BAŞLANGIÇ TARİHİ: 01 ARALIK
BİTİŞ TARİHİ: 17 ARALIK
Ölümü düğün gecesi (Şeb-i Arûs) olarak anlayan insana
tesir edecek hangi güç vardır?
O güçlü, yenilmez insan,
Sezai Karakoç ...
‘’Hz. Mevlânâ hem ilâhî sırların, hem de bütün peygamberlerin vârisi ve tercümanıdır. Çünkü o, Kurân-ı Kerime, inanmış, ona bende olmuş, ondaki "Irciî" yani "Bana dön" emrine uymuş, Hak'ta yok olmuş, vuslata ermiştir. Hz. Mevlânâ ölümsüz olarak sonsuza kadar yaşayacaktır, belki zaman bitecek, ama o bitmeyecektir!’’
Torunu
Mevlana Okyanusundan adlı eserde bu kelimelerle anlatıyor büyük büyük dedesini…
Kelimeleri bir araya getiremedik onun hakkında…
Üstadların dilinden faydanalım istedik Hz Mevlana için;
Bakın
Mevlana Üzerine Bazı Notlar ’’ adlı kitabının sonuç bölümünde neler yazıyor onun için…
Hz. Mevlânâ çok yönlü değerlendirildiğinde, onun hakkında onu anlama mihverinde maddeler halinde şu notları düşebiliriz.
🔹1. Hz. Mevlânâ , Kur'ân insanıdır. Onun şahsiyetinin temelinde küçük yaşlarda hıfzettiği Kur'ân-ı Kerim vardır. O, Kur'ân kafa yapısı temelinde kendini ve her şeyi değerlendirmiş çözmüş bir sûfidir. "Ben Kur'ân'ın kölesiyim" ve "Mesnevi Kur'ân'ın özü" (nü anlatan bir kitaptır) derken kendi şahsiyet çizgisini ortaya koyan Hz. Mevlânâ hayatı iyice incelendiğinde, ahlakının
Kurân'ı Kerîm 'dan ibaret olduğu görülür. Batılılar buna, Homo-Coranicus, derler. Eserleri
Mesnevi başta olmak üzere, hep Kur'ân-ı Kerim ve ayetlerine telmih ve işaretlerle doludur.
🔹2. Hz. Mevlânâ, sünnet insanıydı. Yani o Kur'ân-ı Kerim'i Hz. Peygamber (s.) gibi yaşardı. O, "Ben Ahmed-i Muhtâr'ın yolunun toprağıyım!" derken ve O'nun yolunun izleyicisi olduğunu, kendisini bundan başka bir tarzda tanımlayanlardan da şikayetçi olduğunu söylerken, şahsiyetinin Kur'ân'la direkt bağlantılı en önemli özelliğini vurguluyordu. Evinde yemek pişmediği günler " Evimiz Resulullah'ın evine benzedi" diyerek mutluluğunu ifade ederdi.
🔹3. Zahir ilmine vakıf, kendisini Anadolu, Şam, Halep gibi ilmi merkezlerin medreselerinde iyi yetiştirmiş bir âlimdi. Rumca, Arapça, Farsça dillerine, şiir yazacak kadar hâkimdi. Bu dillerle, devrini yakalamış, çağının gerisinde kalmamıştı. Müderrislik yıllarında başta Karatay olmak üzere çeşitli medreselerde ders vermişti.
🔹4. O, bilgisinin karşılığı aylık maaş olarak medreseden alıp maişetini temin ederken, bilgisinin zekâtını da medrese dışında elit, avam, küçük büyük herkese ilmi sohbetler yaparak ve ücretsiz olarak, karşılık almadan ödüyordu. Osmanlılarda her medrese müderrisi parasız olarak İstanbul'un selâtin camilerinde belirli zamanlarda ders verir, para almaz ve halkın her kesimi ondan istifade ederdi. Böylece ulema halktan ve sosyal gerçeklikten kopuk olmaz, meseleleri içeriden görüp, anlayıp çözerdi. Fildişi kulesine bugünkü ulema gibi kendini hapsetmiş bir hayal insanı değildi, asansördeydi, asansör boşluğunda değildi, yani çözüm üretiyor, problem üretmiyordu, ayağı yere basıyordu.
🔹5. Mevlânâ Sosyal hayattan kopuk değildi. O toplumun her kesimi ile küçük, büyük, tüccar, bürokrat, yönetici, fakir, zengin hemen her kesim sosyal sınıfla iç içeydi. Onlarla beraberdi ve onları ve onları doğrudan tanıyor, üzerine düşen emr-i mârûf ve nehy-i münkeri yapıyordu. Yani ilim adamı sorumluluğunun bilincindeydi, topluma rağmen değil toplum için yaşıyordu. Fakirle zengini, yöneticiyle yönetileni, alt ile üstü buluşturuyordu. Sosyal köprüydü o.
