsiye ederim. Ben bir link bırakıyorum pin.it/69ziUJv Yüzyıllar sonra bu tablo ,
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin İsviçre seyahati sırasında bir müzede karşısına çıkacaktır. Resmedildikten tam 350 yıl sonra…Eşi ile müzeyi ziyaret eden
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, bu tabloyu görünce olduğu yerde donar kalır. Eşi Anna, Dostoyevski’nin psikolojisinin bozulmaması için bu kanlar içindeki İsa cesedinin önünde daha fazla durmasına izin vermek istemez. Ancak tekrar resim salonuna döndüğünde eşi Dostoyevski yerinde mıhlanmış gibi hala aynı yerde kımıldamaksızın bu tabloya bakıyordur. Bu duruş, eşi Anna’yı korkutmuştur. Çünkü sara nöbeti öncesi gelen korku ifadesi, yüzünü kaplamıştır.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘yi neredeyse sara nöbetine sokacak kadar derinden etkileyen, olduğu yere çakılıp kalmasına sebep olan bu tabloda ne vardı?...Bu sorunun cevabını Dostoyevski’nin kendi yarattığı roman karakteri üzerinden cevaplamaya çalışalım: Tablo, roman kurgusuna İppolit ve Rogojin karakterleriyle dahil oluyor. İppolit, Rogojin’i ziyaret ettiği bir esnada Rogojin’in evinde bu tabloyu görür ve çarpılır. Bu tablo, İsa’nın gerek çarmıhta, gerekse de çarmıhtan indirildikten sonra yüzünün olağanüstü güzel olarak çizilmesine alışmış olan İppolit’in dünyasını yıkar. Rogojin’in evinde rastladığı bu tabloda İsa’nın bu güzellikten eseri olmadığını, “çarmıha gerilmeden önce dayanılmaz işkencelere uğramış, yaralanmış, askerlerin elinde dövülmüş, halkça taşlanmış, haçı taşırken düşmüş ve en sonunda çarmıha çakılıp, 6 saatlik bir işkencenin ardından ölmüş bir insanın tıpa tıp resmidir bu. Ardından şu kritik soruyu sorar: Zalimce bir işkenceyle ölmüş biri ölü hakkında bir insan nasıl olur da ölümden döneceğine/ tekrar dirileceğine inanır? Düşünür durur, ancak kafasında sorular bir türlü bitmek bitmez; Lakin ölüm bu kadar korkunçsa ve eğer doğanın yasaları da bu kadar güçlüyse, o halde bunların üstesinden nasıl gelinebilir? Doğa yasaları karşısında kendi güçsüzlüğünün farkına varması, Onu derinden ürkütür…Holbein’in tablosundaki güçsüz ve sıradan insan figürü, İppolit’in, İsa’nın kutsal olduğuna dair inancını sarsar ve onun Tanrı’ya olan inancını yıkar, tuz buz eder. ROGOJIN KARAKTERİ
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin
Budala
Budala
romanındaki trajik bir karakterdir. Bu karakter, umarsız aşkı için deliye dönen ve sevdiği kadın - Nastasya Filipovna - için Fizan’a dahi gitmeyi kabullenmiş kör bir aşıktır. Uydusu gibi peşinden ayrılmaz. Hem de Nastasya’nın Onu kullandığını bile bile. . . Ancak bununla da yetinmez; Prens Mışkin ile Nastasya’yı buluşturur. Obsesif bir hal alan bu aşk, Nastasya’yı …. • • • spoiler yok (!) burada kestim (!) devamı için romanı okuyun • • • AGLAE IVANOVNA YEPANÇİN KARAKTERİ Aynı romanın diğer kahramanı (Nastasya) dünya güzeli olarak lanse edilse de Aglae karakteri, bambaşkadır. Nastasya'nın güzelliği övüldükçe övülürken, dillerden dile anlatılırken Aglae için Nastasya kadar güzel denilir hem de Prens Mışkin tarafından. Aglae, annesi Lizaveta’nın dediği gibi bütün gün evinde oturup resim yapan, piyano çalan, örgü ören pasif bir ev kızı değildir. Romana darbesini vuracak kadar çok güçlü bir karakterdir. Karakter ve kişilik tahlilleri, çok gelişmiştir. Doyumsuz bir kitap okuma aşkı vardır. Yasaklı kitapları bile yalayıp yutarak okur. El bebek gül bebek bakılan, gelecek planları atfedilen evin gözdesi olan bir kız evlâdıdır. Lakin ruhu sonsuzluğa salınan bir kuş gibidir. Ruhunu serbest bırakma arzusuyla yaşamak ister gibidir. Çoğu zaman uçlarda yaşar. Tepkileri, ani ve agresiftir. Karşısındakinin kalbini kırmak pahasına da olsa patır patır ne düşündüğünü söyler. En mutlu anında bile sanki kafası dolu ve düşünceli gibidir. Coşkusu bile endişe taşır gibi durur. Prens