Neden Bir Felsefemiz Olmasın ya da Neyimiz Eksik??
Eşsiz bir tartışma ve sohbet havası içinde geçen bu kitap, felsefeye gönül vermiş bir grup felsefecinin Mayıs 2008-Haziran 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen bir toplantı serisinin sonucudur. Toplantı 7 oturumdan oluşmuş ve özellikle felsefenin dil-düşünce bağlamındaki rolü tartışılmış. Buradaki esas mesele ise Türk felsefesinin neden mevcut olamadığı üzerinedir.
Tartışmadan çıkarılan önemli birtakım sonuçlara gelirsek:
1-Türkiye’de kişi düzeyinde de, millet düzeyinde de, coğrafya düzeyinde de dağılma/dağıtma eksenli bir zihniyetin hakim olması.
2- Türkiye’de felsefe için gerekli bir merkez arayışının olmaması.(Merkez oturtulduktan sonra doğru yola girmiş oluruz ve zamanla gelişiriz.)
3- Kimsenin özgün ve kültürel bir Türk felsefesi yönelimi ve arayışı içinde olmaması.( Burada özellikle Üniversitelerdeki Batı ve Avrupa tarzı felsefe eğitimlerine bir eleştiri mevcut)
4- Ülke ve konum olarak devamlı ve sürerli bir kültürümüzün olmayışı. (Zira coğrafi konumumuz sebebiyle hem çok fazla etnik yapıyı barındırıyoruz hem de kültürümüz ve dilimiz sürekli değişmekte. Tüm bunlar da bizi “arada kalmış kültür” konumuna sokuyor. Bir tarafımız geçmişte, geleneği tartışıyoruz. Bir tarafımız da modernleşmeye çalışıyor..)
5- Ülkede yapılan felsefe girişimlerinin sıfırdan başlaması meselesi.(Burada geleneğin önemi vurgulanıyor ve sıfırın üstüne bişey konulamayacağının altı çizilmiş. Felsefi geleneğin oluşabilmesi için sonraki kuşakların öncekilerle bağlantıda olması gerekir.)
6- Türkiye’de esaslı bir konuşma geleneğimizin olmayışı. Bunun nedeni de elbette özgürlüğümüzün olmayışıdır. En basitinden dönüp Yunan felsefesine baktığımızda orada bir özgürlük cenneti olduğunu görürüz. Bize, yani Doğu’ya ve Ortadoğu’ya gelince, bu coğrafyada veya tarihte anahtar kavram din değil; DEVLETTİR. Doğu toplumlarında devlet, gerek doğal nedenlerden gerekse objektif nedenlerden ötürü mutlakiyetçi veya tekelcidir. Böyle olmaması için de bir neden yoktur. Çünkü akıl, akıllı olmak gerektiğinde, akıllı olmak ihtiyacı ortaya çıktığında belirir...
Özetleyecek olursak hiçbir dil diğerinden daha üstün değildir; en ilkel bir dil bile, işlendiği takdirde bir kültür dili haline gelebilir. Ayrıca Türkçemiz gayet gelişmiş bir dildir ve pekala felsefe de bilim de yapılabilir, yapılmaktadır ve yapılması da gerekir...
Evet, coğrafya olarak bizi mahkum eden şeyler var: Biz oraya da buraya da aynı anda bakmak zorundayız... Şayet şaşı olmadan bu işi becerebilirsek, Türk dilinin olanaklarıyla nihayet kendini gösteren felsefi bir tarz doğacaktır. Hem ne demiş Aristoteles: “Flüt çala çala flütçü olunur."