Gönderi

Savaş koptu kopacaktı, fakat ordular meydana çıkmadan önce bir de sinir harbi yapılması gerekiyordu. Timur zaten batıda, Bayezid'in tahmininden çok daha fazla ilerlemişti; bu açıdan bakıldığında, kendi toprakları üstünde büyük bir hesaplaşmaya hazırlanan Osmanlı sultanı zaten bir adım geri atmış sayılırdı; bu Timur'un Maveraünnehir'de hep önlemeye çalıştığı tehlikeli bir durumdu. Ankara'nın etrafındaki yüksek düzlüklerde mevzilenmiş olan Bayezid, kıdemli subaylarının tavsiyelerine kulak asmayıp, düşmanın kendi toprakları üstünde daha fazla ilerlemesinin önüne geçmek için, doğuya doğru yürümeye karar verdi. Böyle yapmak için akıllıca nedenleri vardı. Tam hasat zamanıydı; eğer Timur'un ilerlemesine seyirci kalırsa, harman yerlerinin ateşe verilmesi tehlikesi doğacaktı. Keşif kollarından Timur'un Sivas'ın kuzeybatısındaki Tokat'a doğru ilerlediğini haber alan Osmanlı sultanı, onu durdurmak üzere ordusunu harekete geçirdi. Oysa kandırmaca ve hile konusunda üstüne olmayan Timur, bambaşka bir rota tutturmuştu. Tokat'a giden dağlık ve hayli meşakkatli kuzey yolu yerine, güneybatıya kaymış, Halys'i (Kızılırmak) Ankara'ya doğru kıvrılan geniş kavsini takiple; nehri, daima iki ordu arasında bırakacak bir tarzda ilerliyordu. Arabşah burayı, "içinde pınarlar kaynayan, serin gölgeleri ve leziz yemişleri olan ekili, dikili" bir arazi olarak tasvir eder. Tatar bahadırlar, "mahsule, meralara, ineklere bayılmışlardı; dikensiz sidrelerin (Arabistan kirazı), sıra sıra yüksek ağaçların, uzayıp giden gölgelerin, çağlayan suların, tatlı tatlı esen yellerin arasında; bir konup bir kalkarak; sıhhat, rahatlık, güven, bolluk ve bereket içinde ilerliyorlar, zaferi kazanacaklarını ve büyük servetlere konacaklarını bilerek, zenginlik ve yağma hayalleri kuruyorlardı." Tatarlar bir haftalık bir yürüyüşten sonra, Kayseri'ye ulaştılar ve burada ordugah kurarak atlarını dinlendirdiler ve yörede ne kadar mahsul varsa, soyup sağana çevirdiler. Bayezid, ormanlarda, dağlarda, hayırlarda düşmanını araya dursun, gözcüleri ona hayret verici bir haber getirdi. Tatar ordusu görünürde yoktu. Anadolu'nun derinliklerinde adeta buhar olup uçmuşlardı. Düşmanının böyle apansız ortadan kayboluşu karşısında asabı çöken Bayezid, avını araya araya ve bir yandan da gözcülerinden yeni haberler bekleyerek ilerlemeye devam etti. Gene hiçbir şey olmadı. Derken Timur, nasıl ansızın ortadan kaybolduysa öyle birden, Ankara'nın güneydoğusundaki Kırşehir'de yeniden ortaya çıktı ve burada kanlı olmakla beraber bir sonuca ulaşmayan ufak bir çarpışma oldu. Timur, son hızla adamlarını batıya sürmeye devam etti ve üç gün sonra Bayezid'in daha yeni ayrıldığı, Osmanlıların üssü Ankara'ya ulaştı. Bu yıldırım harekatının haberi Türk'e ulaştığında, "sanki dünyanın sonu gelmiş gibi, korku ve telaştan çılgına döndü; kahırdan ve pişmanlıktan parmaklarını dişliyor, hiddetten kudurmuş bir halde kükrüyor, boğulacak gibi oluyordu; uyku ve istirahat artık ona haram olmuştu." Timur hasmına karşı önemli bir üstünlük kazanmıştı. Zaman zaten onun lehine işliyordu. Osmanlılar doğuda, bir haftalık mesafedeydi. Bu ona, mevzilenmek için en uygun araziyi seçmek, siperlerini kazdırmak, Ankara'yı kuşatmak, düşmanının karargahını bozmak, onun suyunu sağlayan nehrin yatağını değiştirmek ve hepsinden daha önemlisi, yol yorgunu askerlerini dinlendirmek fırsatını verdi. Savaş burada, yani tam da Bayezid'in kurmaylarının tavsiyelerini dinlemeyip henüz ayrıldığı yerde olacaktı. Bu manevra, Timur'un taktik dehasının tüm özelliklerini ortaya koyuyordu. Fevkalade seri ve akıllıca gerçekleştirilmiş, hasmını şaşkınlıktan yere çalacak bir sürprizdi. Bir de şu vardı; Bayezid'e kendi toprakları üstünde galebe çalmış olması onu manen de çökertecekti. Timur, sonraki olayları önemli ölçüde etkileyecek ağır bir darbe vurmuştu. Osmanlı sultanının, şimdi Ankara'ya yürümekten başka çaresi yoktu. Orduda moral düşüktü; arazi çorak ve nankördü; üstelik Timur'un güruhu, üstünde ne var ne yoksa silip süpürmüştü. Arabşah'ın ifadesine göre Ankara'ya vardıkları zaman, "meşakkatten ve susuzluktan perişan bir durumdaydılar". Tek su kaynağı, Timur'un mevzilerinin arkasındaydı. Daha savaş başlamadan, Bayezid'in beş bin askerinin öldüğü tahmin edilir. Osmanlılar, savaşa hazırlık yönünden berbat bir durumdaydılar, Timur, manevralarıyla Bayezid'e kesin olarak baskın çıkmıştı; ona, büyük bir kolaylıkla mevzilerini terk ettirmiş, sonra da aynı yere dönmeye mecbur etmişti. Sultanın birlikleri; onun, adı tüm Asya'da korku ve huşu uyandıran hasmına ayak uydurmakta zorlandığını görmüşlerdi; o hasım ki, o güne dek hiçbir savaşta yenilmemiş, şimdi ise daha önce kendilerinin mevzilendiği üstün konumdaki araziye yerleşmişti. Düşmanı farkında olmayabilirdi, ama Timur'un hazırlıkları bunlarla da kalmamıştı. Aylardan beri, Bayezid'in ordusunda askerlik eden Tatar boylarının gönlünü kazanmaya çalışıyordu. Onların sadakat duygularını okşuyor; savaş başladığında saf değiştirmeleri ve Tatar kardeşleriyle birlik olmaları halinde yüklü ganimete konacaklarını vaat ediyordu. Her ne kadar iki tarafın asker sayısı hakkında kesin bir rakam vermek olanaksızsa da, tarihi kaynaklar Bayezid'in ordusundaki Tatar sayısının çok yüksek olduğunu kaydeder. Arabşah'a göre, "Tatarlar, neredeyse Timur'un ordusuna eşti". Yekun ne olursa olsun, Timur askerlerine karşı çok cömert davrandığı konusunda haklı bir üne sahipti; bu, onun 1370'te Emir Hüseyin'i yenerek güce kavuşmasında önemli bir rol oynamıştı ve şimdi de eline en büyük zaferini kazandıracak iskambil kartlarını veriyordu. Denilebilir ki savaş daha başlamadan sonucu belli olmuştu.
Sayfa 356 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.