Gönderi

Tek ve tenha üzüntülü geçirdiğiniz gecenin sabahında yorgun düştün. Bütün organların uyuşukluk içinde, sinirlerin gergin. Gönlün hayattan bezgin. Etrafın kederle dolu. Kendini avunduracak şeyler arıyorsun. Fakat bir şeye bakar bakmaz ondan bıkıyorsun. Dünyanın bütün eğlencelerine, zevklerine, hissin kapalı. Elin hiçbir işe varmıyor. Her vakit dalgınsın. Zihnin ciddi bir işle uğraşamıyor. Çevreni, idealini, ruhunu kaybetmiş bir serseri gibisin. Hayatın yolunu şaşırmış, arzusuz, iştahsız bir yolcusunuz. Nereye gidiyorsun? Niçin ömrünün baharında fikre belirsiz hulya ufukları açan mehtaplardan, pembe sevdalı şafaklarından kara bulutları ağlayan zifiri gecelere döndün. Pek zorlukla alabildiğin uykundan birdenbire yürek çarpıntısıyla uyanıyorsun. Yastığı ıslak buluyorsun. Ağlamışsın. Bol terlerle vücutlarındaki zehrin bir kısmını dışarı döken hastalıklar gibi geçici bir serinlikten sonra göğsünü yine ateş basıyor. Yine yüreğini sıkıyorlar. Yine görünmez elemler sinirlerini buruyorlar. Uyanmak. Sonsuz bir kederin kucağında can çekişmek. İşte seni bitiren ıstırap. Hep uyusan. Hep uyusan. Hiç uyanmasan. O tükenmez uykuya dalmak istiyorsun. Kış rüzgarının, üşütücü denizin beyaz köpükleri arasındaki serinliğe imrenerek titrediğin dakikalar oluyor. Gafil çocuk, ne kadar genç, ne kadar safsın. Bu korkulu rüyadan silkin, uyan, etrafına bakın... Çevrenin içindeki iğrenç şeylerin üzerine sırmalı örtüler örtülmüştür. Hep onları gördüğün şatafatlarıyla kabul et. Yaldızlarını kazıma, örtülerini kaldırma, hayatın zehirlerine karşı aşılan. Korunmana bak. Kendi dünya ve çevrene uyarak yaşamayı öğrenmelisin. İşte her gence lazım olan en ehemmiyetli öğrenecek şey.
Sayfa 162 - Bırak tüm çürümüşlüğün üzerine örttükleri örtüler kalsın. Sorguladıkça kalkacak, kazınacak ne de olsa!Kitabı okudu
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.