Gönderi

Anlak yalnızca dünyayı olduğu gibi almakla ilgilenirken, buna karşı İstenç dünyayı ilkin olması gerektiği gibi yapmaya geçer. Dolaysız olan, verili olan hiçbirşey İstenç için sağlam bir varlık olarak geçerli değildir, tersine salt bir görünüş, kendinde bir hiçliktir. İnsanın ahlaksal bakış açısından içinde dolanıp durduğu çelişkiler bu noktada kendilerini gösterir. Genel olarak kılgısal bağıntıda Kant'ın ve giderek Fichte'nin felsefesinin de konumu budur. İyinin olgusallaştırılması gerekir; kişi bunu ortaya çıkarmak için çalışmalıdır, ve İstenç yalnızca kendini etkinleştiren İyidir. Ama dünya olması gerektiği gibi olsaydı, o zaman İstencin etkinliği yiterdi. İstencin öyleyse kendisi ereğinin olgusallaşmamasını ister. Bununla İstencin sonluluğu doğru olarak anlatılmıştır. Ama bu sonlulukta durup kalmamak gerekir, ve İstenç sürecinin kendisi yoluyladır ki sonluluk ve onda kapsanan çelişki ortadan kaldırılır. Uzlaşma İstencin kendi sonucunda bilmenin varsayımına geri dönmesinden, ve böylece kuramsal ve kılgısal İdeanın birliğinden oluşur. İstenç ereği kendi ereği olarak bilir, ve Anlık dünyayı edimsel Kavram olarak ayrımsar. Bu ussal bilmenin gerçek konumudur. Hiçlik ve yiticilik dünyanın yalnızca yüzeysel yanını oluşturur, gerçek özünü değil. Bu öz kendinde ve kendi için varolan Kavramdır, ve böylece dünyanın kendisi İdeadır. Evrenin son ereğinin kendini sonsuzluk boyunca yerine getirmekte olduğu denli de yerine getirmiş olduğunu anladığımız zaman tüm doyumsuz çaba yiter. Genel olarak konuşursak, olgun insanın bakış açısı budur; ama genç insanın sanısında dünya baştan sona kötülük içinde yatar ve ilkin bu durumdan çıkarılmalı ve baştan sona değiştirilmelidir.
Sayfa 365 - İdeaKitabı okudu
19 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.