Dahiyane bir metin, müthiş bir roman. Polonya asıllı İngiliz yazar Stefan Themerson’un felsefeyle fizik ve matematik yasalarını büyüleyici bir şekilde tarih ve siyasetten de izler taşıyan bir polisiye kurguda erittiği roman, bir yazarın yazma ritüellerinin anlatımı ve ardından ölümüyle başlıyor. Sonrasında bu yazar nedeniyle yolları kesişen bir felsefe doktoru ve bir doktora öğrencisinin buluşması esnasında bir patlama oluyor ve yazar bu noktada ilk düğümü atıp, okurun merakını uyandırmaya başlıyor. Hepsi birbirinden ilginç ve değişik geçmişiyle bir şekilde birbirine bağlanan ve kurguya dahil olan farklı karakterlerle devam ediyor Themerson kurguyu ilmek ilmek dokumaya. İlerledikçe düğüme yeni düğümler ekliyor ve okurken bir yandan bazı noktaların aydınlandığı hissine kapılırken diğer yandan soru işaretlerinin ve merakınızın arttığını fark ediyorsunuz ama öte yandan yazarın fikirleri, fizik ve matematiği böyle edebi bir metine yedirmekteki ve hikaye anlatmaktaki başarısı sizi öyle büyülüyor ki yazarla beraber siz de sorulara cevap bulmaya odaklanmamaya başlıyor ve romanın büyüsüne kapılıp gidiyorsunuz. Okurun merakını sürekli tırmandıran polisiye kurguyla yazar, adalet, medeniyet, etik ve ahlak kuralları, inançlar, siyaset ve toplumsal düzeni sorguluyor; bu sorgulamasını da muazzam derinlikte felsefi bir bakış açısı ve engin bir fizik ve matematik birikimiyle öyle bir harmanlıyor ki hayran kalmamak elde değil. Öklit’ten Nietzsche’ye sıradışı bir yazarın düşün dünyasında gezinirken de ilk sayfadan son sayfaya kadar sizi içine alan bir eser okurken buluyorsunuz kendinizi; zira fikir ve birikimlerini, derinlikli işlenmiş karakterle okurun merakını sürekli diri tutan bir kurguya aynı başarıyla yedirmiş Themerson. Okuduğum en iyi romanlardan biriydi. Yazar olmak gibi bir düşüncem yok, böyle bir matematik ve fizik bilgim de yok ama günün birinde yazacak olsam böyle bir metin yazabilmeyi çok isterdim.