Gönderi

176 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
Can Yayınları'ndan okuduğum bu kitapta üç öykü bir aradaydı. İncelemeler spoiler içerecek. Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, Kötü tarafıyla yüzleşemediği için onu kendinden ayırmak isteyen bir insanın, kötü tarafı tarafından ele geçirilmesinin hikayesi. İnsan psikolojisinin en temel çatışmalarından birine değinen, bu çatışmayı 19. yüzyılın kasvetli İngiltere atmosferinde çekici ve gizem-gerilim dolu bir kurguyla işleyen ve böylece "klasik" sıfatını hak ederek alan bu novellada tasvirler, okura karakterlerle bir akşam yemeği yemiş gibi hissettirecek kadar canlı. Jung'un gölge arketipi... Freud'un id'si... Stevenson, insanın kötü yanıyla olan çatışmasını bu iki büyük psikiyatristten de önce, 1800'lü yıllarda yazmış ve Mr. Hyde ("hide", yani "saklanmak") karakterini yaratmış. İnsanın olumsuz duygularını bastırmasının yalnızca onların daha çok patlak vermesine neden olacağını başarılı bir şekilde işlemiş. Toplumda saygın bir doktor olan Dr. Jekyll, avukatı Mr. Utterson'a garip bir vasiyet vermiştir. Ölmesi ya da ortadan kaybolması halinde her şeyi Mr. Hyde adında, kısa boylu ve meymenetsiz görünüşlü bir adama bırakacaktır. Utterson Dr. Jekyll gibi ünlü bir doktorun böylesine tuhaf bir adamla yakınlığını anlamlandıramaz ve vasiyeti tasvip etmez ama uygulayacağına söz verir. Derken bir cinayet işlenir, bütün deliller katilin Mr. Hyde olduğunu gösteriyordur. Dr. Jekyll ise odasına kapanıp inzivaya çekilmiş, bir nevi ortadan kaybolmuştur. Olaylar gelişir... Ceset Hırsızı, 1800'ler, tıp fakültelerinin diseksiyon dersi için idam mahkumlarını kadavra olarak kullandığı zamanlar. Yasal yolla alınan kadavralar yetmeyince bazı tıp doktorları mezarlardan ceset çalar ya da mezar hırsızlarından ceset satın alırlar. Fakat bazı cesetler diğerlerinden daha tazedir? Neden? Yoksa... Gerçek bir olaydan esinlenerek yazılan bu öyküde, bir tıp öğrencisi taze kadavraların cinayet sonucu geldiğini keşfeder. Fakat akıbeti için sessiz kalmak zorundadır. Ceset Hırsızları suç ortaklığını, güvenin yitimini ve ölüm korkusunu okura aktaran enfes bir korku hikayesiydi. Olalla, Gotik, gerilimli ve temelinde, ailesinin düşüşünün yükünü omzunda taşıyan bir karakterin önüne çıkan fedakârlık-bencillik ikilemi olan bir öykü. Önce konusundan kısaca bahsedeyim. Bir İskoç askeri, 19. yüzyıldaki İspanya iç savaşında yaralandıktan sonra hastanede tedavi olur. Doktor, askere oralı bir ailenin yanında kalıp dinlenmesini önerir. Bu aile eskiden soyludur fakat sonradan yoksul düşmüştür, babaları ölmüştür. Sürekli gününü verandada uzanarak geçiren bir anne ve zeka geriliği olan bir oğul - Felipe vardır. Asker genelde Felipe'yle muhatap olur. Bir de ortalıkta hiç görünmeyen evin kızı vardır. Olalla... Gece evin içinde çığlıklar duyan asker, evin içindeki araştırmaları sırasında soğuk bir odada din, bilim, tarih kitapları bulur. Bir de duygulu bir şiir bulur. Zekanın pırıltısı ve hayat ışıkları sönmüş gibi görünen bu evde, kalbi hâlâ atan biri vardır. İşte o Olalla'dır. Asker, genç kızı gördüğü ilk an