Gönderi

İMAN NEDİR, İMANI NASIL KAZANABİLİRİZ? Öncelikle imanın inanmak olmadığını anlamak gerekir. Mesela amentu genel olarak “Allah’a, resullerine, kitaplarına, meleklere ve ahirete inandın mı, iman etmişsin” diye anlaşılmıştır. Oysaki inanmak iman değildir. İman, kalbin fiilidir, aklın fiili değildir. Aklımızla bir şeyi anlayıp ona inanabiliriz; ama aklımızla anladığımız şeye iman etmiş olmayız. Âlimler buna dil ile ikrar, kalp ile tasdik demişlerdir. Peki, kalbin neyi tasdik etmesi gerekir? Kalbin tek bir fiili vardır o da sevmek veya sevmemektir. Gönlün işi imandır. Zaten gönlümüz ve ruhumuz rabbine âşıktır, biz sadece onu perdelemişiz. İşte, mesele bu perdeyi, örtüyü üzerimizden kaldırıp Allah’a olan aşkımızın ve muhabbetimizin her zerremize tecelli etmesi, imanı her zerremizle tatmak, aynı zamanda hayatı yaşarken de imanımızın gereğini ortaya koymaktır. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz imanı; Allah ve resulünü her şeyden canından da çok sevmek olarak beyan etmiş, Bununla ilgili olarak Resulullah (s.a.v.) Efendimiz “sizden biriniz Allah ve resulünü her şeyden çok sevmedikçe iman etmiş olmaz” buyurmuştur. Allah da ayet-i kerimede “mü’minlerin Allah’a olan muhabbetleri çok şiddetlidir” buyurmuştur. Çok şiddetli muhabbet, aşk demektir. Demek ki iman, inanmak değil aşkmış! İman; Allah’a âşık olmak, Allah’ı her şeyden, canından çok sevmektir. Bununla beraber canını ve her şeyini Allah yolunda feda edebilecek, kurban edebilecek durumda olabilmektir. İman, bir kul için her şeydir, kulun hem ebedi hayatının hem de dünya hayatının saadeti demektir. Allah’ı sevmeyenler, âşık olmayanlar ve iman etmeyenler bu dünya hayatında sadece azap görürler ve azap içindedirler. İstedikleri kadar nefislerini sevindirmeye, nefislerine haz ve zevk tattırmaya çalışsalar da Allah’ın kendilerine nefhettiği ruhu ve hakikati hiçbir zaman sevindiremez, mutmain edemezler. Allah ayet-i kerimede “kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur” buyurur. Kalp, Allah’ı sevmekle, rabbini, rabbinin vahyini dinlemekle, onunla olmakla mutmain olur. İmanımız bizi mutmain etmiyor, Allah ile beraber etmiyor ve Allah ile üzülüp sevindirmiyorsa bu durumda imanımız iman değildir. Şayet iman, inanmak olsaydı o zaman iblisin de imanlı olması gerekirdi; çünkü iblis, Allah’ı biliyor, üstelik Allah ile konuşuyordu. Allah ona “neden (Âdem’e) secde etmedin, diye sorunca beni ateşten Âdem’i çamurdan yarattın, ben ondan daha hayırlıyım” demişti. Evet, iblis Allah ile konuşuyordu; ama buna rağmen Allah ona kâfir dedi; çünkü iman etmemiş, Allah’ı her şeyden çok sevmemişti. Eğer Allah’ı canından, kendinden çok sevmiş olsaydı Allah’a itiraz etmezdi. Allah bir köpek için bile “ona secde et” deseydi hemen secdeye kapanması gerekirdi. Allah bunu bizim için örnek olsun diye vahyediyor. Peki, bu kıssadan neyi öğrenmemiz gerekir? “Sen mi biliyorsun yoksa Allah mı biliyor! O senin rabbin değil mi, seni yaratan değil mi, neden ona itiraz ediyorsun! İtiraz etme gücünü kendinde nasıl bulabiliyorsun! Allah bir konuda hüküm verdiğinde sakın itiraz etmeyesin, yoksa iblisin durumuna düşersin. Sakın ‘ben bundan ya da şundan hayırlıyım’ demeyesin. Bu hükmü Allah verir, sen kulluğuna bak!” Allah bize böyle bir bakışa sahip olmamızı öğretiyor. Hiç farkında olmadan birileri için “ben bundan hayırlıyım” dersek iblisin konumuna düşeriz, bundan haberimiz bile olmaz. Mesela; âlimler, birbirilerini dışlar, tekfir eder ve bu şekilde konuşurlar. Bu büyük bir hatadır ve âlime yakışan bir şey değildir; çünkü âlim, Allah’tan haşyet duyan, rabbinin huzurunda titreyen, onun rızasını kaybetmekten korkup endişe eden, konuşurken kılı kırk yaran, Allah’ın vahyine ters düşecek herhangi bir kelimeyi kullanmayan ve insanlar hakkında hüküm vermeyendir. Hakkı, hakikati ortaya koymak başka, birilerini küfürle itham etmek, onlar hakkında hüküm vermek başka bir şeydir. Biri, birilerini küfürle itham ediyor, onlar hakkında hüküm veriyorsa ona âlim demek doğru değildir çünkü âlim edepli olan, ilminin edebini taşıyan, Allah’tan haşyet duyup Allah’ın söylemediği, takdir etmediği bir şeyi söylemeyen, her anda Allah’ın rızasının ve ebedi hayatının hesabını yapıp, kendi küçüklüğünü ve rabbinin azametini bilendir. Pirim Muhammed Hüseyin Hz., Söz Hakkı, I,87. Diyar tv
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.