Mışkin, Aglae’nin nazarında herkesten daha ahlâklı, daha saf herşeyden önemlisi adam gibi adamdır; “Tam Bir Beyefendi” tanımını dibine kadar doldurur, Prens Mışkin. Şayet gerçek hayatta böyle adama denk gelseniz düşünmeden kefil olacağınız tarzda bir adamdır kendisi. Aglae karakterine tekrar dönelim ve bağlayalım konuyu; Aglae, ailesinin yüksek tabakadan birisiyle evlenme arzusuna karşıdır. Bu sebepten dolayı Prens Mışkin’e aşık olmuştur. Aşkında oldukça agresif ve kıskançtır. Mışkin’i kolundan tutup Nastasya'ya olan sevgisini test etmesi için götürür. Prens Mışkin’in bu esnada yaşadığı bir saniyelik bir tereddüt . . . spoiler yok kestim (!) NASTASYA FİLİPPOVNA BARASHKOVA KARAKTERİ: Bir güzelliğin tanımını olsa ve bir tabloda bu güzellik vuku bulsa herhalde adı “Nastasya Filipovna” olurdu.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, resmen bir tablo gibi bu güzelliği eserinde resmetmiştir. Herkesin güzelliği konusunda hemfikir olduğu zirvede bir güzellik tasvir etmiştir. Prens Mışkin de bu güzelliğin farkındadır. Nastasya, Prens Mışkin'e aşıktır. Arka planda olmayı asla kabullenmeyen dominant karakterli Nastasya, ikinci kadını asla kabullenmez. İhtiraslı bir kadın olan Nastasya, her şeyi göze alır – ölüm de dahil – Nastasya,
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin dişli ve güçlü karakterlerinden biridir. İhtirası kasıp kavuran, istediğini kendine çekip istediğini kapının önüne koyacak güçte dominant bir karakterdir. Güzelliği yeri geldiğinde her türlü çirkefliğini bile örter. Özgürlüğüne düşkündür. Eylemlerinde aksiyona geçtiğinde ve aldığı kararları aniden uygulamaya koyduğunda başına buyruk bir asi gibidir. Kimseyi takmaz. Küçüklüğünden gelen hayata dair bir kini vardır belki de; anne babasını ufak yaşlarda kaybetmesi, manevi-maddi babası tarafından tacize uğraması…vs onda bir travma yaratmış, hayattan intikam alma hırsıyla dolmuş gibi bir izlenim veriyor.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
‘nin her karakteri aslında birer psikologdur; Nastasya da toplumdaki sahte kişilikleri deşifre etmek için çeşitli kurlar yapar. Karşı tarafı yemler, oltaya getirir. Bundan da ayrıca bir zevk alır. En büyük silahı ise onu seven/sevmeyen her kim olursa olsun herkesin mutabık olduğu; güzelliğidir. ”BUDALA SIFATI’’ ÜZERİNDEN PRENS MIŞKİN KARAKTERİ İNCELEMESİ: Prens Mışkin, ailesini ufak yaşta kaybeden bir yetimdir. Evlatlık olarak bir zenginin yanında yaşar. Prens, adam gibi adamdır. Yalan, sahtekarlık, kurnazlık, içten pazarlıklı olmak, arkadan iş çevirmek nedir bilmeyen tertemiz kalpli saf bir insandır. Dünyayı güzelliğin kurtaracağını ısrarla her yerde söyler. Hayata dair bir umudu hep vardır. Lakin bu tertemiz düşüncesi, etrafındakiler tarafından budalalık olarak değerlendirilir. Prens, sara hastalığı geçirdiği için her ne kadar onu aptal, kafayı yemiş olarak algılasalar da Prens, her şeyin gayet farkındadır. Bu farkındalık Onu eserin baş karakteri olmaya layık hale getirmiştir.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, liyakat mekanizmasını romanında işletmiş ve bu beş parasız çulsuz, kalacak yeri olmayan gariban adama “Prens” unvanını vererek Onu yüksek karakteri ve tertemiz kalpli oluşundan dolayı onore etmiştir.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, ‘’En İyi İnsan’’ profili ile oluşturduğu en özel karakterlerinden biri olan Prens Mışkin’in en büyük vasfı, tek bakışta insanın içini görmesidir. Sezgisel ve duygusal zekâsının yüksek oluşu ile kitaba isim babalığı yapan efsane karakteridir. Lakin gayet aklı başında olsa da bunu çevresindekilere anlatamaz, onları ikna edemez. Burada bir kusuru vardır… Bazen çok akıllı olmak kadar kendini çevrendekilere ifade edebilmek de en az akıllı olmak kadar önemlidir. Aslında birçok insanın günlük hayatta yaşadığı bir sorun olan; “Kendini İfade