Gönderi

360 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Alternatif tarih anlatıcılığı adına güzel bir eser okudum. Robert B. Marks, modern dünya tarihinin Avrupamerkezci anlatım tarzından vazgeçerek tüm olgulara; coğrafi şartlara, ekolojik dengelere, demografik yapılara diğerlerinin gözünden bakarak objektif bir hikaye anlatıyor. Modern dünyanın oluşumunu anlamak için esas olarak ortaya çıkan şey, dünyanın değişik bölgelerinde neler olduğunu ve o bölgelerin başına neler geldiğini anlamak için elzem olan küresel ve ekolojik bir bakış açısıdır. Geçmişte okuduğum birçok dünya ve avrupa tarihi kitabına alıntı yapması ve beni başka kaynaklara da yönlendirmesi açısında çok verimli bir okuma oldu. Özellikle 1400'lü yıllardan itibaren modern dünyanın oluşumundaki önemli kilometre taşlarına çok güzel değinilmiş. Özellikle son yıllara kadar Avrupalı teorisyenler Batı'yı dinamik, ileriye bakan, demokratik ve özgür; Asya'yı ise durgun, geri kalmış ve despotik olarak değerlendiriyordu. Bugünkü farkı yaratan etkenler bu şekilde açıklanıyordu. Max Weber'e göre Asya'nın kapitalist gelişimine ket vuran kültürel engelleri ve dini dogmaları ortadan kaldırması gerekiyordu. 1400'lü yıllarda hayvanların en yoğun olduğu iki bölge Afrika ve Amerika kıtasıydı. Keza bitkisel çeşitliliğin de en fazla olduğu iki kıtaydı. Nüfus yoğunluğu olarak Asya her zamanki gibi başı çekiyordu. Dünya imalatının %70'i 1800'lü yıllara kadar Hindistan ve Çin'de yapılıyordu. Gümüş talebinin ve ticaretin ağırlığı yine bu bölgelerdi. Peki ne oldu da dünya tarihinin seyri Batı'nın lehine değişti? 1400'lü yılların başında dünyanın göre bileceği en büyük gemi filosuna Çin sahipti. Yaklaşık 1600 gemilik bir filoyla Hint okyanusunda ticarete egemendiler. Fakat hükümdarın ölmesinden sonra ülkeyi yönetenler Moğol tehdidi ve iç dengelerle ilgilenmek isteyince 1500 yılına gelindiğinde o dev filodan tek bir gemi bile kalmadı. Tam da o zamanlarda işte Avrupa'lıların coğrafi keşifleri başladı ve Hint okyanusunda devriye gezen Çinliler olmadığı için Avrupalılar ticareti ele geçirebildi. Yine aynı dönemde Amerika kıtasının keşfi Avrupa'ya büyük miktarda gümüş akmasına vesile oldu. Bu sayede ticaret ağı genişledi. Büyük savaşları finanse edecek ve büyük orduları doyuracak bütçeler elde edilmiş oldu. Amerika kıtasından gelen gümüş, tarım ürünleri ve mallar İngiltere'de toplanıyordu. İngiltere malları ticari ortaklarına satıyordu. Gümüşle Hindistan'dan pamuklu tekstil ürünleri, Çin'den porselen ve baharat alınıyordu. Alınan bu ürünler Afrika'ya götürülüp orada kölelerle değiş tokuş ediliyordu. Afrika'dan alınan köleler de Amerika kıtasındaki plantasyonlara çalışmak üzere gönderiliyordu. Ve tüm bu işlemler sonucunda İngilizler büyük kârlar elde edip, sermaye biriktiriyordu. Özellikle 1756-1763 yılları arasında İngiltere ve Fransa arasındaki Yedi Yıl Savaşları Avrupa'nın hegemonik dengesini değiştirdi. Fransızlar çok büyük bir mağlubiyet aldı. Amerika'daki kolonilerini kaybetti. Atlas okyanusu ticaretinde ve denizlerde İngiliz hakimiyeti kesinleşti. Hindistan ticaretindeki umutlarını kaybettiler. İngiltere bir süre endüstriyel devrimde tek başına egemen olunca rakipleriyle arasındaki farkı açtı. O sürede Fransa'da devrim oldu, Almanya ve İtalya milli bütünlüğünü sağladı, büyük imparatorluklar dağıldı. Sanayi devrimi olana kadar Hindistan ve Çin üretimde egemen ülkelerdi. Peki İngiltere nasıl bu düzeni tersine çevirdi. Öncelikle bilimsel gelişmeler diyebiliriz. Ama bu yeterli değil. Merkantilist önlemler yani bebek endüstri tezini destekleyen ülke içindeki üreticilerin yüksek gümrük vergileriyle koruyan bir parlamentosunun olması. Dünyadaki kömür madenlerinin ve üretiminin %90'ına sahip olması. Bu kaynakları buhar enerjisine çevirmesi ve demiryolları inşa ederek üretimi organize etmesi etkili oldu diyebiliriz. Tabi bunların yanında askeri gücü, sahip olduğu koloniler ve köle ticareti de İngiltere her saha güçlü hale getirdi. Hindistan'ın avantajlarını onları savaşta yenerek sona erdirdiler. Çin'in durumu ise biraz daha farklıydı. Üretimi devam ettirmek ve aynı zamanda nüfusu doyurmak için tercih yapması gerekiyordu. Çünkü Çin'de kıyafet, gıda, barınma ve yakacak tek bir kaynaktan elde ediliyordu; ormanlardan. Besin miktarını arttırmak için yeni araziler açmak, üretim için lazım olan odun sayısını azaltıyordu. Üretimi arttırmak için odun kullanımını arttımak ise besin zincirine ket vuruyordu. Ve aynı dönemde etkili ve güçlü bir yönetiminde olmaması Çin'in sadece ticari yarışında geri kalmasına değil, sömürülen bir koloni haline gelmesine sebep olmuştur. Daha fazla uzatmadan şunu diyebiliriz ki; bizlere yıllardır okutulan modern dünya tarihi Avrupamerkezci bir tarih. Bugünkü dünya düzeni sanki asırlardır var ve asırlardır var olacak gibi anlatılıyor. Halbuki çok uzun zamanlar dünyanın lokomotifi, bilgi kaynağı Doğu medeniyetleri olmuştur. O yüzden bu kitap bizlere dünya tarihine farklı bir gözle bakmayı sağlıyor.
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.