Gönderi

128 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
İlksöz: Belki de her gerçek ortaya çıkmamalı. Eski bir ortaklık. Bir olayda ortaklardan birinin diğerine suçu atıp kendini temize çıkarması. Suçlanan ortağın sefalet çekmeye başlaması. Diğer ortağın ona sahip çıkması, ona iş vermesi, oğluna iş kurması, hatta oğlunu evlendirmesi. Ne kadar iyi insanlar var değil mi bu dünyada.  Yaptığı kötülüğün farkına varan, pişman olan, kendini affettirmek için çırpınan, bunun için fırsatlar yaratan, iyilik yapmak için çırpınan insanlar. Ne güzel insanlar, tam cennetlik. Zaten Hayvan Çiftliği kitabı da bir çiftlikteki sevimli hayvanları anlatıyor. Aynı 1984'ün 2000 öncesi kötü dünyayı anlatığı gibi. Yine Dönüşüm'de de tembel, yataktan hiç çıkmayan Samsa adlı bir böcektir anlatılan. Mesela Satranç da uzun bir gemi yolculuğundaki keyifli bir Satranç oyununu anlatır. Ha bir de Mahcubiyet ve Haysiyet var, yağmur yağarken şemsiyesini kırıp yağmurda ıslanmayı seven bir adamı başrolde olduğu. Buraya kadar okuyup, aslında ne anlatmak istediğimi merakla bekleyen o mutlu azınlık olarak biliriz ki hayat hiç göründüğü gibi ya da bize aktarıldığı gibi değildir çoğu zaman. Bu hikâyede de sözde yapılan iyiliklerin ardında saklanmak istenen büyük bir gerçek vardır. Ama bu gerçeğin yıllar sonra ortaya çıkması, bu gerçeği bilmeyenlere bir iyilik midir yoksa bir kötülük mü? Zaten hikâyenin merkezinde konudan çok bu düşünce yatar: gerçekler her şey pahasına ortaya çıkmalı mı? Bu esere kadar 'gerçeklerin er geç ortaya çıkıp konuşulması' taraftarı olan Ibsen bu oyunu ile belki de gerçeği görür: o 'gerçek' nelerin katili olacaktır. Yıllardır unutulmuş olan gerçek, yalanın üstüne kurulmuş olan mutluluğu yok etmeye değer mi? Aslında bence bu konu uzun bir tartışma konusu. Çünkü bir de şunu düşünmeli: bu gerçeği bilen kişinin üzerinde nasıl bir yük yapacaktır bu 'gerçek'. Yani susup o 'gerçek'i yok sayabilmek de o kadar kolay mıdır? Okuduğum ama yorumunu yazmadığım Guy de Maupassant'ın Pierre ve Jean hikâyesi geldi aklıma, gerçeği farkeden ya da şüphe duyan ama bunu söyleyemeyen ve bunun acısıyla boğuşan büyük kardeşin hikâyesi. Uzatmayayım her durumun kendi içinde özel bir durumu olduğunu da belirtip Ibsen'in hikâyesine dönersem, gerçeği söyleyeceğim diye tutturan arkadaşın gereksiz bir boşboğaz, duyguları körelmiş bir canlı olduğunu belirtip tarafımı göstermiş olayım. Aslında kulak aşinalığım olsa da Dag Solstad'ın harika kitabı Mahcubiyet ve Haysiyet'in girişindeki o uzun analizle farkını varmıştım Yaban Ördeği'nin. Geçenlerde paylaştığım Bernhard'ın Odun Kesmek kitabının ilk cümlesinde de görünce Bernhard'ı bırakıp Ibsen'in Yaban Ördeği'ni okudum. Birçok kitabın alt metni ya da değindiği bir oyun olduğu için her kitapseverin okuması gerekli diye düşünüyorum. Ben sıramı savdım. Kitapla. Sağlıcakla. Sonsöz: Ah ah, hayat yine de güzel olabilirdi. Biz za­ vallı insanların, evlerimizin içine kadar giren şu hari­ka yobaz kafalılar, böyle ideal çağrılarıyla, rahatlarımızı bozmasalardı.
Yaban Ördeği
Yaban ÖrdeğiHenrik Ibsen · Mitos Boyut Yayınları · 2015512 okunma
·
162 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.