Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Metafiziğe yatkın zihinlerin iyi hayal kurma sanatı üzerine
Fikir yürütme, [...], hepsi kolaylaşacak [...], çünkü benim için varsa yoksa hayal. Kendime hayal et şunu, der ve hayal ederim. İçimde bir filozof yaratırım bazen, o büyük bir ciddiyetle felsefelerinden bahsederken, ben de soylu bir delikanlı olarak kızına kur yaparım, ki onun da evinin penceresinden bakan ruhuyumdur. Bildiklerim, haliyle sınırlar beni. Kalkıp bir matematikçi yaratmam elbette. Sonsuz kombinasyonlar denememe, sayısız hayaller kurmama izin veren elimdeki bilgiyle yetinirim. Hem kim bilir; belki hayal ede ede belki daha iyilerini de yapabilirim bir gün. Ama değmez. Böyle yetiyorum kendime. Kişiliğin un ufak oluşu. Fikirlerim, duygularım ya da karakterim nasıldır, bilmiyorum... Bir şey hissediyorsam da, içimde beliren sıradan bir adamın görünür hale gelen kimliğinde, belli belirsiz algılanıyor ancak. Özvarlığımın yerine hayalleri koydum. Her birimiz, kendi kurduğumuz hayaliz sadece. Ben ise, bu bile değilim. Hiçbir kitabı bitirmeyelim, baştan sona, sayfa atlamadan okumayalım. Hissettiğimin ne olduğunu asla bilememişimdir. Herhangi bir duygu bahis konusu olduğunda ya da tarif edildiğinde, ruhumun bir parçasını anlatıyorlar gibi gelirdi, ama sonradan tekrar düşündüğümde hep şüpheye kapılırdım. Gerçekten de hissettiğim gibi miyim, yoksa sadece öyle olduğumu mu sanıyorum. Kendi dramlarımın bir kahramanıyım.* Çaba göstermek boşunadır, ama bizi oyalar. Akıl yürütmeler asla bir sonuca varmaz, ama eğlencelidir. Sevmek bir karın ağrısıdır, ama belki de sevmemekten iyidir. Buna karşılık hayal, her şeyin yerini tutabilir. Gerçek bir çaba yokken, çaba fikrini barındırabilir. Hayalimde, korkmaktan, vurulmaktan çekinmeden savaşlara katılabilirim. Zaten asla varamayacağım bir gerçekliğe** ulaşmak için uğraşmaksızın; çözemeyeceğimi gayet iyi bildiğim bir soruna çözmeye niyet etmeksizin; [...] olmadan fikir yürütebilirim. Reddedilmekten, aldatılmaktan, nefret uyandırmaktan korkmadan sevebilirim. Sevgili değiştirebilirim, nasıl olsa hep aynısı olacaktır. Beni aldatmasını, benden kaçmasını istersem, tek bir emrimle, canımın çektiği, zevkime zevk katacak şekilde olur bunlar. En büyük dertleri, en büyük işkenceleri, en büyük zaferleri yaşayabilirim. Sanki gerçekmiş gibi yaşayabilirim her şeyi: Yeter ki hayalleri canlandırmayı, berraklaştırmayı, gerçek kılmayı bileyim. Bu da için için çalışmayla, sabırla olur. Hayal kurmanın farklı yöntemleri var. Bunlardan biri, iyice netleştirmeye çalışmadan kendini düşlere bırakmak, duyguların çalkantısına, alacakaranlığına dalıvermektir. Seviyesiz, yorucu bir hayal yöntemidir bu, çünkü tekdüzedir, hep aynı şekilde devam eder. Bir de hayali netleştirip yönetmek var, ama düşlemi yönetmek uğruna harcanan çaba fazlasıyla yapmacık kaçar. Sanatının zirvesindeki benim gibi bir hayalci ise, hayalin şu hayal olmasını, şöyle fantezileri barındırmasını ister sadece: Hayal derhal karşısında tam dilediği gibi, ama müthiş çabalar pahasına bile tasarlayamayacağı bir şekilde akmaya başlar. Diyelim ki kendimi kral olarak hayal etmek istiyorum. Ansızın buna karar veriyorum ve bir de bakıyorum ki, memleketin birine kral olmuşum. Hangi kral, nasıl bir kral, bunları bana hayal söylüyor... Bu bir yana, hayallerime egemenliğimi öyle bir kabul ettirdim ki, beklenmedik bir şekilde, daima ne arzuluyorsam onu veriyor düşlerim. Düzeni tam oturmamış bir fikri netleştirip mükemmel hale getirdiğim çok olur. Farklı çağlara, hayallerimde yaşadığım farklı ülkelere yayılan Ortaçağ’ı bilinçli olarak düşleyebilmem mümkün değil. Varlığından habersiz olduğum aşırı hayal gücüm karşısında gözlerim kamaşmış vaziyette, ben de bakmakla yetiniyorum. Hayallerimi kendi haline bıraktım... O kadar temizler ki, beklentilerimin hep üstüne çıkıyorlar. Arzuladığımdan hep daha güzel