🔹6. İnce zevk sahibiydi, şâirdi. Şiirlerini yazarken bile, "Bizim Belh'te şiir hoş karşılanmaz, ama etrafımın isteği ve gönülleri hoş olsun diye şiir yazıyoruz!" diyecek kadar engin bir tevazu sahibi idi. Günümüz şairleri gibi egosu dik değildi. Terbiyeliydi. Önüne geleni eleştiri kılıcıyla kesip biçmezdi, ham şair değildi.
🔹7. Ahlaken çok yüksekti. Cömertliği, ikramı, doğru sözlülüğü, kibarlığı, nezaketi, yardımseverliği, hoşgörüsü, sevgisi, merhametiyle devrinde zirveydi. Esasen her sûfi ahlakçıdır. Zira tasavvufun meyvesi güzel ahlaktır. Kişi o meyveden devşirebildiği kadar tasavvuf eğitiminden behredâr olur.
🔹8. Yönetici kesimle yakın temas halindeydi. Sohbetleriyle onları irşad ediyor, uyarıyor, sözünü esirgemeden doğru yolu gösteriyordu. Halkın ezilen kesimlerinden sorumlu olduklarım söyleyerek onları insaf ve adalete, merhamet ve ikrama, yardıma davet ediyordu.
🔹9. Ferdi planda hep Allah'ıyla baş başa tüm ömrünü huzur içinde geçiren bir vasıl-ı ilallah merd-i kâmil idi. Uzun uzun murakabeleri, geceleri seher vakitleri namazı, duası ve gözyaşlarıyla bir vâris-i Nebi idi.
🔹10. Bilgisini amele ve imana dönüştürmüştü bu haliyle ilim amel ve iman bütünlüğüne ulaşmış tam bir tevhid ehliydi.
🔹11. İnşam okumaya, çözmeye muvaffak olmuştu. Bu yüzden konuştuğu dili çağındakiler anladığı gibi, yüzyıllar sonrasında hâla farklı coğrafya, kültür ve dinden insanlar da anlamaya devam etmektedir. Onun öğretisiyle pek çok kişi hidayete erip İslam dinine girmektedir.
🔹12. Onun UNESCO tarafından 2007'de doğumunun 800. Yılında dünya Mevlânâ yılı ilan edilmesi onun bütün dünyada önemini ortaya koymuştur. Ancak Mevlânâ'nın bizim toprağımızın insanı, ilâhiyatçısı, mürekkep yalamışı, aydın geçineni tarafından anlaşılamaması son derece düşündürücüdür. Bizim insanımızı Rıza Araste, William Chittik, Nicholson gibi yabancıların üzerinden ancak anlayabilen zihniyetin üzerinde söylenecek sözlerin çokluğundan, susmayı tercih ediyoruz.
Ve izâ hatabehumu’l câhilûne gâlû selâma. Allah Hz. Mevlânâ'ya ve sevenlerine rahmet eylesin^ vesselamu alâ meni't-tebea'l-Hüda...
Son olarak da oğlu
Abdülbaki Gölpınarlı çevirisinden okuyalım…
Hakk'a kavuşmak bir duraktır ve hasların son durakları budur;
bundan sonra hasların haslarının,
Hak'ta bir başka gidişleri vardır ki bu, durakta gidiştir.
Yolda gidişin sonu vardır; ama durakta gidişin sonu yoktur;
çünkü yolda gidiş, kendinden, varlığından geçmektir;
insan varlığının sonu vardır.
Ama durakta gidiş,
Tanrı'da, gerçeklik ve vuslat âleminde gidiştir ki
bunun sonu yoktur.
Bu başlangıçtan sonra haydi gelin
17 Aralık 1273’de Hakka yürüyen Hz Mevlana’nın eserlerini okuyarak,
yeniden bir kendini bulma serüvenine atılalım
okuyacağımız her satırda kendi nefsimizi aramaya çalışalım,
bakalım binlerce beyit arasında kendimizi nerde bulacağız…
PDF KİTAPLAR İÇİN:
↬
Her an gözlerimi kapıyorum. Çünkü sen olmayınca bir şeyi görmek istemiyorum. Sensiz görüşten, bakıştan hoşlanmıyorum. Zaten ben gönül hastasıyım, hoş değilim!
"Hayatın amacı,kendine varmaktır.
Oysa herkese yaklaşır, her yere varır, bir tek kendinden uzak kalır insan; her yeri, her şeyi keşfeder ama kendinde kıpırtısız duran okyanuslardan haberi bile olmaz."
Hz. Mevlana Celaleddin Rumi