Edebilme” sorununa Prens romanda kendisi de ayrıca değinmiş; Prensimize kulak verelim… ‘’Herkes nedense bir budala olduğumu düşünüyor. Evet, bir zamanlar çok hastaydım, bir budaladan farksızdım. Peki ama, şimdi, herkesin beni budala olarak gördüğünün farkındaysam nasıl bir budala olabilirim? Bir yere girerken hep şöyle düşünüyorum: “İçeride bir budala olduğumu sanacaklar, ama akıllıyım ben ve bunu anlamayacaklar.” Romanda Beni En Çok Etkileyen Sahneler: ‘’Giyotin Sahnesi Betimlemeleri’’dir. Neredeyse idam edilmeden önceki saniyenin dörtte birine kadar detaylıca tasvir edilen sahneler… Ölmesine 2-3 hafta kalmış olan İppolit’in veda konuşması… SÖZÜN BİTTİĞİ YER: Budala ve iyi insan arasındaki ince çizgiyi sorgulamaya başlıyorsunuz bu eserde. Karakterleri tanımak biraz zaman alıyor, başlarda sabırlı olmanız gerekli. Ayrıca çok kalın bir kitap ve zaman zaman tansiyonunu düştüğü durağan bölümler de vardı ama tam bir şaheserdir
Budala
Budala
. Enfes bir roman okudum diyebilirim. Çulsuz, beş parasız İsviçre’den Rusya’ya gelen Prens’in kendisine miras kaldıktan sonra etrafındaki davranış değişiklikleri psikolojik tahlillerle ele verilmiş. Aşk hikâyesinden ziyade bu eser psikolojik bir roman gibi duruyor. Güçlü roman karakterlerinin sanki her biri psikoloji biliminin tekniklerine hakimmişler gibi soruyor sorguluyor irdeliyor. İppolit karakteri ise bu romanın felsefi yüzü olarak sahneye çıkmış. Bu romanın en zor tarafı, çok sayıda karakter olması. Ancak İş Bankası Hasan Ali Yücel serisinden alırsanız kitabın ilk sayfasında karakterlerin hepsini tek tek yazmışlar, kim kimdir, neyin nesidir hepsi yazılı. FİNAL SORUSU:
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, neden çulsuz, beş parasız, sığıntı birine hem de Prenslikle ilgisi olmamasına rağmen ‘’Prens’’ unvanı vermiştir? Düzgün karakterli tertemiz kalbe sahip bir karakter sahibine değerini/itibarını iade etmek, Ona hakettiği asil değeri vermek için layık gördüğü bir paye olabilir mi?…
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
, seni en güzel cümlelerle anlatan İlber Ortaylı Hoca’nın cümleleri ile uğurluyorum… DOSTOYEVSKİ HAKKINDA BİR İLBER ORTAYLI YORUMU: ‘’Tataristan Cumhuriyeti Kültür Bakanı: ‘’Tolstoy her şeye rağmen Rusluğu yükseltmiştir ve o dünyanın içindedir. Dostoyevski’nin öyle bir derdi yoktu, O insanın dramını yazıyordu.’’ demiştir. Dostoyevski, Rus ama her yerin adamıdır, çok büyük adamdır. Mühim olan nedir? Bu edebiyatla Rusya kendini tanıyor. İyisiyle kötüsüyle. Değişimini ve değişmezliğini tanıyor. Bugün Rus edebiyatını okuyan kişi, Rusya’yı tanıyor. Birtakım konuları alır. Çok önemli bir olay. Siz bunu bizim için söyleyebilir misiniz? Mazideki bir iki başarılı yazarımız dışında maalesef hayır.’’
Budala
Budala
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201225.3k okunma
··3 quotes·
1 plus 1
·
1,574 views
Özgür Uçurtma okurunun profil resmi
İncelemeyi okumamın iki gün sürmesi hâlis midir?
Engin Mavi okurunun profil resmi
İki günden daha uzun süren incelemelerim var, duble hâlis :) 👉🏻 #208267531
Özgün Coşkun okurunun profil resmi
Bir insanın iyi olması etrafını mutlu etmeye yeter mi? Daha da önemlisi insanlar için iyi bir insan olmak önemli midir? Temelinde bu konulara değinmiş usta. İnceleme gayet açıklayıcı. Okumayanları da okumaya heveslendirir umarım
Engin Mavi okurunun profil resmi
Dostoyevski neden çulsuz, beş parasız, sığıntı birine hem de Prenslikle ilgisi olmamasına rağmen böyle bir roman karakterine ‘’Prens’’ unvanını layık görmüştür? Prens Mışkin gibi düzgün karakterli ve tertemiz kalbe sahip bir insana değerini/itibarını iade etmek, hakettiği asil değeri vermek için layık gördüğü özel bir paye… Dostoyevski, liyakat mekanizmasını romanında işletmiş belli ki…Karakterini onore etmiş gözüküyor. Neden olmasın? 🤔
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.