oluyorlar. Ne var ki, ancak mükemmelliğe ulaşmış bir hayalci böylesi sonuçlar ümit edebilir. Dalgınca bunu aramakla yıllarım geçti. Bugün ise, kolayca yapabiliyorum. Hayal kurmaya en iyi kitaplarla başlanır. Romanlar, acemilere müthiş yardımcı olur. Kendilerini kitaba kaptırmayı, büsbütün roman kahramanlarıyla yaşamayı öğrenmekle, ilk adımı atmış olurlar. Ailemizi ve yaşadığı mutsuzlukları içimizi daraltan birer budalalık gibi görmeye başladıysak, aşama kaydetmişiz demektir. Dikkatimizi hikâyenin üslubuna saptıran edebî romanlardan kaçınılmalıdır. Hiç utanmadan itiraf edeyim ki, ben böyle yaptım. Tuhaftır, içgüdüsel olarak elim hep polisiye romanlara [...] giderdi. Baştan sona okuyabildiğim aşk romanı olmadı. Ama bu tamamen kişisel bir mesele, sorun hayallerimde bile, mizacımın aşkı kaldıramamasından kaynaklanıyor. Herkes kendindeki eğilimleri geliştirmeli. Hayal kurmanın, özümüzü aramak olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayalım. Cinselliğe düşkün bir adam, okumak için benimkilerin tam tersi kitaplar seçecektir. Hayalci heyecanı bedeninde duyduğunda, hayalin ilk basamağını atladığı söylenebilir. Başka bir deyişle dövüşlerin, kaçışların, çatışmaların olduğu bir romandan bedenimiz gerçekten bitmiş, bacaklarımız kırılmış olarak çıkıyorsak... ilk evre aşılmıştır. Cinselliğe düşkün bir adam ise, romanda böyle bir bölüme geldiğinde, sadece zihninde mastürbasyon yaparak boşalabilmelidir. Ardından sıra, buraya kadar olanları zihinsel boyuta aktarmaya gelir. Cinselliğe düşkün adamın durumunda, boşalma (bunu örnek seçtim, çünkü en şiddetlisi, en çarpıcısı bu), gene de yaşanmaksızın hissedilmelidir. Adam katbekat fazla yorulacak, ama her bakımdan çok daha yoğun bir zevk duyacaktır. Üçüncü aşamada, bütün duyulanımlar tamamen zihne taşınır. Zevk, yorgunluk kadar artar, ama beden artık hiçbir şey duymaz ve eller, kollar yorulacağına, hayalin sonunda bitap düşen, gevşeyen zekâ, istenç ve heyecandır... Bu noktaya varınca, artık hayalin en üst evresine geçme vakti gelmiş demektir. İkinci evrede kişi kendi için romanlar inşa eder. Yukarıda da söylediğim gibi, hayali zihne tam olarak zerk etmeden buna girişilmemelidir. Yoksa, roman yaratmak için başta harcanacak çaba, hayalin mükemmel bir şekilde zihinselleştirilmesini engeller. Üçüncü evre Hayal gücümüzü iyice eğittikten sonra, isteklerimizi sıralayalım yeter, o kendi kendine romanlar yazacaktır. Yorgunluk artık hemen hemen sıfıra inmiştir, zihinsel boyutta bile. Kişiliğin tamamen çözüldüğü, dağıldığı görülür. Bir ruh ile donanmış saf kül olmuşuzdur, ama belli bir şekilden yoksunuzdur – içine girdiği vazonun şeklini alan suya bile benzemeyiz. Güzelce hazırlandıktan sonra [...], içimizde dramlar belirebilir, bunlar bize yabancı, mükemmel dramlar olarak, dizebedize oynanabilir. Onları yazmaya mecalimiz kalmamıştır belki... Ama zaten buna gerek olmayacaktır. İkinci kademeden yaratıcılar olabiliriz – içimizde yazmakta olan bir şair hayal edebiliriz, o belli bir tarz tuttururken, bir başkası da farklı türde yazacaktır... Bu konuda zirveye ulaşmış biri olarak, hepsi özgün ve farklı, sayısız şekilde yazabiliyorum. Bir tablo ve kişiler yaratıp hepsini aynı anda yaşadığımızda – hepsinin birbirine bağlanacağı, birbirini etkileyeceği şekilde bütün bu ruhlar olduğumuzda, hayalin en üst mertebesine erişmişiz demektir. Bunun sonucunda zihin inanılmaz ölçüde kişiliksizleşir, tozumsu bir küle döner; itiraf edeyim ki, varlığın tamamen tükenmesini engellemek de zordur... Ama öyle büyük bir zaferdir ki kazanılan! Çileciliğin nihai aşamasına ancak böyle varılır. Bu mertebede hiçbir inanç, hiçbir Tanrı yoktur. Tanrı, benim -------------- *Ya da: kahramanlarının parçalarıyım. **Ya da: eğer ulaşamazsam üzüleceğim bir gerçekliğe --------------- sayfa: 613-617
Huzursuzluğun Kitabı
Huzursuzluğun Kitabı
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.