âşık olur ve aşkı karşılık bulur. Sonradan çığlıkların anneye ait olduğunu anlar. Anne -köyün rahibine göre öyle olmasa bile- aklını yitirmiş, kötücül bir gücün etkisi altına girmiştir. Asker, genç kıza evlenme teklif eder. Peki kız askerle evlenip oralardan gidecek midir? Yoksa o ailesinin yanında mı kalacaktır? "Zevk acı ve utançla yaklaştı / Keder zambak çelengiyle yaklaştı" yazmıştır şiirinde Olalla. Beyaz zambak, masumiyeti temsil eder. Şiir, kızın ona zevk verecek seçeneğin aslında acı ve utanç verici, keder veren seçeneğinse masumiyete yaklaştırıcı bulduğunu ifade eder. Burada öykünün sonundaki yol ayrımına vardığında kızın yapacağı tercihe işaret vardır. Farklı kaynaklarda bu öykünün vampir öyküsü olduğunu söylüyorlar ama katılmıyorum. Senyora, yani Olalla'nın annesi, kana susamıştı ama vampir değildi. Çünkü vampir mitinin özelliği vampirin ısırdığı kişiyi de vampire çevirmesidir. Buradaki kadının çığlıklar atan, kan arzusu duyan bir vahşiye dönüşmesini şöyle yorumlayabiliriz... Kan, hayat ve canlılık demektir. Ancak kitaptaki soylu aile çoktan şaşalı dönemlerini yitirmiş, parlak zekaları yok olmuş, halk tarafından şüphe çeker hâle gelmişlerdir. Dolayısıyla evin annesinin kan arzusu da hayata dönme arzusunun bir simgesiydi. Bu arzunun vahşet ve delilik kılığında olması ise ironiyi ve umutsuzluğu ifade eder. Bu açıdan bakıldığında öykü gotik ama fantastik değil: akıl hastası bir anne, hafif zeka geriliği olan bir kardeş ve onlara bakıp evi idare etmek zorunda olan bir genç kız. Soylu ve büyük bir aileden geriye kalan eski bir malikane ve üç kişi. Batıl inançlarıyla onlardan nefret eden ama içinde bulundukları zor durumu görmeyen cahil köylüler. Çağın sosyal şartlarının bir edebiyatçının kaleminden tam bir resmi. Olalla'yı bitirdiğimde aklımdan geçen ilk şey, "Yok ya, olmamış." oldu. "Diğerleri kadar iyi değil." Bugün mini bir kitap maratonu yapmak istediğim için diğer kitabı elime aldım ve 1000Kitap'a 'okuyorum' olarak kaydettim. Fakat bu kadarla yetinmek zorunda kaldım çünkü Olalla, canlı renkli elbiselerin içindeki solgun ruh, bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Neden öyle yapmıştı? Neden hem âşık olduğu hem de ona âşık olan adamı reddetmişti? Yaklaşık yarım saat sonra hâlâ Olalla'nın kişiliğini analiz etmeye çalıştığımı fark ettiğim için sanırım artık itiraf etmeliyim: Öykü beni etkiledi. Öykü, bana bir öyküden beklediğim her şeyi verdi. İlk okuduğumda Olalla'ya kızdım ama biraz düşününce nedenini anladım, Olalla askerle gidemezdi. Çünkü gitseydi annesiyle kardeşi açlıktan ölürdü. Annesinin tuhaf durumunu "içine şeytan kaçmış" olarak niteleyen köylüler, malikaneyi yakmaya gelebilirdi. Bu saf ve naif bir trajedi... Başka türlü olamayan... Okurken aklıma gelen şarkıyı da atıp incelemeyi bitireyim: youtube.com/watch?v=m9l6eBO...
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde ve Diğer Fantastik Öyküler
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde ve Diğer Fantastik ÖykülerRobert Louis Stevenson · Can Yayınları · 202020.5k okunma
·
170 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.