Gönderi

Ah, Güzel Ahmet Abim Benim!
Değer miydi ömrünü sinema diye bir hülyanın peşinde har- camaya? Değerdi... Bozkırın ortasındaki o küçücük köyden birini tanımıyoruz. Kimse de tanımayacak. Ama Ahmet Uluçay diye birini hep güzel bir gülümsemeyle, iyi şeylerle, mutlu anlarla hatır- layacağız Ahmet Abi, hatırlayacaklar ... Sinema değildi senin derdin aslında. İçindeki huzursuzluğu dindirmekti. Çığlıktı, sesti, seslenmekti. Kıyamet koparmaktı belki. Bin yıllardır o kayaların dibinde, o ağaçların altında yatan sessizli- ği uyandırmaktı. Bunu yapacaktın sen, yaptın. Sinemayla olmasa şiirle, romarıla, o da olmasa türkü söyleyerek yapacaktın. Biz taş- ranın huzursuz çocuklarıydık Ahmet Abi; ezeli mağluplar, imanlı Cioran'lardık bir bakıma! İçimizde birikmiş bir acı vardı; bir şey yapmasak, çığlık atmasak ölürdük kederden. Sen sinemanın şairiydin Ahmet Abi. Karpuz Kabugundan Gemiler Yapmak, bu toprakların gördüğü en yerli, en samimi, en lirik taşra şiiri değil miydi! "İnsan yaşadığı yerlere benzer" Ahmet Abi. Öyle diyordu ya Edip Cansever: "O yerin suyuna, o yerin top- rağına benzer I Suyunda yüzen balığa I Toprağını iten çiçeğe I Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine ... " Sen, o bozkırın pürüz- süz mavi göklerine, güneşli düzlüklerine, serin koytaklarına, suyu çekilmiş dere yataklarına, ıssız istasyonlarına benzerdin Ahmet Abi. O meşeliklerde cıvıldaşan kuşlar, ince ince atan yağmurlar, ufku kıpkızıl kapatan akşamüstüleri, o çok sevdiğin gölgeler, sen eksildiğin için, yüzlerine bakıp heyecanlanan biri kalmadığı için kederlere bürilnmilştür. Biz yaşadığımız köylere benzeriz Ahmet Abi! Öyle ıssız, öyle yakıcı, öyle yalnız ve inatçı ... Senin ne güzel inadın vardı! Bozkırda bir deniz kabuğu gördüğün gün aklın nasıl yerinden gitmiş, dünyan değişmişti! Bozkıra okyanus getirmek gibi imkansız bir aşkın peşine kapılıp gitmiştin. Tekerlekli sandalyelerde, ağır aksak kamera arkasında ... "Bu filmi çekmeden ölmeyeceğim" diyordun. O film sendin Ahmet Abi. O bozkırda deniz kabuğu olan sendin! Güzel adamdın Ahmet Abi. Biz güzel çocuklarıydık taşranın. Derdimiz kendimizleydi; kimseyle alıp vereceğimiz yoktu. Sen karpuz kabuğundan gemiler yaparak olmazları oldurdun. Köy çocuklarının utangaç aşklarını dünyaya duyurdun ve küfıiin, en güzel onların ağzına yakıştığını . .. Az şey mi, bozkırın çocuklarına okyanusu gösterdin Ahmet Abi! Bir gün, biri gelip senin filmini de çekecektir. Hoş çekmese ne olur! Değil mi ki o ıssız köyde bir derviş gibi yaşadın. O bozkırı, uzayıp giden o tren yollarını, ovaları güzelleştirdin. Yıllar, yıllar sonra bile insanlar, "buralarda bir güzel adam yaşadı" diyecekler. Deli miydi, veli miydi; hayal miydi, ger- çek miydi bilinmez ... Ama güzel adamdı vesselam! Sen şimdi öldün mü, güzel Ahmet Abim benim! Sinema gibi çirkefi çok bir pazarın dışında durarak, uzaktan tertemiz sanatını yaptın. insanın yalnız sanatıyla da var olabi- leceğini gösterdin. Dünya bir gölgelikti Ahmet Abi, biliyorduk. Hem, "Her yere yetişilir I Hiçbir şeye geç kalınmaz"dı. Ölüme de geç kalınmıyor Ahmet Abi, geç kalınmıyor. Sıramız gelince biz de ardımıza bakmadan geleceğiz. Kim bilir, orada konuşacak ne çok şeyimiz olacak ... Nur içinde yatasın, güzel Ahmet Abim benim.Ali Çolak
Sayfa 153 - Küre Yayınları 1.baskı
·
45 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.